4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1486
Okunma


AGORA/ Yönetmen: Alejandro Amenabar / Oyuncular: Rachel Weisz, Oscar İsaak, Max Mingella
2009, İspanya yapımı
Üç farklı dinin çıkar çatışmasında en uygun kurban Hypatia oldu. Bir kere kadındı, güzeldi, evliliğe karşıydı, en tuhafı da bilimle uğraşıyordu. İskenderiye Valisi ona aşıktı. Evlenme teklifini sürekli reddetse de Hypatia, ikisi arasında güçlü bir dostluk vardı.
Tarihi filmlerde önemli olan olayların birebir yansıtılmasından çok günümüze ne ilettiğidir bana göre. Agora filmini izleyen o tarihte neler olup bittiğini merak ediyor elbette. Ancak, filmin mesajı çoktan insanın yüreğine işliyor. Zamanında kadınların hiçbir sosyal hakkı yokken matematikçi, astronom ve filozof olmayı başaran çok şanslı bir kadındı Hypatia . Çok şanslı çünkü, babası da bir bilim adamı. Kızına bilim dünyasında gelişebilme imkanı tanımış ender bir insan. Hypatia, İskenderiye’de hem bilimsel çalışma yapmakta hem ders vermektedir. İskenderiye Kütüphanesi onların biricik mekanı. Sonra yanışını izleyeceğimiz en eski kütüphane. Kitapların tek parça rulo şeklinde parşömenler halinde olması hoş ve ilginç. Henüz sayfaları olan bir kitap icat edilmemiş. Milattan sonra dördüncoü yüzyıl. Şehirde üç farklı dini inanç var: Yahudiler, Hristiyanlar ve hala çok tanrılı dinlere inananlar.
Agora, insanların toplanıp her türlü iletişimi kurduğu yer. En dost sohbetler de burada yapılıyor, en kanlı hesaplaşmalar da. Bu sahnelerde gerçekten de o tarihin dokusunu hissediyor seyirci. Devasa taşların antik motiflerle süslendiği bir şehir İskenderiye. Olaysız bir günü kesinlikle yok. En çok dini tartışmalar ve kavgalara tanık oluyoruz. Yahudilerle Hristiyanların kavgaları, misillemeleri hiç bitmeyecek gibi.
Bir gün Hpyatia İskender Kütüphanesinde dersteyken, babası İskenderiyeli Theon hışımla içeri girer. Elinde haçlı bir kolye vardır. Biri onu düşürmüş olmalı. Bu kimin, diye bağırır. Kadın kölelerden biri çıkıp benim, der. Hristiyen olan bu köle cezalandırılacaktır. Fakat onun yerine erkek olan başka bir köle suçu üstlenir ve kırbaçla cezalandırılır. Davut adındaki bu cesur kölenin kırbaçlanmasıyla başlar olaylar.
Davut ve Hypatia kardeş gibidirler. Davut Hypatia’ı aynı zamanda en zeki öğrencisidir ve gizli gizli onu sevmektedir. Hypatia’nın en sadık öğrencilerinden biri de , sonradan vali olacak olan Orestes’tir. Orestes, hiç bıkmadan Hypatia’ya evlenme teklifi eder. Hypatia, Orestes’ten hoşlanmaktadır ama evli bir kadın olunca bilimsel çalışmalarını sürdüremeyeceği için teklifi kabul etmez. Onun için özgürlük tek önemli şeydir.
Hypatia’nın babası haçlı kolyeyi bulduktan sonra kütüphanede tartışmalar başlar, Hristiyan olanlar Pagan inanışı küçümsemektedirler. Sonunda tartışmalar kavgaya döner. Kavga sokağa taşınca olanlar olur.
Hristiyanların lideri en acımasız yöntemlerle Paganları susturmaya çalışır. İskenderiye Kütüphanesini ateşe verirler. O sırada Hypatia ve öğrencileri kurtarabildikleri kadar kitabı dışarı taşırlar. Fakat onca eser kül olup yanar. Davut kitapları kurtarmak için Hypatia’ya yardım eder. Hypatia onu kölelikten azad edip Hristiyan bir yaşam sürmesine izin verir. Davut özgürdür artık. Her ne kadar Hristiyanların yanlış yöntemlerini tasvip etmese de İsa’ya olan inancı onu bu acımasız grupla olmaya sevk eder. Fakat Hristiyanlar kütüphaneyei yakmaka doymazlar. Şİmdi en kanlı en etkili bir eylem için hazırlanmaktadırlar. Hypatia bir kadın olmasına rağmen erkekler gibi özgür dolaşmamalıdır. İncil’den kadın üzerine pasajlar bulup toplantılarda okurlar. Çoğu cümleleri çarpıtarak anlamlandırdıkları için Hypatia İncil’e göre bir şeytandan başka bir şey değildir.
Agorada içindeki şiddetin salyalarıyla yüzleri sıvanmış yüzlerce adam, Hypatianın şaytan olduğunu haykırmaktadırlar. Cezası taşlanarak ölüm olmalıdır. Davut, seyircilerin arasında elinden bir şeyin gelmiyor olmasının acısıyla kıvranmaktadır. İncil’deki kadın üzerine söylenenlerin çarpıtıldığının farkındadır. Hypatia’ya ulaşmak ister, ona haber vermek ister, ancak onu içeri almazlar.
Raçhel Weisz, Hypatia’yı oynayan oyuncu. Ciddi ve güzel Hypatia’nın onda gerçekten hayat bulduğunu düşündüm. Çok içten bir oyunculuk sergilediğini gördüm. Pusu kurup onu takip ettiklerinde, gene mağrur başıyla yürüyordu şehirde. Davut takip edenlerin arasındaydı. Kaçınılmaz sona yaklaşılıyordu. Onu yakaladılar. Taş toplamaya gideceklerken, Davut, siz gidin ben onu tutarım kaçmaz, dedi. Hypatia’nın ince, zarif boynunu sardı elleriyle Davut. Göz göze geldiler. Hypatia bir baş hareketiyle tamam, dedi. Davut, o narin boynu sıktı, sıktı..
Adamlar taşlarla geldiğinde Hypatia gözlerini dünyaya kapamıştı çoktan. Davut, korkudan onlara bayıldığını söyledi, göz yaşlarını zor zaptederek. Ve hunharca taşlandı ölü beden. Davut’un tek tesellisi, taparcasına sevdiği kadının en azından acı çekmeden ölmüş olmasıydı.
Agora, en özgün senaryo dalında oscar ödülü aldı. Tarihi filmleri sevenler için çok ideal bir film olduğunu söylemek isterim.
(sinema söyleşisi-5-)