3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
863
Okunma

En önemli sanat hangisi, deseler hiç düşünmeden “yaşama sanatı” diye yanıtlamak gerek. Yaşamanın da sanatı mı olurmuş diye düşünenler olacaktır hiç şüphesiz. Ne olacak canım; yersin, içersin, günlük rutin işlerini tamamlarsın olur biter. Bir de âşık olup evlenirsin, o da yaşamanın kaymağı olur; bakarsın dalgana, hayat sürüp gider işte.
Olmuyor dostum, öyle olmuyor.
Yaşamın içinde olmak, bambaşka bir ahval.
Nasıl yani? Şimdi basbayağı içindeyiz ya.
İçindesin ama nasıl, hiç düşündün mü? Bakarken görüyor musun, yoksa bön bön öküzün trene bakması gibi mi bakıyorsun. Görüyorum işte diye içten içe öfkelendiğini hisseder gibiyim. Karşıdan gelen insanın neler düşündüğünü algılayabiliyor musun? Ya da yolda sigara tüttüren orta yaşlı bir bayanın evden ne gibi ruh haliyle çıktığını tahmin edebiliyor musun?
Sanattan sanata farklılık olduğu gibi yaşamdan yaşama da farklılık var doğal olarak. İnsan vardır, ağacın gölgesinde yatmaktan mutluluk duyar; insan vardır doyumsuzdur, kuş tüyünde de yatsa mutlu olmaz.
Ah bir köşeyi dönsem diyenlerin hattı hesabı yok son çeyrek yüzyılda. Çocuklarımıza bile telkin etmiyor muyuz, doktor ol, mühendis ol, avukat ol ha. O mesleklerde para kum gibi kaynıyor. Yoksa aç kalırsın.
Önce insan olmayı niye öğrenemiyoruz, niye öğretemiyoruz. Biriyle pazarda sohbet ederken diğerine “ben mühendisim ha,” demesinin altındaki kompleks, insan olamamanın sancısı değil mi?
Çöpçü olmak, yaşamdan kopmak mı? Hayata tutunmanın en güçlü halkası değil mi? Şehrin bütün pisliklerini süpürmek. He mi de millet kan uykularındayken. Ya da o çöp kulelerinden rızık aramak, hayata sarılmanın en muhteşem yanı değil mi?
Gerçekten nedir bu hayat? Zengin filimlerdeki bizden uzak aşklara gözyaşları dökmek mi? Yoksa sevdiğini parasızlıktan alamayıp köprüden atlayana “ hadi erkeksen atla, “ diye alkış tutmak mı?
Ah hayat seni anladıysam Arap olayım. Bazen bir udun tellerinden çıkan nağmeler eşliğinde erişilmez güzellikte oluyorsun, bazen de markalaşmış elbiselerin altındaki görüntülerde sevimsizleşiyorsun.
Seni sevmek kefen giymek gibi bir şey. Ne zaman nasıl ve nerede karşımıza hangi sürprizlerle çıkacağın hiç belli olmuyor.
Sanatı sevmek, yaşama kök salmak demek gibi bir şey. Kök saldıkça derinlere dalıyorsun ve de derinlere daldıkça yıkılmamak üzere güçleniyorsun…
Yaşamak; ufuk çizgisinden yarınları görebilmek, her ne pahasına olursa olsun mutlu olmanın yollarını algılayabilmektir.
Sanat güzel be dostum. Ha keza yaşamak da öyle.Yaşam demek; adrenalin içerse de uçurumdan yuvarlanırken bir dala tutunabilmeyi başarabilmektir.
Gerçekten yaşam ne demek? Biraz da siz ekler misiniz?