16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
897
Okunma

Çalışan insanlar tersini düşünürler ama,ben çalışırken bile pazarlar bana hep soğuk gelmiştir. Durağan,keyifsiz,sessiz,ölü bir gün...Elim ayağıma dolaşır,ne yapacağımı şaşırırım;başkaları gibi piknikten falanda keyif almam;hayatımı zaten piknik olarak yaşadım.
Çocukluğumda,traktörlerin yaygın olmadığı yıllardı,yıldızların altında yatardık,köy çok uzaklarda kalırdı. Yıldızlar o zamanlar bize,yeryüzüne daha yakın dururdu,samanyoluna dalıp giderdim..Yorgun bedenimize uyku bir tunç ağırlığında inerdi,çocuk yüreğimiz kaldırmazdı bu yükü,kimseye anlatamazdık,küçük bedenimizi altüst eden büyük korkuları!...Bir yığın dev masalları ile büyütülmüştük,kurt ulumaları karışınca devlerin uğultusuna, çocuk yüreğim bir kuzu gibi melerdi!..
Anlatamazdım kimselere,zaten kimseninde anlamaya niyeti olmazdı..Gün ağarmadan bir sesle irkilirdik,bu hep korkutan bir ses olurdu...Terbiye sistemimiz öyle diyordu..
Korkutacaksın!...
Korkardık; önce üzerine çiğ düşen saçlarımı düzeltirdim toprak kokan ellerimle,sonra gözlerimi ovalardım, dağlara, ovalara, ölgün gözlerimle bakardım,bir sigara bile yakamazdım,yaşım küçükdü,döverlerdi beni,yine korkuturlardı,dayanamaz olurdu yüreğim yeniden!...Her olumsuzluğa ramen havanın ilk ışıklarını çok severdim,o denli dingin gelirdi ki bana,mest olurdum,halen öyledir,sabahın ilk ışıklarını yatakta geçirmek bana zül gelir.O günlerden kalma bu alışkanlığım ama,o dinginlik nerede? Motor sesleri,kornalar,çocuk ağlamaları,kapı gıcırtıları..Sizi deli etmeye yeter!...Bir de,pazar gibi ölü bir güne uyanmışsanız kahrolursunuz!...
Demek esnaf kepenklerini açmayınca hayat duruyor,boş sokaklar,amaçsız ve umarsızca dolanan insanlar,boş kahvelerde kurulmuş dört kişilik okey masaları,yüzü soğuk garsonlar,deli taylar gibi gezen üç beş,delişmen kız,oğlan..Hepsi pazar diyor,bir şey demiyor..Belli ki,onlarda benim gibi fazla sevmiyor...
Kışa da böyle uyanırdı çocukluğum;hayvanlar yemlenirdi sabahın ilk ışıklarıyla,sonra akşamdan kalan yarım derslerime koşardım,cepleri devamlı sökük siyah önlüğümü takardım sırtıma,yaramazdım,tutar sökerdi benim gibi yaramazlar..Okula devamlı koşarak giderdim,günün dersini kavramam için, okulun etrafını dolanarak bir kez okumak bana yeterdi. Öğretmenin, eğer bozuksa moralini düzeltecek ilk öğrenci ben olurdum. Müfettişler geldiğinde öğretmenimin ışıldayan gözleri hep üzerimde olurdu..Onun tek yüz akı bendim zor zamanlarda.Biribirimizi çok iyi anlardık.Evladı gibi severdi beni..Yaramazlar tahtanın sol üst köşesine başkan tarafından yazılınca, eğer içinde ben varsam çok zorlanırdı..Çoğu zaman benim yüzümden dayaktan yırtanlar anlamazdı bu inceliği,şayet çok dolmuşsa,illada dövecekse,çok sert girerdi sopayla ne eder eder beni arada kaybederdi ve dövmezdi.
Sevgili öğretmenim sen beni hiç dövmedin,dövemedin...
Eğer hayatımda beni senin kadar derinden tanıyan bir kişi daha çıksaydı,hayatım hiç böyle olmayacaktı..Çok farklı olacaktı..Bu gün azıcık farklıysam o akranlarımdan,bunu sana borçluyum.Ben okudum,çalıştım emekli oldum,yaşlılık masalları anlatıyorum sanal dünyalarda..Seni duydum; hâlâ öğretmenmişsin,hâlâ benim gibi çocukların varmış,hâlâ yayan-yapıldak yollara düştüğünü söylediler,mezarda emeklilik diyenlere galiba en çok sen gülümsedin...Seni çok seviyorum öğretmenim ama,sesimi duymazsın,duyamazsın,bunun yolunu bir türlü bulamadık..Pazar, pikniğe gidelim diyorlar,ne dersin, gidiyim mi Hocam?
Olsun havalar eskisi kadar temiz,hayat dingin değil ama,gidelim nede olsa pazar,yapacak ne işimiz var?...