4
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1151
Okunma
Bu makele yeni bir makale değildir. Daha önce köşe yazarlığı yaptığım internet sitesinde yayınlanmıştır. Hiç değişiklik yapmadan, noktasına, virgülüne dokunmadan tekrar yayınlıyorum.
Nerede ey gönül, taze baharlar;
O Hazar mavisi, Bakü yeşili?
Nedir bu kan, barut; nedir bu efkâr,
Niçin her yanımız çukur eşili
Saygıdeğer Dostlar
Bu yazı uzun bir yazı olup, canlı şahitlerinin olduğu, belgelerinin bulunduğu, doğruluğu teyit edilebilir bilgilere dayalı bir yazıdır.
2011 yılı Genel Seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisi’nden Kayseri Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giren, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı ve Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmış tarihçi Sayın Yusuf Halaçoğlu beyefendi: ‘’AKP hükümetinin kabinesini inceledim, sadece iki tane Türk kökenli bakan var. Bu konuyu Sayın Cumhurbaşkanımızın bilgilerine de sundum dedi.’’
Ne yazık ki bu konu, ne yazılı ne de görsel basınımızda bildiğim kadarıyla hiç yer almadı sadece sosyal paylaşım sitelerinde paylaşıldı. Sanki hiç önemi yokmuş gibi. Ama bizim gibi, milliyeti reddedip, ümmetçiliği savunan ama ne milliyetçi ne de ümmetçi olmayı başaramayan bir toplum için çok normal sayılabilir.
Gel gör ki hiç de normal bir durum değil. Zira Türkiye Cumhuriyeti olarak henüz ‘’Ulus-Devlet’’ sürecini tamamlayamadık. Ulus-Devlet sürecinin tamamlanması için en az yüz yıl lazım. Bu da demek oluyor ki, Cumhuriyetin ilanını baz alırsak, bu süreç bizim için en erken 2023 yılında tamamlanır.
Lakin bu ulus-devlet sürecinin tamamlanmaması için hem içimizde ve hem de dışımızda şer güçler olanca gayretiyle çaba göstermektedir. Dışarıda ABD, AB, Rusya, Çin ve Diğer Ortadoğu devletleri, içeride PKK gibi yine dış destekli DHKPC, TİKKO vs. gibi bölücü terör örgütleri ile içerideki uzantıları, yardım ve yataklık yapanlar elinden gelen gayreti gösteriyorlar. Başarılı da oldular.
Ana dilde eğitim talepleri, bölücülere özgürlük, canilerin aktivist olarak ya da özgürlükçü gerilla olarak adlandırılması, onlara destek verenlere karşı hiçbir yaptırımın uygulanmaması ve adeta meydanların onlara bırakılması, Türkiye Cumhuriyetine karşı ilan edilen gayri nizami savaşa karşı elimizin kolumuzun bağlı olması, bunlarla mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olan askerlerimizin çeşitli bahanelerle mahkûm edilmeleri, bu durumun dünya ülkeleri tarafından desteklenmesi ve demokrasi kavramının içine sokulması –Daha birçok neden sayılabilir- gibi durumlar, ulus-devlet sürecini tamamlamamıza fırsat vermemiş, birliğimiz ve dirliğimiz bozulmuştur. Tehlikeli bir sona doğru hızla ilerlemekteyiz.
Aslında ilk bakıldığında şöyle düşünebilirsiniz: Terör olayları yaşadığımız çağda hemen her devletin başının belasıdır. Doğru bir düşünce tarzı olmakla birlikte eksik bir düşünce zira Cumhuriyet tarihimize bakıldığında, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte onu yıkma girişimleri de derhal başlamıştır. Misakı Millinin doğusunda ne kadar Şeyh, Şıh, Hoca varsa günümüzde olduğu gibi dini kullanarak isyan başlatmıştır. Başlatılan isyanlar her zaman birlik ve bütünlüğümüzün bozulmasına yönelik, dış destekli ve Türk kökeninde olmayanlar tarafından başlatılmıştır.
Devlet, Millet ruhu hiçbir zaman bu tür kalkışmalara izin vermemiş, bu tür kalkışmalar her zaman karşısında devleti bulmuştur. Günümüze kadar da bu tür davranış ve düşüncelerle asla sonuç alınamayacağı ifade edilirken, bu tür düşünceler ne yazık ki bu gün başarı elde etmiş, ülkenin doğusu ile batısında farklı hükümetler varmış gibi sonuçlar görmekteyiz. Hiç kimse o bölgede hür iradesiyle hareket edememektedir. Artık hainler bile öldüğünde şehit olarak anılıyor hem de devlet denetiminde hem de halkın seyirci olmasıyla birlikte. Ve de artık halk, bir terör örgütünü resmen kabullenmektedir. Artık Türk’üm demek adeta suç sayılmaktadır.
Değerli Dostlar
Osmanlı İmparatorluğundan önce veya eş zamanlı kurulmuş Çin İmparatorluğu, Çarlık, İngiliz Krallığı, İspanya Krallığı, Almanya vs gibi imparatorluklar mevcudiyetini bir şekilde sürdürürken acaba Osmanlı İmparatorluğu neden tarihe gömüldü hiç düşündük mü? Bunun nedenleri hakkında çeşitli görüşler mevcut. Bu nedenle bundan sonrasını biraz daha dikkatli okumanızı ve yorumlamanızı talep edeceğim.
Gelelim asıl meseleye: Sanırım içinizde günümüzün en büyük sosyologlarından olan Sayın Prof. Dr. Orhan Türkdoğan beyefendiyi tanımayan yoktur. Ben, de abimin üniversiteden hocası olması nedeniyle, abim ve arkadaşlarının son iki yıl hariç her yıl düzenlemiş oldukları kahvaltı programına Sayın Türkdoğan’ı davet ederek sohbet etmeleri ve o sohbetlere beni de davet etmeleri sonucunda tanıdım. Mükemmel bir bilgi birikimine sahip olup, ilerlemiş yaşına rağmen hafızası hala bir harddisk gibi bilgileri muhafaza ediyor.
Aslında Sayın Türkdoğan, bir makaleye değil birkaç makaleye sığmayacak kadar değerli bir insan ama konumuz bu değil. Konumuz, ‘’Osmanlı da Türk Olmak’’ olup, buradan hocamızın söylediklerinden bahsetmeden geçmenin hem tarihimize hem kendimize ve hem de hocamıza haksızlık olacağı kanaatindeyim. Bu nedenle yaşamış olduğumuz bir olayı siz değerli dostlarıma nakletmek istiyorum.
Bir kahvaltı sonrasında şöyle on beş yirmi kişinin oturup sohbet edebileceği bir odaya geçtik ve hocamızın konuşmalarını dinlemeye başladık. Konunun siyaset içermesi de takdir edersiniz ki işin tabiatı gereğidir.
Konuşmasının ortalarına doğru hoca size bir sorum var bakalım kaç kişi doğru cevap verecek dedi ve soruyu ‘’Osmanlıda kaç tane sadrazam –Başbakan- geldi geçti’’ diye sordu. Lakin bırakın kaç kişinin doğru cevap vermesini hiç kimse bilemedi ve yine soruyu kendisi cevapladı: 288
Devamla, peki bunlardan ’’ Kaç tanesi Türk kökenlidir’’ diye sordu. İnanın hiç kimse bilemedi ve yine sorusunu kendisi cevapladı:72
Tabi eve gelir gelmez ilk işim bu bilgilerin doğrulunu araştırdım ve siz de internetten rahatlıkla bulabilirsiniz, esefle gördüm ki maalesef tamamen doğru. Irkçılık filan yaptığımı zannetmeyin ama böyle bir devletin sanırım tarihte bir başka örneği yoktur.
Daha da önemlisi, ben Sayın Ali Kemal Meram beyin bir kitabında okumuştum: ‘’Osmanlı İmparatorluğunda Arap’ın Arap’ım, Acem’in Acem’im, Ermeni’nin Ermeni’yim, Rum’un Rum’um vs. her milletten olanın milliyetini rahatlıkla ifade etme özgürlüğü varken Türk olanların Türk’üm demesinin yasak olduğunu, ya Osmanlıyım ya da Müslümanım demek zorunda olduğunu , ayrıca Osmanlı, Arapça ve Farsça karışımı bir dil kullandığını ve de Türkçenin asla kullanılmadığını‘’ da Sayın Türkdoğan doğruladı.
Öte yandan, Osmanlıda Türk kökenlilerin tarlalarda çalışıp, vergi ödediği, askere giderek savaştığı ama yönetim kademesinde asla görev almadığı, hele hele hariciyemizin tamamen Ermeni, Rum ve Yahudi kökenlilere teslim edildiği, bu gün bile taraflı tarafsız herkesin ittifak ettiği bir konu. Hem de yakın tarihimize kadar. Ya Ermeni asıllı biri ya Sebatay asıllı birilerine teslim edildiği vakıa.
Değerli Dostlar
Şimdi biz bunları yazdık ya emin olun hemen ‘’Irkçı, faşist’’ damgasını yapıştıran az değildir. Lakin aşağıdaki satırları da dikkatle okuyacağınızı ve hak vereceğinizi umuyorum.
İtalya da yakın tarihimizde yapılan ‘’Temiz Eller Operasyonu’’ sizce, bizde de olduğu gibi devlet içerisindeki mafya uzantılarının tespiti ve tasfiyesi miydi? Bence sadece bu değildi, bu dünyanın gözünü boyamak için konulmuş bir isimdi. Asıl gerekçe, bu ad altında devlet içerisindeki İtalyan ırkında olmayanların tasfiyesiydi.
Yine, yakın tarihimizde Rusya’daki ‘’Glastnost’’ politikasını hatırlarsınız. Gelin bu durumu da birlikte irdeleyelim. Ne oldu bu politikanın sonucunda, Rusya dağıldı öyle mi ya da öyle mi sanıyorsunuz? Şayet böyle düşünüyorsanız bence yanılıyorsunuz.
Bir sebeplerine bir de sonuçlarına bakalım.
Rusya’yı (SSCB) meydana getiren ve seksen yıl! Bunların zulmüne boyun eğen ve dünyanın gözleri önünde cereyan eden ama dünyanın ses çıkartmadığı, buna rağmen bu esir milletler bila istisna bizde olduğu gibi silahlanıp dağa mı çıktı –Çeçenler hariç- otuz binden fazla cana mı kıydılar, asker mi öldürdüler, ülkeyi yakıp yıktılar mı, Rusları katlettiler mi, dışarıdan silah yardımı mı aldılar… Daha neler neler sayılabilir.
Buna karşılık, camileri mi yıkılmadı, aileleri mi parçalanmadı, dillerini mi unutmadılar, dinlerini unutmadılar, milliyetlerini mi unutmadılar, kültürlerini mi unutmadılar, köklerine düşman mı olmadılar, Türk Milletine düşman edilmediler mi, hangisini sayalım?
Bunlara karşılık sonuçta ne oldu?
Şunlar oldu: Rusya’yı (SSCB) meydana getiren tüm devletlerin birer temsilcisi Polit Büro üyesi değil miydi? Yani Rusya’yı yöneten tek partinin kurmayları, karar alma organları. Bunların hangisi Rusya’nın aleyhine bir karar altına imza atabildiler? Kendi halkına edilen zulme karşı ne yapabildiler? Katliamlara maruz kalmadılar mı?
Sonunda gelişen dünyayla birlikte teknolojinin de gelişmesi, kapalı kutu olan bu tür devletlerin iç yüzünü dünyaya göstermeye başladı, dünyanın gelişmiş ülkelerinin çıkar çatışması sonucunda müdahalesi başladı, bundan cesaret alan ve içerisinde zerre kadar millet duygusu olanların Haydar Aliyev, Elçi Bey gibi… Seslerinin yükselmesi bu devletlerde de hareketlenmeyi başlattı ve ABD nin desteğiyle Glastnost politikası hayata geçti. Sonunda da Slav ırkından olmayan devletler ve milletler, ayırıldılar!. Rusya’nın yönetimi Slav ırkından olmayanlardan arındırıldı. Yüzde yüz Slav oldu. Tıpkı İtalya’da olduğu gibi.
Gerçi her ne kadar ayırıldılarsa da hala neredeyse hepsi Rusya’nın arka bahçesi ve sömürü durumunda. Hiç Birinin Rusya’ya rağmen bir şey yapması mümkün değil.
İşte sevgili dostlar
Yönetiminde kendi milletinde olmayan unsurlara egemenlik emanet edildiğinde Osmanlı İmparatorluğunda olduğu gibi, Alî Osman büyük devlet bir şey olmaz diye diye parçalanır gidersiniz. Türk bakiyesi Türkiye diye bir avuç yere sığınır, aynı oyunlar ve tarih tekerrür eder, Türkiye büyük devlet bir şey olmaz diye diye bu gün doğu ve güneydoğunuz yarın diğer bölgeleriniz bir bir elden çıkar. Kalırsa bize İç Anadolu Bölgesi kalır adına da Türkiye değil Anadolu dersiniz. Tabi o da elde kalırsa.
Bir ülkede kurucu kimlik, kurucu kültür ve kurucu dil yasaklanırsa o ülkenin batması, o milletin yok olması kaçınılmazdır.
Bunun en güzel örneği Amerika Birleşik Devletleridir. Orada kurucu kültür Anglo Sakson Kültürüdür ve dili de İngilizcedir. Hiç kimse orada bizdeki gibi ana dilde eğitim, özerk bölge gibi iddialarda bulunabilir mi? Hangi eyaletinde İngilizceden başka bir dilde eğitim veriliyor. Özel okullar, dershaneler ve buna benzer durumlar hariç.
Değerli Dostlar
Aslında konumuz değil makale, normalde ciltler dolduracak kitap konusu. Ne var ki yaşamış olduğumuz birlik ve beraberlik sorunu, var olma mücadelesi olması nedeniyle her vatandaşımız popülist politikalara aldırış etmeden, günlük ve şahsi çıkarlardan arınarak, milletin bekası, devamı ve gelecek nesillere emanet olarak bırakılabilmesi için titreyerek kendine gelme mecburiyeti vardır.
Yüzde yüz Türk Olduğun Gün Dünyanın Hâkimisin
Erdal Koca