14
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1925
Okunma

KAFA’ NA GÖRE YAZ!
Sabah yürüyüşü dönüşünde büfe’nin önünde çivilenip kaldım. Gazete ve dergilere mihverinde dönen tezgâhında göz gezdirdim. Bulmacası bol bir gazete ile ilk defa dikkatimi çeken dergiyi aldım. İyi ki üzerime yeterli para almışım. Sabah ekmeği ile birlikte onların da parasını verdikten sonra eve aheste adımlarla yöneldim. Birkaç sokak köpekleri gelip geçenlere kuyruk sallayıp merhamet diliyorlardı adeta. Az ilerdeki metronun her iki başında gençler ellerindeki gazeteyi havaya kaldırmışlar: Boyun Eğme, diye bağırıyorlardı. Dayanamadım, onlardan da aldım. Hiç boyun eğmemiştim kimseye. Bundan böyle eğeceğimi de sanmıyorum. Zaten boyun eğersen kendini menfaatin için kandırmış olursun. Aç kal, açık kal ama onurunla yaşa, kimseye el avuç açma ki kimsenin yanında boynun eğri kalmasın, değil mi. İşin etik tarafı da bu zaten. Ömer Seyfettin’in o ünlü öyküsü yok mu? Boyun eğmemenin en güzel özetlenmiş hali bence. Hatırlarsınız: Zamanında; kasabın biri, insan pazarında yaptığı suçtan dolayı kolu kesilecek adamı kendisine köle yaparak kurtarıyor ama adamcağızın her gün başını kakalayıp(!) duruyor. Ben olmasaydım kolun gidecekti, diye. En sonunda adamcağız kolunu satırla kesip kasaba uzatıyor: Al kurtardığın kol, senin olsun.(Öykünün adı neydi?) İşte böyle başkalarının boyunduruğunda yaşamaktansa ölmek daha evladır.
Sabahın ilk saatleri, güneş yüzünü bir gösteriyor, bir saklıyor. Bulutların arasından güneşin ışık huzmeleri tatlı tatlı yansıdığına göre bugün hava iyi olacak, diye içime bir ferahlık giriyor. Çocukken yaz tatillerini köyde geçirirdim. Akşam saatlerinde ajanslardan sonra meteorolojiyi dinlemek dedemin birinci göreviydi. Pilli radyosu onun can simidiydi adeta. Ertesi günü tütün tarlasında gecenin kör karanlığından başlayan hayat kavgası dedemin radyodan aldığı rapora göre şekillenirdi.( saat 3-4 arası) Şimdi ise emekli olduktan sonra ikinci bir iş olarak sokaklardaki ekmek kavgasında havanın gidişatı çok önemliydi. Rüzgârın şiddeti, yağmurun saati gözden kaçmamalıydı. Yoksa keten helvası gibi yanarsın. Eğitim zayiatı verir gibi tezgâh alabora olduğunda veresiye satan adamın resmi gibi poz vermek içten bile değil.
Eve varmadan derginin bütün sayfalarını çevirip başlıklarını okudum. Dedemin Evi, Hepimiz Hayallerimizin Kurbanıyız, Umudunuzu Kaybetmek Yasak, Her Yaşın Aşkı Başka, Ne gülüyorsun, Ülke ve Edebiyat, Kahır Mektubu, Uçurtma Mevsimi v.s. Bir köşe de vardı ki çok hoşuma gitti: Kafana göre yaz,çiz, paylaş ne yazarsan yaz, diyordu.
Sahi bu köşeye yazsam ne yazacaktın kafama göre. Ne yazarsan yaz! İşte bu çekici geldi bana. İlla ki dört dörtlük yazacak halim yok ya. Düşündüğüm gibi aklımdan geçtiği gibi yazarım olur biter. Hem yazmak için akademik mi olmak gerekiyor. Zaten geçmiş de üniversitedeki akademisyenin biri tarafından ima yollu öyle bir fırça yedim ki neredeyse yazmayı bırakacaktım ama neyse ki bu yaşıma(59) kadar öyle tipolojik karakterle karşılaştığım için içimden gülüp geçtim. Tatar Ramazan’ın yazarı ortaokul terk nalbant ustası Kerim Korcan, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Maksim Gorki ve nicelerinin akademisyen yaftası olmadığını bilmiyordu demek ki bu hocamız. Adamın dediği şuydu: Cebine üç beş kuruş koyan ve her önüne gelen kitap yazıp kendini romancı sanıyor. Katılmadığı tv. ve radyo programları kalmadığından tut da dolaşmadığı Avrupa ülkesi kalmadığını tafra yaparak ballandıra ballandıra anlatıp durmuştu.
Zile basmadan anahtarımla dış kapı ve daire kapısını açıp içeri girdiğimde hanım, tıkırtıma:
“ Bu sefer geç geldin, fazla mı tur attın?" diye sordu.
Yaşlanınca belalar sarmalıyor paçanı. Romatizma, karaciğer yağlanması, unutkanlık, saysan bitmez. Daha bir sürü dertler. En iyisi mi hayatı olduğu gibi kabul etmek. Ya da kendinle alay etmek.
Hanım, kan gibi çayları bardaklara doldururken kafam dergideydi. Kafa’na Göre Yaz köşesine ne yazsaydım acaba? Gün ola harman ola! Bakalım bugün neler gelecekti başıma. Hele bir akşam olsun kâğıdı kalemi alması da zor değil di ya. Olduğu gibi yazsam kim ne der ki. Nasıl olsa beni akademisyen ruhlular da okumayacağına göre!..