3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
834
Okunma

Derdimi sana satayım desem almazsın
Alsan da onu içeri almaz dışarıda tutar üşütürsün
Bırak güzelim derdim benimle kalsın
Derdim yüreğimde yeri sıcak ve orada beni ebedi yakacak.
Gelmeyeceğini bile bile birini beklediniz mi? ’Ne olursa olsun, ben vazgeçmeyeceğim!’ dediniz mi?
Evet oldu.
İdeallerimden inançlarımdan doğru bildiklerimden yüreğimde yer verdiklerimden ve kendimi sevmekten hiçbir zaman vazgeçmedim.
En acı gerçeği en tatlı yalandan
Kusurlarımı gözümün içine bakarak söyleyen dili
Sahtekarca iltifat eden dilden daha çok sevdim.
Doğayı ve hayvanlar alemini insan aleminden
Dağ başındaki sürü çobanını ülke yönetimindeki yöneticilerden daha çok sevdim.
Okur yazar olmayan bilge kişiyi okullar bitirmiş başsız insanlardan daha çok sevdim.
Eşitliğin adaletin emeğin ve hayatın bir lokma bir hırka olduğuna inandığım Sosyalizm’in
Akıl almaz ahlaksızlığın ve iflah olmaz çarpık düzenin sistemi olan Kapitalizm’den çok daha fazla sevdim.
Semt camisiyle çocuk parkı arasındaki alanda yaşayan sokak kedilerini parçalayıp iç organlarını etrafa saçan canilere ve hoşgörüyü kendilerine kalkan edinen topluma duyduğum akıl almaz nefretimi iyi niyetimden daha çok sevdim.
Ne insanlar tanıdım zaten yoktular.
Dolayısıyla da insanı sevemedim.
Düşündüm de…
Kalkıp gittiğim gün muhtemelen arkamdan
“İyi bir insandı” diyecekler.
Ve hiçbiri de aslında iyi insan sevmiyordu.
Orhan Veli hakkında pek fazla bir şey bilinmediği söyleniyor. İnce araştırmalar sonucunda yazılan kitapta kendisinin ölümünden kırk beş gün önce kaleme aldığı bir aşk mektubu da yer alıyor. Yani öldüğünde kalbinde taşıdığı kişinin ismini açık olarak yazmamış sadece ‘M’ diye geçirmiş. ‘M’nin izini süren Oral sonunda Orhan Veli’nin avukatı ve arkadaşı olan Fuat Ömer Keskinoğlu’nun kız kardeşi Meziyet Bölükbaşı’ya ulaşıyor. Meziyet Hanım’ın Orhan Veli’ye yazdığı mektubu da ortaya çıkıyor böylece. Meziyet Bölükbaşı ile buluşmasını şöyle anlatıyor Haluk Oral: “Nisan 2005’te tanıştım Meziyet Hanım’la. ‘Orhan’ derken hâlâ gözleri parlıyordu. Saçlarını elleriyle düzeltirken gülümsüyordu. ‘Orhan’la uzun uzun konuşup konyak içerdik’ dedi, ‘etrafta pek çok önemsiz insan vardı ama Orhan çok önemliydi...’ Sonra gülümseyerek pencereden dışarı baktı, başka bir şey demedi... Meziyet Hanım birkaç ay sonra, sanki bu ilişkinin ortaya çıkmasını beklemiş gibi, 22 Aralık 2005’te uykusunda öldü.”
O sabah alnımda iki ter damlası konuşacak
Yorgun olarak öldüğüme dair
Benim Yeni Sabah’ı bir başkasına verecek gazeteci Yusuf
İskele kahvesinde çayım soğuyacak
İlk vapur yolcuları arasında olmadığımın farkında bile olmıyacaklar
Lâz müezzin hakkımda salâ verecek
İmam bildiğini okuyacak
Bozuk düzen makamından
Hiç Çamlıca kuşbaşı kar yağarken ölünür mü diyen
Yarıdan fazlası abdestsiz cemaatim olacak
Ve hepsi de
İyi biliriz diye yalan söyliyecekler
Ertesi sabah Cumhuriyet’te sülâlem sayılacak
Müessif bir irtihal denmiyecek
Ve nihayet
Başı boş hayatım gibi
Başı boş mezarım da taşsız kalacak.