6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1257
Okunma


HAYVAN VAHŞETİ
Şu insanların bütün yaradılanı sivri sinek gibi görüp ,kimi cinslere tüfekle, tabancayla, kimine de zehirle , tuzakla saldırmasının üzerine , çok eski bir sevgiyi anımsadım . Hayatımı kurtaran en asil ruhu , karşılıksız Tanrı lütfunu,Alman Puanteri Kontes’i.
Eski bir Haziran sabahının , çiğli otlarına güneş ışığının vurduğu , kuşların yavrularını uçurarak mutluluk konserleri düzenledikleri günlerden biriydi . Beynime kazınmış
Hayatımda en mutlu olduğum bir görevi yapıyordum . Üstelik neredeyse Kontesle , bütün günlerim birlikte geçiyordu.
Denizli’de sarp dağların , yemyeşil çam ormanlarının içinde , atış yapılan bir bölgede ,Poligon Birliği’ nde görevliydim. Etrafımız ormanlar, makiler ve pek çok kayalık tepelerle çevriliydi. Şimdilerde hayalini bile kuramayacağım kadar yoğun spor yaparak, tabanca atış şampiyonasına hazırlanmaktaydım.
Her gün yaptığım gibi erkenden kalkmış , yanımda Kontes de olduğu halde , tepeler arası mukavemet koşuma başlamıştım. Atıcılık çelik gibi kaslar, uzun süre tutacağınız nefes gerektiriyordu. Hiç sarsılmadan heykel gibi durabilmek için. Bu koşularım 1.5 - 2 saat kadar sürerdi. Dağlık ve makilik arazide koşmak oldukça zordur. Çoğu kez yaralanmanıza bile sebebiyet verebilir. Ama ben her sabah bunu yapa yapa epey alışmıştım doğrusu.
O sabah birlik merkezinden epey uzaklaşmıştık. Çoğu kez Kontes önde koşar ama benden yirmi metreden fazla uzaklaşmazdı. Zor tırmandığım bir tepenin zirvesine geldiğimde şöyle bir soluklanmak istemiştim. Güzel bir manzara vardı görünürde. Önümde çok sevdiğim Denizli Şehri, Pamukkale’nin beyaz travertenleri, askeri birlik kışlaları , yemyeşil Denizli Ovası uzanıyordu. O yükseklikten şehri seyretmek, gerçekten çok huzur veriyordu.
Birden bir ses , müzik korosunun şefi gibi konseri başlatmıştı. Bölgeye giriş yasak olduğu için bolca üreyen "Kınalı keklik" sesiydi duyduklarım .
"Kubarak, kubarak, kubarak"
Bu sese az öteden başka bir güzel ses çevap veriyordu.
"Kubarak, kubarak, kubarak"
Henüz tam soluklanmamıştım . Ama içimi dolduran hoşluk , beni o sese doğru yöneltmişti. Tırmandığım tarafın tersine , tepeden aşağı oldukça süratli olarak koşmaya başlamıştım. Seslere yaklaşıyordum . Koroya yeni katılan keklikler olmuştu galiba. 30- 35 derecelik bir meyilden son süratle inerken , Kontes de, beş metre açığımdan benimle aynı hizada koşuyordu.
Birden Kontes , bana yaklaşmıştı. Durmama imkan olmayacak kadar dik ve makilerle kaplı bu taşlık rampada , elimle git desem de beni dinlemeyerek, ayak bileğime ısıran bir hamla yapmıştı . Öyle kötü düşmüştüm ki; adeta birkaç metre de diken ve taşların üzerinde yüzüstü sürüklenip, kafamı bir maki köküne vurarak zor durmuştum.
Avuçlarım , yüzüm ve dizlerim yüzülmüş ve kan içindeydi. Kafam önümdeki makiye çarpmasa duracağım yoktu sanki . Elbisem paramparça olmuştu . Beş yıldır benimle olan , onu insan gibi eğitmekle övündüğüm sevgili Kontes’im, ayak bileğimden ısırarak düşürmüştü. Şimdi de ,botumu tepeye doğru çekerek delirtecekti beni . Öbür ayağımla ona bir tekme atarak, zor bıraktırdım ayağımı. Bu yaptığının ne sebebi olabilirdi ki?
Korkunç yuvarlanmam ve her yerimden fışkıran kanlar onu benden daha çok korkutmuştu. Burnum kötü kanıyordu. İki dizim dirseklerim ve avuç içlerim çok berbattı. Özür diler gibi mızıldanıyordu . Fanilamı yırtarak burnuma tampon yaptım . Biraz sırt üstü yatmalıydım. Zaten kalkamayacak kadar yaralıydım. Çok canım yanıyordu ama Allah’tan vücudumda kırık yoktu. Birlik’ten çok uzaklaşmıştım, ölsem kimsenin haberi olmaz, üç gün sonra beni zor bulurlardı.
Trakya’da avcılar, sahibine veya başka bir avcıya saldıran köpeği hemen vururlar. Ama ben dostumun mutlaka bir mazereti olduğunu düşünmüştüm. Bölgede engerek yılanı çok vardı . Yılan aklıma gelince ona yerde yakalanmamak için zorlanarak ayağa kalkmıştım. Kontes elimi yalayarak beni tepenin yukarısına çıkmaya zorluyordu sanki.
Yüz üstü uçarak kafamı çarptıgım maki kümesinin altında yılan olabilirdi. Yerden bir taş alarak fırlattım . Hiç ses gelmedi . Üstüm başım kan içindeydi. Yine de bir sopa ile makiyi aralayarak arkasını görmek istedim. Ben sopa ile makiyi karıştırırken, Kontes bu sefer de paçamdan tutmuş tepeye doğru çekiştiriyordu.
Aman Allahım, gördüğüm karşısında belki beş metre geriye çekilmiştim. O maki yirmi metrelik bir uçurumun , beni durduran son noktasında asılı duruyordu. Keklik sesleriyle mest olmuş olarak dikkatsiz bir halde koşarken , farkına bile varmadan bir saniye sonra uçurumun dibine yapışacaktım . Kontes hayatımı kurtarmıştı.
Onu bu sefer, ben yalayıp öptüm . Küçücük kafasını göğsüme yaslayıp,onu içime sokmak istedim . Elbisemi değiştirip ,yaralarımı sardıktan sonra, onunla Denizli’ nin meşhur tarihi kuzu kebapçısına gittik.
"Cafer Amca, bize birer kilo kuzu. Kaburga tarafından olsun"
"Gıtlık vaa abem?"
"Göpeye gemik bol bol vaa. Kiloynan gereyi va mı?
"Var Cafer Amca var. O , benim bu sabah hayatımı kurtardı. Ver ona da en iyi kaburgayı"
Hikayeyi dinleyen Cafer Amca , o gün bütün israrlarıma rağmen Kontes için para almamıştı. Onu severken gözlerinden süzülen yaşları gizlemiyordu bile.
"Eferin sena ağıllı gızım . Sen beni gel , her dayım gemih ney verem sena"
Sevgili vatanımın , hayvan sevmeyen aziz vatandaşları. Biliyorum sizler hayvan seveni de sevmiyorsunuz. Ben yine de, ayırımsız seviyorum hepinizi.
Sizlere öncelikle Allah’ım yardım etsin .İçinizi yarattıklarının güzel sevgisiyle doldursun. Kötü bir çocukluk , sevgisiz bir hayat ve zalimce davranışlar , sizi bu duruma itmiş olabilir. Yine de, çocuklarınıza köpek gördüklerinde ısırır, kedi tırmalalar, at teper demeyin , sevgili; olgun olmadan evlendirilmiş analar.
Ve unutmayın ki; Allah onlara bizden çok daha fazla ön sezi vermeseydi , onların yaşamaları, üremeleri , düzenleri yeryüzündeki onun yaratıcılığının nasıl ispatı olurdu? Her hayvan bir amaç için yaratılmış. Onları yok etmek ,onlara kötü davranmak, insanlık değildir , zulümdür, günahtır.
Unutmayın ki; 22milyon canlıdan , sadece biridir insan cinsi. Doğanın içinde diğer canlılardan tek farkımız, düşünebilir olmamız, hafızamızın kuvvetli olması ve diğer jeolojik dengeyi kabul edebilecek zekaya sahip olmamızdır. Bu özelliklerimiz bizleri zaten kainatın efendisi yapıyor . Öyleyse , eziyete ne gerek var sevgili dostlarım .
Saygı , tabiata ve yaşama saygı, inanıştır .
Sadece saygı duymak gerek , sevgi de gelir arkadan.
Not: Son köpeğim Zeytin’in ölümünden beri, hala yastayım. Ama ona benzer bir yavru Special Amerikar Coker dost, gözümde tütüyor .
E.Yaşar Ovalı 28.06.2015