1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
359
Okunma
Uzun dönem eğitim sürecinin içinde olan bir kişi olarak,öğrencilere soru sormak yerine dersleri "izlemeyi" daha doğru bir yol olarak uyguladım hep.
Biliyordum ki kısa sürede sorulacak bir sorunun geçerli,güvenilir ve objektif olması zordur ve hatta imkansız da denebilir...
Ama illaki bir şey sorup,öğrencileri "konuşturmak" ise maksadım,onlara en çok bildikleri şeyi yani adlarını sordum/sorardım.
İsterdim ki bir "yabancının" karşısında ezilip,büzülmesinler;kendilerini en iyi ifade edebilip,kendilerine olan güvenlerini kazanıp/artırabilsinler.
Ya da konuşabilmeyi "başarmanın mutluluğunu" yaşayabilsinler.
Ancak soyut düşüncenin başlangıcı olan sınıflarda da eski 4 ve 5’ lerde ( On ve on bir yaşları) öğrendikleri bilgileri bir problem içinde kullanma becerilerini kullanabilsinler.
-Şubat ayı kaç yılda bir 29 gün çeker ?
-Dört!
Ezber tamam ama o bilgiyi bir problem içinde kullanma/kullanabilme yani akıl yürütme veya soyutlama sorunlu.
-Söyleyin bakalım şubatın 29 ’unda doğan biri 20.yaş gününde kaç yaşındadır ?
-Yirmiiiii !
-Acaba öyle midir.Biraz kendinizi zorlayın isterseniz,şubat kaç yılda bir 29 çekmekteydi?
-Dört...
-Tamam o zaman,demek ki her yıl yaş günü kutlamak mümkün değil...
-Peki kaç yaşında olur,ne dersiniz!
-Dört ...
Susardım ve fazla da ısrar etmeden noktayı koyardım.
Öğretmen mi?
Onun yerinde olmak istemedim hiç.
Evet,tek sorumlu değildi tabi "öğretmen" ancak ortaya çıkan manzara genel bir eksikliğimizi faş ediyordu!
-Soyutlama ya da akıl yürütme sorunlu.
Sanırım "kaliteyi" artırmanın yollarından biri de olsa olsa öğrenilen bilgileri küçücük de olsa kullanabilme becerilerine fırsat vermek olmalı/olabilmeli.