3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
841
Okunma
Yaşlanmayı Dilemek! Anneye yazılan mektup. Mektup ama ne mektup. Öyle sıradan değil. " Beni soracak olursan iyiyim. Burada havalar gök gümbürtülü. Geçenlerde ineği sağarken dalağımı gakıverdi. Gonu komşu da bildiğin gibi işi olanlar işine,işi olmayanlar de dedikodu derdinde..” gibi yazılmış mektup değil.
Gerçi şimdi mektup yazmayı da toplum olarak unuttuk gerçi ya. Uzaktaki bir dostumuza içimizi dökmeye kalksak beyaz yaprağın üzerine ne yazacağımızı bilemeyiz. Ecüş bücüş şeylerle karalayıp dururuz. Zaten bu yüzden başparmağımız mesaj tıklamaktan boşuna azman gibi olmadı ya!
Neyse gelelim A. Engindeniz yazarımızın yazdıklarına. Şunu baştan itiraf etmeliyim ki eğer okumak için hiçbir şey bulamıyorsanız bence Aynur Engindeniz’in yazdıklarını karıştırın zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz hatta benim gibi terapi olursunuz ucuzundan…
Daha ilk satırlarla mest oluyorsunuz. Düz anlatımdan kaçarak mecaz, metafor, alegorik yaklaşımlarla estetiği (güzel duygular) yakalamış olmanın hazzıyla mutlu oluyorsunuz adeta.
“ Mevsimler insanın içindedir anne.. İlkbaharı sevdiğin için hep yeşiller giysen de bahar olmuyor. “ Buradaki seslenişte anneye duyulan hicran yarasının belirtilerini hissediyorsunuz.
“ Buradaki günler delirmiş. Yetişemiyorum artık. Yaşlanıyormuyum ne,vakitli vakitsiz aklıma geliyorsun,izlediğim filmlerde ağlamaya başlamalarım, delice kahkahalara boğulduğum Polis Akademisi filmlerine bile donuk bakışım…” Özlem duyguları öyle kabarmış ki Karadeniz’in hırçın dalgaları gibi köpürdükçe köpürmüş.
Mektubu soluksuz okumaya devam ettikçe içinizdeki çağlayan, şelaleyi dönüşüyor adeta…
Yazarımız, birden bire kendi içsel dünyasında yelken açmaya başlıyor, dalgalara inat.
Yaşlandığı zaman paspaslar dokuyup,halının üzerinde emekleyen torunlarını izleyeceğini, şu mükemmel cümleyle:
“ Romatizmalı ama hayatın ve ta ötelerde kalmış gençliğin tüm heyecanlarından arınmış,buruşuk, dingin, pak…”
Mektup, ortalara doğru bölgesel kültürle güç kazanıyor. “ Çarşambayı sel aldı ya da içinden hafif hüzün olan herhangi bir türküyü…"
” Sonra kızlarımla didişim, ben onları, onlar beni beğenmez.”
Burada ise kuşak çatışmasının toplum içindeki yansımalarını vurguluyor bize.
“ Anlayacağın yaşlanmayı özledim anne…Önceden primleri yatırıp uzayıp gitsek bilinmezlere…”
Yaşamdan erken pes ettiğini ya da kavgasız bir ortamın özlemini duyduğunu bu satırlarıyla bizlere fısıldıyor. O kadar yorgun ki yüreği…
Daudet’in Değirmenimden Mektuplar’ından didaktik yaklaşımlarla hayatın penceresini felsefi açıdan gözlerimizin önüne sergiliyor adeta…
“…Meğer en büyük değirmen bizimle dalga geçen hayatmış.” Bal tadında bir sesleniş anlayanlara tabi ki…
Mektup sonuca doğru farklı bir boyuta bürünerek düşünmeye sevk ediyor bizi. Adeta kapitalist sistem içerisinde nasıl dejenere olduğumuzu Keziban’ın üzerinden atıfta bulunuyor.
AVM.lerin bedava dağıtım günlerinden birinde tüketim çılgınlığı ile insanların özbenliklerinden uzaklaşıp basitleştiğini yazarak incitmeden kendine has üslubuyla toplumu irdeliyor.
Nasıl bir yaşama özlem duyduğuyla mektubunu noktalarken; bizi hem düşünmeye sevk ediyor hem de sanal dünyanın aldatıcı etkisinden uzaklaştırmayı ve kitaplarla kavuşmayı salık vererek yüreklerimize su serpiyor…
( Devam Edecek…)