13
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2020
Okunma

Ay Tutulması
Süslü Saksı Evleri (Son)
Havaların hafif ısınması ile açan Nazife Teyzenin unuttu sandığı çiçekleri adeta öper, koklarcasına sevip okşayan Emel, postacının zili çalıp ona getirdiği mektubu ve koliyi aldı.
Sevincinden nasıl açacağını bilemedi. Önce ona sarılırmış gibi göğsüne bastırdı. Gözleri doldu.
Sonra zarfın ucunu küçük bir dokunuşla, sanki onun canını acıtmamak istermişcesine yavaş yavaş açmaya başladı. İçinde yazdıklarını heyecanla okudu. Bir şey anlamamış gibiydi. Nazife Teyze ne demek istemişti ki süzgeç, müzgeç neydi bu saçma sapan sözler? Her neyse, önemli olan ondan iki satır bir şeyler gelmişti ya. Bu da ona yeterdi. Ah be Nazife Teyze diye geçirdi yine içinden. İçinden geçeni duymuş gibi olmuştu kara kedi.
-Mırnaavv.
-Dur hele önce bitireyim, sana anlatacağım sabret.
Elini tek gamzesine götürdü.
Bu ne demekti şimdi? Hay Allah, senin mektuplarını çözmek ne zordu Nazife Teyze. Peki ya bu geri yolladığın paket! Onda ne vardı?
-Açıp bakalım kara kedi?
-Mırnaavv.
Emel paketi açınca ilk gördüğü Nazife’ye gönderdiği eski erkek mendili oldu. Şaşırdı. Eski bir mendili geri göndermeyeceğinden emindi Nazife’nin. İçinde bir şeyler olmalıydı. Paketi tamamen açtı.
Mendili çıkardı.
Mendil çıkarken, içinden bir şeyler yere düştü. Eğilip kaldırdı. Kara kaplı ince bir kitap. Birkaç kağıt, birkaç fotoğraf, kayışı eskimiş erkek saati ve bir anahtar. Eğilip yerden aldı. Kara kedi ile göz göze geldiler.
-Mırnaavv.
-Şişştt, sus.
Neden bilmeden önce erkek saatine baktı. Ne kadar eskimiş ve yıpranmış olduğu aklından geçti. Birden ürperdi...
Kedi ayağının dibine geldi oturdu. Saati, öylesine bileğine taktı. Sonra kara kaplı defter dikkatini çekti. Bir adam ve bir kadının resmi olan evlilik cüzdanıydı. Fotoğraftaki gülümseyen mutlu yüzündeki tek gamzesi hemen gözüne ilişti. Sonra sayfanın diğer yanındaki genç kadının mutlu yüzünün altındaki isme gözü takıldı.
-Mırnaavv.
-Hayır, inanmıyorum. Neden bana söylemedin. Böyle bir şey saklanır mıydı?
Daha sonra paketten çıkan kağıtlara baktı.
Hepsini fırlattı.
Kara kediyi aldı, evden çıktı gitti. Yürürken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
.....
’ Emel, biliyorum sana başka mektup yazacak günüm kalmadı. Birgün babam bizi neden terk etti diye sorma diye, hep bu oyunu oynadım. Beni affet. Nazife Teyze olmak, zordu ama yanında oldum en azından. Sana nasıl derdim ki baban bütün malını mülkünü bırakıp bir kadının peşinden gitti diye. Oysa benim gözüm ne mal da, mülkteydi.
Seninle her gün çaya batırıp yediğimiz bisküviler vardı ya, aslında ikimizin fabrikasının sahibi olduğu bisküvilerdi. Sana söyleyemedim. Babanı ben affedemedim, çünkü oralara bir türlü yaz gelmedi. Oysa burası hep yaz.
Az sonra "Ay Tutulacak." Senin doğduğun gece de Ay tutulmuştu. Bana söz vermişti, elleri avucumda, gözleri gözlerimde...
Artık sen tek başına sahibisin. Büyü ve kimseye inanma. Ay Tutulmasına bile. O sadece bulutların ardına saklanıp sana şaka yapar. Hepsi o kadar.
Paketin içinde fabrikanın sahibi olduğuna dair evraklar ve kasanın anahtarı var. Bisküvilerden ara sıra ihtiyaç sahibi fakir fukaraya ver benim ceylan gözlüm."
Davi / 2015