3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
786
Okunma

Yazılarımın, matbaa baskısı de olsa altı kitabımın hemen tamamına yakınının deneyim, araştırma, derin gözlem ve bire bir yaşanmışlığa dayanmasına karşılık, bu ilk biyografi denemem olan çalışmamın tadı bir başka oldu benim için.
Elimde ne doğru düzgün bir doküman bir done vardı işimi kolaylaştıracak ne de otobiyografisini kaleme alacağım kahramanımın hastalığı nedeniyle sözlü olarak anlatması gerekip de anlatamadıkları…
KORE DE BİR TÜRK OLMAK başlıklı yazımda da belirttiğim gibi kitabın kahramanı; geniş kültürlü, görgülü, başarılı okul geçmişine ve şaşılası yaşam becerisine sahip, fevkalade renkli kişiliği olan ve uzun yıllar tam bir Lüküs Hayat yaşamış tanınan sevilen saygın biriydi. Son demlerinde evindeki antikaları elden çıkaracak kadar çöküşe geçmişti. Ancak hiç kuşku yok ki ruh asaleti, ahlak zenginliği, insanı yücelten o görünmez ışığın varlığının Yaratan’ın bir insana bahşettiği en büyük ödül olduğuna bir kez daha inandım. Her türlü dünyevi kazanımlarının bunların yanında birer sönmüş yıldız olduklarını çok daha iyi anladım.
Son günlerde elimden düşürmediğim ve ozon yıllar öncesine dayanan bu çalışmamın uygun bulduğum bazı bölümlerini sizlerle paylaşmanın onun ruhunu mutlu edeceğinden eminim.
BERİL ZEYNO AŞKI
Yaşamımın 14 yılını denizlerde geçirdim. Zeyno ve Beril benim oldukça masraflı tutkulu aşklarım oldular. Ruhumu besleyip bedenimi terbiye etmeye çalıştığıma inandım onlarla birlikteyken.
Zeyno, tek direkli 17 metrelik bir Tırhandil di. Her ihtiyaca cevap verecek şık güzel bir kamara donanımına sahipti. 5. 40 eninde, 165 Hp beygir gücündeydi.
Beril ile de, İstanbul Adalar ve Boğaz İçinin keyfini sürüyordum daha çok. Tekne her şeyiyle ‘mekanım’ olmuştu artık. Teknelerin en kıymetli müdavimi hatta kraliçesi kızım Beril’ di.
Teknelerin ikisine de onun iki adını vermiştim. Beril Zeynep. Canım kızım tekne yaşamıma çok daha canlılık ve anlam katıyordu.
Belçıkalı Wilfred Palome adında, olağanüstü bir kaptanla tanışmam da teknelerim ve denize olan aşkım sayesinde olmuştur.
Wilfred’ın denize olan sevgi ve ilgisi tutkudan da çok ötelerdeydi kuşkusuz. O, denizin kucağında doğmuş v
Wilfred; dünya çapında yapılan White Bread adlı Dünya Turu Takımı’na mensuptu. Neler görmüş neler yaşamamıştı ki bin bir tehlikelerle dolu açık sonsuz denizlerde..
Ve bir kara paçası bir canlının yaşam belirtisi solgun ölgün de olsa bir ‘kutup güneşi’ görememenin amansız uzun yolculuklarında...
Umutsuzluğun çaresizliğin çıldırma raddelerine getirdiği. İntiharlara sürüklediği perişan insanları ve buzullara sıkışıp kalmış paha biçilmez tekneleri kurtarma savaşını göze alma cesaretine insan başka türlü nasıl sahip olabilir ki bu ‘gözü kara’ deniz sevdası olmasa.
KOSTA LASKARİS
Rum asıllı bir Bizans ailesinin dünya iyisi bir ferdiydi Kosta.
Hakiki Türk’ten daha Türk’tüler. Babası Kalüdi Laskaris, Gelibolu savaşında kolunu kaybetmiş bir Türk Gazisiydi.
Kosta Laskaris, dürüstlüğü ve adiliğiyle tanınan bilinen ve sevilen ünlü bir avukattı. Pek de iyi niyetli olmayan insanların hatta arkadaşlık maskesi altında kuyusunu kazanların, bu anlaşılmaz ve kabul edilemez sinsi tavırlarına protestolarına hem çok üzülür hem bir dünya insanı olarak kardeşliğin eşitliğin ayırımcısız bir dünya düzeninin oluşması gerektiğini savunurdu tüm içtenliği ve insan kişiliğiyle.
Kökeninden dolayı sık sık Türk’ler tarafından saldırıya uğrayan Kosta’yla, oldukça demokrat olan Naki Bey’e ait iskeleden girerdik denize. Burada bile rahat vermezlerdi bazen.
Daha sonraları İngiltere’ye gidip orada evlendi. Ve bir erkek çocuğa sahip olan Kosta, bana da gerçek bir dost olmuştur her zaman.
Ne vakit İngiltere’ye yolum düşse, ona da uğrardım. Ada günlerimizi yad ederdik acısıyla tatlısıyla uzun uzun.