10
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
787
Okunma

Erzuruma vardığımızda hepimiz yorgunluktan ölüyorduk İsmet sayesinde yolumuz yeterince uzamış keyfimiz ise kahyasıyla birlikte ortamı terk etmişti. İbrahimin evini zar zor bulmuştuk.
Araçtan indiğim ilk an iliklerime işleyen soğukla beraber dişlerimin zangır zangır titremesine engel olamadım. İsmet henüz uyanmamıştı
Ömerin kapıyı açıp dışarı çıkmasıyla irkilerek kafasını aracın tavanına vurması bir olmuştu. Gün görmemiş bir kaç küfür savurarak Ömerin ardından araçtan indi. Ömer kökende Erzurumlu olmanın verdiği özgüvenle çoktan bize Erzurumu anlatmaya başlamıştı. Takıldığım nokta ise adamın Erzurum il sınırları içerisine girdiğimiz andan itibaren şivesininde değişmesiydi.
Tam Ömere bu değişimin sebebini soracaktım ki. Ömerin cebindeki telefon ( here comes the rain again) diye bas bas bağırmaya başladı. Ömer Telefonu açtığında
- Efendim sevgilim ever vardık aşkım tabiki merak etme üşütmem
her fırsatta mesaj atıcam aricam korkma. Yok yok bakmam merak etme. Seni seviyorum tamam karıcığım elbette bitanem... Türevi cümleler kullanarak Telefonu kapattı.
Hemen ardından hem ses tonu hem ses rengi değişerek Ezrurumu övneye devam etti.
İsmet omzuma dokunarak
- Evet görüyorsunuz ya Serdal bey Erzurum mükemmeldir insanları harikadır fakat Ezurumun erkekleri evlenince kılıbıklığın dozunuda pek ayarlayamaz. Şekil bir a doktor Ömer bey Alkışlar alkışlar ve perde kapanır.
Ömerin bozulduğunu suratından anlamak mümkündü.
Ama erkekliğe bok sürdürmemek için umursamamış gibi yaparak anlatmaya devam etti.
Ömer ve İsmet Erzurum hakkında konuşurken ben soğuktan kaçıncı kez titrediğimi unutmuştum. Ancak bedenimi ilk kez bu kadar dinç hissettiğimi itiraf etmem gerekiyor.
Selim araçtan indikten sonra İbrahimi arayarak telefonu bana uzattı. İbrahimle konuşma işi bana yıkılmıştı. Ben telefonun acılmasını beklerken Ömer ve İsmetin sohbetine Selim de dahil oldu.
İbrahim bizi sabah bekliyordu biz ise ancak saat ikide Erzuruma varmıştık. Eee bunun fırçasını yemekte bana düşmüştü. İbrahim okulda olduğunu yarım saate geleceğini söyleyerek telefonu kapattı.
Artık titremem geçmiş yorgunlukla beraber uyku üzerime çökmeye başlamıştı. Telefonu Selime uzattığımda ücüde fok balığı gibi suratıma bakıyordu.
İbrahimin yarım saate geleceğini duydukları anda fok balığı suratı annesini kaybetmiş yavru kedi suratına döndü.
Yorgunluk uykusuzluk ve sıcak bir yatak arzusu hepimizde asabiyete sebep olmaya başlamıştı.
Bunu engellemek için en azından birer çay içmeliydik. Bunu dile getiren ise Ömerdi
- Hadi birer kıtlama çay içelim diyerek önden yürümeye başladı
Arkasından yetişen İsmet onu kızdırmak için
- Şu kıtlama çay olayını yengenin yanında da yapabiliyor musun ki. Evde çayı hep sen demliyorsun demi hadi itiraf et
- Evet ben demliyorum kanka ama işte şu varki ben o çayı çok güzel bir kadınla birlikte içiyorum
- Haaa
- Haaa ya avanak Apti tamam istediklerim ve olmuşlar farklılaşmış olabilir ama ben bunlarla mutlu olmayı öğrenecek kadar kendime hakimim. Dalga geçiyorsun evet biliyorum bundan zevk alıyorsun. Ama sorun şurda kontrol etmek içinde olsa beni arıyor o kadın merak ediyor korkuyor özlüyor.
- Sen niye böyle ciddiye aldın şimdi beni
- Ne bilim ya bi an içimde geldi seni bozmak
- Çok güzel hep beni bozun zaten. Benim özelliğim bu sonuçta
- Yok kanka ondan değil tipin müsait senin bozulmaya
- Nasıl yani
- Çok naif oluyorsun bazen insanın özel olarak yapası geliyor
- Ha anladım iyi birşey yani bu
- Ya oğlum hasta mısın sinir oldum sana ve bozdum bi siktir git Serdala, Selime bulaş
İsmet hayatının yenilgisini alarak sessizliğe bürünüp yürümeye devam ederken. Ömer bize dönüp
- Ömer bir İsmet sıfır diye kahkaha attı
Yenilginin farkında olan İsmet konuyu değiştirmek için
- Aha şuraya girelim bakın diyerek sokağın bitişiğinde ki kahvehaneyi işaret etti
Dördümüz aynı anda içeriye girince insanların gözlerinin bize doğru dik dik dönmesini beklerdim. Lakin kahvehaneci dışında hiçbir gözün dikkatini çekemeden bulduğumuz ilk masaya oturduk.
Çaylarımız geldiğinde ilk şaşkınlığı yaşamıştık çay kaşığı yoktu
Selim çay kaşığı isteyince
Atmış yaşlarında ki kahvehane sahibi kaşıkları getirdikten sonra masamıza oturarak neredeyse soyumuza kadar öğrenmek için konuşmaya başladı
Allahtan Ömerin Ezrurumlu olması burada işe yaradı ve adam bizden cabuk ayrıldı. Tabiki birde Selim Ben ve İsmetin şekeri çayın içerisinde eriterek homojen bir sıvı elde etmek için yaptığımız karıştırma işlemi sonucunda.
Çıkan o sesle beraber insanların gözlerinin bize dönmesi vardıki ilk kez kendimi bir yere aşırı yabancı hissettim.
Ömerin kıtlama şekilde çayı içmeye çalışmasıda ayrı güzeldi.
Gözlerden hepimiz rahatsız olmuştuk bu yüzden çay romantikliğini ikinci bardaklardan sonra bırakıp. Tekrar soğuk Erzurum sokaklarına çıkmak zorunda kaldık.
Soğuktan daha önemli bir sorunumuz vardı ve bunun zeminde buz pateni yapmaya çalışmak olduğunu sırayla yeri öptükten sonra dördümüzde anladık.
Yere biraz daha sert düşen Selim
sinirle Ömere bakarak
- Hani lan Erzurum sokakları doğalgazla alttan ısıtmalıydı kombiyi mi kapatmışlar sence diye hönkürdü.
Ömer üzerini silerken aynı zamanda gücü elden bırakmamak için konuşmaya başladı
- Ana caddelere yaparlar onu her sokakta doğalgaz ısıtmamı olur
- Tüm şehrin sokakları ısıtılıyormuş gibi anlatma arkadaş o zaman. Gıcık oluyorum yaptıkları iş fındık kadar bi anlatıyorlar sanırsın uzaya mekik gönderdik
Selim ve Ömer atışıyor bende onları dinliyordum. İki donanımlı insanın anlaşamadıkları bir konu hakkında fikir savaşına girmelerini dinlemek zevkli bir iştir. Tabi bu arada İsmeti unutmuştuk.
İsmetin hepinize sövdüğü kısım tamda burada devreye giriyor üçümüzde ona baka kalmıştık ayağa kalkmış kolunu tutuyor ve avazı çıktığı kadar. Bütün fosil yakıtlara sövüyordu.
Önce şaşırmıştık zira ondan böyle bir tepki beklemiyorduk hiç birimiz.
Yavaşca İsmetin yanına yaklaştık Ömer İsmetin kolunu kontrol ederken Selim ve ben İsmetin nasıl bir düşüş yaşandığını analiz ediyorduk.
Ömer bize dönerek
- muhtemelen kırılmış bu hastaneye gitmemiz gerek dediğinde işin ciddiyeti yüzüne yansımıştı dalga geçmeyi bırakıp. Hızlıca aracın yanına vardık.
Selim ibrahimi arayarak hangi hastaneye gitmemizin iyi olacağını sorarken. İsmet sağlık sisteminin esasları hakkında Ömere sorular soruyordu.
Ömer en sonunda pes ederek cevap vermeme yolunu seçsede.
İsmet durmuyor İsmet durdurula mıyordu
Ömer sinirle
- Kolu kırılacağına ağzı kırılsada az kafa dinleseydik arkadaş. Bu nasıl bir şey
boş konuşma olimpiyatları yapılsa altın madalya Türkiyeye gelirdi kesin. Kolu kırılan insan Kadın doğum uzmanı varda niye erkek doğum uzmanı yok diye sorar mı . Sanırsın hamile kalmayı planlayacak adam. Yok neymiş üroloji uzmanı ile nöroloji uzmanları beraber çalışma yürütmeliymiş. Bi sus be adam bi sus
Selim gülümseyerek Ömere döndü
- Cami avlusuna bıraksak mı sençe bunu ne dersin derken hastaneye varmıştık. Biz giriş işlemlerini yaparken Ömer acil hekimiyle iletişimi kurmuştu bile.
Film falan derken İsmetin sol bileğinde iki kırık birde çatlak olduğunu öğrendik. Zar zor ortopediste sıra bularak bizimkinin tam olarak muayene olmasını sağladık. Bu arada İbrahimde yanımıza gelmişti.
İsmet ortopedistin odasından çıkarken doktor hanım Ömere dönerek
- Arkadaşın pek birşeyi yok aslında ancak dikkat etmesi gerek birde beynine bakalım isterseniz.
Beyin travmasıda geçirmiş olabilir bu arkadaş diye gülümsedi.
İsmet doktora dönerek
- Daha çok görüşeceğiz doktor hanım yarına sıra alıyorum şimdiden
Kadın detirginlik ile gülümseme arasında İsmete bakarak
- Yok yok kalsın ben yarın yokum zaten tatile çıkıyorum siz zahmet etmeyin.
İsmet bozulmuştu Selim onun koluna girerek koridora doğru yöneltti ben ve Ömer doktordan özür dilerken. İbrahim kahkahalar içinde bizi ne kadar özlediğini anlatıyordu.
Erzuruma tamda bizden beklenecek şekilde giriş yapmıştık. Lakin bir sorun vardı Erzurum bunu kaldıra bilecek miydi. Bunu öğrenmek için fazla beklememize gerek kalmadı aslında ancak oda başka bir hikaye.