5
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
640
Okunma
VEDAT BAYKURT
La Turquie adlı Fransızca bir gazete çıkaran Vedat BAYKURT’un anılarımda anlamlı ve özel biri yeri olduğunu söylemek isterim.
Babasının SOL eğilimli olması iddialarının, onun gazete binasına saldırılması ve yerle bir edilmesine yetmiş de artmıştı bile!
Ve sonuç da O işsiz biriydi artık!
Ailemiz ellerinden geldiğince sahiplenip yardımcı olmaya çalıştılar. Ve eniştemin Reklam şirketinin halkla ilişkiler bölümünde çalışmaya başladı.
Öylesine çalışkan becerikli yaratıcı üretken ve sakin biriydi ki onun işsiz kalması düşünülemezdi bile.
Resim çalışmalarının yanı sıra, kotra tekne çizim-tasarımı ve imal işlerini büyük bir beceri ve ustalıkla yapardı. Sandal yapımı çocuk oyuncağıydı onun için.
Her şeyiyle kendi eseri olan Tuatara, 1350 metre olup denizlerde salınıyor şimdilerde. Türkiye’nin ilk planörünü imal edip göklerde gezdiren gene O olmuştu.
Çok da iyi bir atletti Vedat Baykurt. Bir gece ansızın aklına gelip; iki metreden ‘ters takla’ atarak, dimdik bir iniş yaptığında elli yaşlarındaydı.
Bu yaşlarrına denk düşen günlerin birinde kendi tasarımı olan kotrasıyla Bebek koyu’ndan yelken açıp, kara pusulasıyla Atina marinasına demir attığında hem ailemiz hem tekne sahibi arkadaşları dostları onu coşkuyla karşılamıştık. Bayrak ve flamalarla süslenmiş deniz araçlarının çaldığı düdüklerle selamlamışlardı bu cesur mümtaz ve aydın adam.
Vedat Baykurt’un, bizler için önem taşıyan bir başarısı vardı ki, o da; annemin o güne kadar varlığını yadsıdığı cesaret duygusunu keşfetmesini sağlamış olmasıydı.
Annem, denizin yabancısı olmamakla birlikte, fırtınalı uzun deniz yolculuklarından çok korktuğunu bilirdik.
Vedat Baykurt, İstanbul’a dönüş yolculuğunu gene kotrasıyla yapacaktı. Ve bu yolculuğa annemi de ikna etmeyi başarmıştı.
Annem ise bir güvercin munisliğiyle sessiz bir heyecanıyla kabullenmişti bu öneriyi.
Ve umulmadık zorluklarla geçen bu yolculukta annem de beklenmedik cesaretini kanıtlamıştı hem kendine hem bizlere.
Bizler de: “Bravo Nermin! Bravo!” nidalarıyla tebrik kutlamalarımızı sunmuştuk ona bol bol.
ATÇILIK SERÜVENİM
Atlar hakkındaki bilgisi yalnızca dört ayaklı oldukları bilgisinden öteye gitmeyen birinin, yarış atları sahibi
olmaya kalkışması tam bir gözü karalık ve değil de, nedir sizce de.
Faruk eniştemin dayısı Sinan beyin, safkan İngiliz ve Arap atlarından oluşan yedi atlık bir ekürinin satılık olduğunu söylemesiyle başladı bu serüvenim de.
Karakterim icabı çok çabuk karar veren atak ve kararlı biriyim.
Schoner marka dokuma tezgahının satışı mülklerin kira getirileri ve bir kısım devir ücretlerinin toplamıyla elde ettiğim geliri ortaya koydum ve pazarlığı tatlıya bağlayıp işi bitirdim hemen.
Bu nefis atalara karşı kardeşim Esin de büyük sevgi ve ilgi gösteriyordu.
Bu arada söylemeliyim. Sosyeteye mensup olmanın koşulları! arasında ilk sırada ‘at binmek’ at sahibi olmak geliyordu diyebilirim.
Atların koşu stillerinden, sahiplerine ödenecek ikramiyelere kadar her tür bilginin yer aldığı yarış çizelgeleri, Jokey Kulüp adına bir hafta öncesinden bildiriliyordu yarış sahiplerine.
Bizim için o hafta en avantajlı koşu şartlarına uygun olanı, Balma adlı siyah kısraktı.Ve bu ilk koşumuzu jokey Mümin Çılgın’nın çılgınca mücadelesiyle başarıyla tamamladık.
Atlar..Kısraklar..Taylar..Ve Süper heyecanlar..
Alışık olmadığım bu ortam bir mıknatıs gibi her geçen gün beni kendisine daha çok çekmeye başlamıştı.
Elimde koşu programı, atları ve koşu şeklini belirlemek amacıyla koşup duruyordum iki ayaklı at misali hipodromda heyecanla.
Kırmızı - beyaz formamızla oldukça sükseliydik. Tevfik Dölen harası ile çok yarışlar ve büyük ikramiyeler kazandık.
Ankara ve Reisi Cumhur Koşuları ve de Jokey Kulüp Kupası en değerli ikramiyeleri kapsıyordu. Atlar sağlıklı görünmelerine karşın sıkça sakatlanabiliyorlardı da.
İlk yıl yaptığımız sükse ve bol kazancın ikinci yıl bizi yavaş yavaş terk etmeye başladığını gördük.
O gün, ki biz o güne ‘Akın 4 Günü’ adını vermiştik. Yirmi atlık bir ‘son yarış’ günüydü.
Bize göre yarışın favorisi Akın 4’tü. Koşulan bu son yarışta kural gereği boş yoktu. Akın 4, ikinci bile gelse büyük para bırakacaktı bahisçilerine. Bütün atlara oynadım o gün.
Yarış başladı. Atlar numaralı tribünün önünden geçerken müthiş bir çarpışma oldu. Atlardan biri yere düştü. O sıra Akın 4, birinci olma gayreti içinde neredeyse hepsini gerilerde bırakmış, koşuyordu. Ben heyecandan zor seyrediyordum yarışı. Akın 4, Finiş çizgisine birinci olarak girecekken, yere düşen atın pistin içinde kalan ayaklarından huylanıp geriledi ve son bir hamleyle sprintini tamamlayıp, foto finişe kaldı. Ve yaptığı son bir atakla da ‘burun ucu’ farkla yarışı ikincilikle tamamladı.
Akın 4’ ün bu talihsiz sonu benim de ATÇILIK serüvenimin sonu oldu.
Büyük kararlılıkla girdiğim biraz şans biraz da beklenmedik sürprizlerin kol kola gezindiği nefesleri kesen bu serüveni büyük kararlılıkla terk etmiş oldum yine böylece.