28
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1621
Okunma

“HERKESE ANLAYABİLDİĞİ KADAR ANLATIRSIN...”
Friedrich HEGEL:"Erdem, varlığın bilincidir."
Fikrime en uygun tarif budur.
İçi boşaltılmış kavramlarla hava basılarak doldurulan "kayıp kuşak"lardan olduk maalesef.
Bu denli farkındasız, bencil, örneksiz kaldık çoğumuz.
Kaçımız örnek yaşam diyeceğimiz bir aile birliği gösterebiliriz?
Kaçımızın ailesi üç kuşak bir arada yaşamıştır?
Kaçımız aldığımız diplomadan daha çok kültürümüzü yansıtmaktayız? gibi..gibi..gibi..
İşte bu sebeplerle biz önce ERDEM gibi bir değeri taşıyan sözcüğün içeriğini tam anlamalıyız derim.
Bu sebeple kendime en yakın bulduğum tarifli sözü seçtim bunların içinden.
Aslında ERDEM=insan gibi insan olmaktır bence...
özünü, aidiyetini, kültürünü bilip, sahip çıkabilen ve kendini sorgulayabilendir erdemli olmak.
İyilik yapmak, sevilen ve seven biri olmak değildir sadece. Hak yemez olmak, sahtecilikten uzak durmak, kırıcı olmamak erdem olarak gösterilip, tekrarlanılmamalıdır hafızalarımızda.
Bunlar zaten yapmamamız gerekenleri anlatmalı bizlere.
Bir öğretimiz varsa (ki bu kültürümüzün özünü oluşturmaktadır)
bunu özümsemiş olmamız yeterlidir erdemli insan olmamız için.
“İnsanlığın özüdür, gerekçesidir erdem.”
Fazladan atfedilecek bir durum, büyüklük değildir diye düşünüyorum.
Dedemin yediği koruk, benim dişimi kamaştırmamalı!
Ben kendimden sorumlu olurken de taşıdığım kanın genetiğindeki hataları ortadan kaldırıcı,
silici tavırlarımla bunu başarmalıyım. En hatasız şekilde bir gelecek bırakmalıyım benden sonraki neslime.
Onlara bunu yaşamımla kanıtlayıp, aşılayabildiğim kadarımdır çünkü...
Peki ya siz?
Örneklemeleri çok daha genişleterek sürdürebiliriz akıl sorgumuzu mutlaka, günümüz gelişmeleri (gelişme demek çok yanlış oluyor aslında, gerileme daha iyi uyar sanıyorum.) bizlere sağlıklı ve iyi düşün, kararlı ve hızlı hareket et, aklını fikrini iyi kullan, zamanında ve yerinde konuş diyor, diyor da bunu ne kadar ve nasıl anlıyoruz?
Birbirimizi dinleme alışkanlığımızın olmayışı, kendimizi bile dinlemeyişimizden geliyor olabilir mi acaba?
"Sûkûtun ikrardan gelmesi"
Ne kadar doğru olur?
Doğru, yalan olamayacağına göre, az doğru veya kısmen doğru, gerçeğin ne kadarlık bölümünde kalır?
"Elimizi vicdanımıza koyarak düşünmek" algımızın derinliğincedir sanıyorum.
Yiten canlar ardından tutulan yas, o acıyı paylaşmak olur mu sizce sözden başka?
Yoksa, o acıyı yaşayanlardan olduğumuzu göstermenin başka yolu olabilir mi vereceğimiz tepki?
Bütün bunları, son bir defa daha acilen düşünmemiz gerekliliğini vurgulamak adına yazdım dostlarım. Birlikten kuvvet doğacağını hepimiz biliyoruz çünkü. O halde gösterelim bunu her birimizin yapacağı bir iş, söyleyeceği bir söz mutlaka vardır bu konuda.
Saygılarımla.
Gönül Ersin Gürsu
NE KADAR SÖYLERSEN SÖYLE, BÜTÜN SÖYLEDİKLERİN, KARŞINDAKİNİN ANLAYABİLDİĞİ KADARDIR....
MEVLANA
Ne ol Ne olma
Paranı ver, gönlünü ver, ver, canını ver ama sırrını verme.
Günleri say, servetini say, büyüklerini say ama yerinde sayma
Emek ver, kulak ver, bilgi ver, ama hiçbir zaman boş verme
Eşini beğen, işini beğen, aşını beğen ama kendini beğenme
Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol ama bölücü olma
Fidan büyüt, garip doyur, çocuk besle ama kin besleme
Hedefe koş, cihada koş, yardıma koş ama ortak koşma
Davet et, hayret et, affet, tövbe et ama ihanet etme
Okumaktan zarar gelmez, oku ama lanet okuma
Rakibini geç, sınıfını geç ama gülüp geçme
Yaklaş, konuş, tanış ama uzaklaşma
Süslen, uslan ama yaslanma
Doğrul, devril ama eğilme
İtil, atıl ama satılma.
Hz.Mevlânâ
Birkaç yüzyıl önce ...
Papa bütün Yahudilerin Roma yı terk etmeleri gerektiğine karar verir.
Doğal olarak Yahudi toplumundan büyük bir tepki gelir.
Bunun üzerine Papa, Yahudi toplumundan önde gelen birisiyle karşılıklı dini bir müzakere yapmayı önerir: Yahudiler kazanırlarsa kalacaklar, Papa
kazanırsa gidecekler...
Yahudiler çaresiz kabul eder ve temsilci olarak Moiz i seçerler. Ancak Moiz in Papa ile ayni dili konuşamaması nedeniyle müzakerede sadece işaret dilinin kullanılmasını teklif ederler. Papa kabul eder.
Müzakere günü geldiğinde iki taraf yerlerini alır ve karşılıklı olarak bir süre bakıştıktan sonra Papa elini kaldırarak 3 parmağını gösterir. Buna karşılık Moiz tek parmağını kaldırır. Papa parmaklarını sallayarak başının etrafında çevirir. Moiz,parmağıyla yeri işaret ederek oturduğu yeri gösterir. Papa yanındaki çantadan bir parça ekmek ve şarap çıkartınca Moiz bir elma çıkartır. Bunun üzerine Papa ayağa kalkarak "Ben pes ediyorum, Yahudiler kalabilirler" der...
Müzakere sonrasında Papanın etrafına toplanan kardinaller ne olduğunu sorduklarında Papa: "Ben 3 parmağımı gösterip Kutsal Üçlüyü işaret ettim. Buna karşılık o bana tek parmağını gösterip her iki dinin de tek tanrıyı tanıdığı söyledi. Ben parmaklarım sallayıp başımın etrafında çevirerek tanrının bizim etrafımızda olduğunu gösterdiğimde, o oturdugu yeri işaret ederek tanrının onların durduğu yerde de olduğunu işaret etti. Ben kutsal ekmek ve şarap çıkartıp tanrının bizim günahlarımızı bağışladığını göstermek istediğim zaman hemen bir elma çıkartıp bana ilk günahı hatırlattı. Adamın her şeye bir cevabı var. Ne yapabilirdim ki ?..."
Aynı esnada Yahudi cemaati de Moiz in etrafını sarmış ona nasıl başardığını soruyorlardı.
Moiz: "Önce bana 3 parmağını gösterip 3 gün içinde burayı terk etmemizi istedi. Ben de ona bir tekimizin bile ayrılmayacağımızı söyledim. Sonra bütün şehrin Yahudilerden temizleneceğini söyledi. Ben de, hiç bir yere gitmeyip olduğumuz yerde kalacağımızı söyledim. Sonra adam düşünmek için ara verdi ve öğle yemeğini çıkarttı. Bunun üzerine ben de kendi yiyeceğimi çıkarttım. Hepsi bu !..."