5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
740
Okunma

Vazgeçme
Yitirme umudunu eskici
Eskimeye yüz tutmuş torbandaki
Erdemlere çıkmasa da alıcı
Sen dolaş yine
Sabırla sokak sokak
Alıcısı bulunan onca çirkinliklere inat
Dedim ve düştüm sokaklara kim bilir kaç yıl öncesinden..
Kul Nesimi’nin çok sevdiğim Haydar şiirinin sözlerinin iki dizesinde olduğu gibi
Kah ben seyrettim alemi kah alem seyretti beni..
Öyle renkler çıktı ki karşıma kimini gök kuşağı kıskandı kimine ben karalar bağladım..
Yurdun neresinde olursam olayım günde hiç tanımadığım on-on beş kişiyle ayak üstü de olsa birkaç lafın belini kırmaz ve karşılığında “kendine iyi bak” sözünü duymazsam o günü yaşanmamış sayarım.
Alın size nefis bir insan portresi daha..
Dilinden bal damlar dinlemeye doyamazsınız..
Kalemi yarım asırdır eğilip bükülmeden, iktidarların, dayatmaların tutsağı olmadan yazar ha yazar. Okumakla bitiremezsiniz..Cezaevinin tadını çok iyi bilir. Yazdığı her konuda derin bilgi ve deneyime sahiptir.
Yalnızca araştırmacı-gazeteci-yazar kimliğine değil, inanılmaz renkli kişiliğe ve sanat yeteneğine de sahiptir. Sinema filmleri ve dizilerinde oynadığı vurucu rollerin kahramanı olan bu aydın kişinin, yine çok değerli ve çok yönlü tiyatro sanatçısı Sayın Leyla Tekül’ le birlikte “Kalem ile Kelam” programı gönlüme taht kurmuştu Sayın Ali SİRMEN. Ki tanıdım ben onu. Ve sevdikçe sevesim geldi.
Geçenlerde Adana’lı bir aile konuğum olmuştu. Sağlık durumu biraz bozuk olan Sayın Oktay Akbal ‘la ilgili ilginç bir yazısı düştü gönlüme.
Paylaşmak istedim. Çünkü buram buram edebiyat kokuyordu.
Bir haftalık seyahatten dönüşte aldım Oktay Akbal’ın haberini. Ayla Hanım’a telefon ettim. Hastanedeydiler.
Yakın dostluğumuz 41 yıl önce bu günlerde Cumhuriyet’e girmemle başladı, ömür boyu sürdü. Oktay Akbal’ı tek sözcükle özetle dersen, yanıtım “sevecenlik” olur.
Oktay Akbal ile ilgili kendisinin de sevdiği bir öyküm var. Daha önce de anlatmıştım, ama bir kez daha anlatayım:
Bir kitap imza günü için birlikte Adana’ya gitmiştik. Refik Durbaş da vardı. Adana’da âdettendir, Cumhuriyet’teki arkadaşlar pavyona götürdüler bizi.
İçeride ilk gözüme çarpan, etrafta dolanan yaşı geçkince bir konsomatris hanım oldu.
Kadıncağız Oktay Akbal’ı görünce, sevinçle haykırdı:
-Ooo şair dostlarım!..
Masaya oturduk, arkadaşlar çevremizde dolanan hanımı işaret ederek,
-Hanımefendiyi masaya davet etmemiz
gerek dediler. Oktay Akbal itiraz etti:
-Canım ne konuşacağız.Kadın bunu duyunca öteden seslendi:
-Öyle demeyin Oktay Bey! Konuşacak bir şey buluruz, insan bir romandır.
Oktay Akbal utandı, kızardı, “O zaman buyurun hanımefendi” demek zorunda kaldı.
Hanımefendi bir sevinç çığlığı attı:
-Yaşasın edebiyat!
Ve gelip masaya oturur oturmaz Oktay Akbal’a dönerek sürdürdü konuşmasını:
-Biz de eskiden beri böyle değildik, sonradan bozulduk. Ama önce ekmekler bozuldu.
Ve kendi sorduğu soruya kendi cevap vererek devam etti:
-Suçumuz nedir biliyor musunuz Oktay Bey? Suçumuz insan olmak.
Oktay Akbal’ın bütün kitaplarını okumuş olduğu anlaşılan, her repliğinde onun kitaplarından birinin başlığıyla yanıt veren kadının “Nerede oturuyorsunuz” sorusuna vereceği cevabı ben de baştan tahmin etmiştim . Nitekim öyle de oldu:
-Garipler Sokağı’nda
Baktım konuşma böyle sürüp tehlikeli sulara doğru sürükleniyor ben de aynı yöntemle kitap başlığına atıf yaparak, duruma müdahale etmek zorunluluğunu duydum:
-Aman Oktay Akbal dikkat! Yoksa sonra yarın “Ayla”lar hesap sorar.
Öff! Renkler birbirlerine karıştı. Seçemiyorum. En iyisi göz yaşlarıma emanet edeyim. Onlar ne yapacaklarını bilir.
(Çok Sevgili Sayın Oktay AKBAL Ekmeklerin Bozulduğunu yıllar öncesinden duyurmuştu okurlarına.
Şimdilerde sağlık durumunun bozukluğu nedeniyle hastanedeler. Sevgi ve Dualarımızın sizinle olduğunu hissedin lütfen..)