7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1164
Okunma

"İyi /kötü, dost/düşman…
Zıtlıklarla dolu sığ bir yaşam..."
Yaşam, sığ ilişkilerden ibaret,
Her şey oluyor ve bitiyor.
Hiçbir olayı derinlemesine yaşamak mümkün değil.
ONDAN SONRA;
Kel, topal ve kör olan üç kişinin, birbirlerinin noksanlıklarını tamamlamaya gayret ettikleri bir dostlukları varmış.Bu üç dost, yağmurlu bir günde yolda yürüyorlarken, yakınlarından geçen bir araba üstlerine su sıçratmış.
Kel, buna çok öfkelenmiş. "Saçımın şeklini bozdu! Yakalarım ben onu!" diye söylenirken, Topal, ona hemen müdahale etmiş:
"Sen zahmet etme, ben senden daaha hızlı koşar, yakalarım onu!"
Kör, "Yorulmanıza gerek yok," diyerek araya girmiş. "Ben arabanın plakasını aldım."
İşte böyle! Arkadaşlık, zor zamanlar için bir ihtiyaçtır.
ONDAN SONRA;
Bazı insanlar vardır, arkadaşlıkları on para etmez. Bunların bildikleri tek şey her şeye kötü gözle bakmak ve eleştirmektir. Onların bacakları insan bedeni taşımaz; içi tıka basa öfke, kin ve kıskançlık dolu bir çuval taşır.Bize yakın olmak için iyi insan rolü oynamaya uygun bir kabiliyetleri vardır. Bu insanlarla geçirilen vakit hayatımıza konulmuş ambargodur ve ambargoyu kaldırmak şartın şartıdır; hayatımızı ancak o zaman olumlu bir şekilde sürdürebilir ve mutluluğumuzu bulabiliriz. Bu, mutlu olmaya kararlılığımızın göstergesidir ve bu kararlılık hayatımızda ne kadar yer bulabiliyorsa, o kadar sıkıntısız yaşarız.
Ve sizler hangisini tercih ediyorsunuz?
Birisi size, birlikte olmanızı ve istemediğiniz şeyleri yaşamanız için sesleniyor! Duyuyor musunuz?
Tabii ki, hayır; onu duymak zorunda değilsiniz!
Bu defa da, öfke, kıskançlık ve düşmanlıkla dolu bu kişi size yaklaşarak, "benimle arkadaş olmalısın!" diye baskı yapıyor. "Kabul et, haydi!"
Elbette ki, kabul ederseniz, hayatınız hüzünlü bir şarkıya dönüşecektir. En iyisi hüzünlü şarkılardan uzak durmanızdır.
Kabul etmek istemediğinizi dillendirince, o kötü arkadaşların bu defa da sorgulamaları başlayacaktır. "Neden?"
Sizin cevabınız çok net olmalıdır: "Sen bana çok yanlış yapıyorsun. Benim huzurum ve mutluluğum adına, hayatıma hiçbir katkın yok senin. Üzgünüm, ama senden uzaklaşmak, benim tercihim. Senin içinde yaşattığın kin, bitmez; çünkü kin, yeni kinleri doğurur. Ben de muhtemelen bir çok hata bulacaksındır! Ama ben hatalı olmak istiyorum, çünkü kendimi o zaman mükemmel hissediyorum. Ben, dünyaya gelmiş olmanın şansını değerlendirerek, mutlu bir insan olarak hayatın tadını çıkartmalıyım.Bu senin yanında asla mümkün olmaz!"
Her zaman seçmek için bir seçenek var! Seçim sizin... Mutlu yaşamanız için, gereğini sadece siz yapabilirsiniz. Unutmayınız ki, ışık sadece karanlık yerlerde gereklidir.
ONDAN SONRA;
Güvenilecek insanları seçme sınavı en kötü gününde yapıldı.
Sırtını dönüp gidenler, sırtından vuranlar, v.b. sınavı geçemediler.
Karınca kararınca, gücü yettiğince destek verenlere değer vermek gerekir. İllaki, sadece, değer vermek gerekir. Daha fazla bir şeyler vermeye kalkışırsan, ne olur, ne olmaz, belki de şımarıverirler!
Düşmanın bellediklerini göz altına alırsın, daima karşı koymaya hazır olursun; amma ve lakin bir bakmışsın dostun bildiğinden bir madik yiyivermişsin. Onun için kötü gün dostu bile sınırsız değildir dostlukta...
İçinde bulunduğun toplumdaki insanların tamamı potansiyel bir düşman ya da dost. Hiç kimseye güvenemezsin ya da peşin bir hükümle güvensizlik besleyemezsin.
İyilik ve kötülük öylesine iç içe bulunmakta ki, yaşam güvencen bu ikilem içersinde belirlenmekte; tüm yaşamsal fonksiyonlarını ‘acabalar’ şekillendirmekte…
Vahşi doğadaki varlıkların canlarıyla ödediği bedel insan toplumlarında daha hafif ama çok çeşitli zararlarla ödenebilmekte. İnsanların vahşi yönü bu…
Bu gözlemlere harcanan enerji ve gözlemler üzerine bir yaşamın inşaası, yaşamın değerini küçültmekte. Yaşama ilişkin ilişkiler yumağı böylesine tedirginlikler içerirken, hayat sağlanan faydalarla, ya da çekilen zararlarla akıp geçiyor. Korumalı, her türlü tedbiri alınmış, küçücük, sığ ilişkilerden, belki riskli, ama hayatı dolduracak büyük meşgalelere zaman kalmıyor.
ONDAN SONRA;
Babayaniyim, yok düşmanlığım kimseye,
Sevmesem de saygı gösteririm herkese
Saygı da sevgi de düzenin gereğidir
İnançlıyım, değer veririm her şeye…”
“İyi günümde dost görünene güvenmem
Dostum yok diye herkesi düşman bilirim
Mesafeli dururum, gözüne görünmem
Kötü günümde dostluğa değer veririm.”
“Dostun çok olursa düşmanın da çok olur
Düşman bellediklerin hep karşında durur
Hiç ummadığın dostun da sırtından vurur
Kötü günümde dostluğa değer veririm...”
ONDAN SONRA;
Aynı sınıfın insanlarıydık. Yapayalnız. Sırama oturmuş, nereye yollamıştım aklımı, hatırlamıyorum; dalgındım.
Kim olduğunu anlayamayayım diye, görmeyeyim diye daha en başından en sonunu, usulca arkamdan sokulup, gözlerimi kapatmıştın.
Hep beraberdik aynı yollarda. Tenha buluşmalarımızdan kopamadıkça, aynı dersleri kaçırdık. Kandırarak birbirimizi aynı sloganları atmak için, aynı dersleri kırdık.
Uzun cümleli vaadlerini çoğalttıkça sen, ben hayallerimi çoğalttım.
Aynı karabasanı gördük, uyandık…
En başında uyanıp şimdiki bu eşsiz yalnızlık senfonisinin ilk parçalarının yapa boza nasıl bitirilmeye başlandığını ta o zamanlar görmeliydim.
Uzun tümcelerde boğuluyorum!
Kelime kelime çoğalttıkça vaadlerini yitiriyorum inançlarımı,
içine düştüğüm çukurdan çıkamamaktan sıkıldım,
Konuştukça anlatamadığım her şeyden,iki yüzlü hayatlardan, riya dolu sohbetlerden,kötü olmamak adına hataları göre göre susmaktan,hep susmaktan, sustukça üzerime gelinmesinden bıktım.
Birilerinin baskılarıyla her gün biraz daha yozlaşmaktan,özgün bir yaşam kurup da özgürce yaşayamamaktan; aynı yüzlerin, aynı yalanlarla, sürdürdükleri yalan rolleri izlemekten,eskileri düşünmekten, hep eskilere takılıp kalmaktan,
kalabalıklar içine dalarak yalnız yaşamaktan, hayatın kendisinden daha çok, bu hayattan alıp başımı gidememekten,alıp başımı gidecekken, kendimi sırtlayıp taşıyamamaktan bunaldım...
Demiş ya kim dediyse işte ; -Herkes Hakettiğini Yaşar-
Ağzımın payını aldım. Hakkımı da…
Mavi ütopyalarım iç ceplerimde ...
Ondan sonra, okumadığınız yazılarımda buluşmayı sürdürmek üzere...