3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
611
Okunma

Güneş, o muhteşem rengini sırtlayıp ufuk çizgisinin ötelerine kaçmaya hazırlanıyordu yerini akşamın tatlı meltemine bırakarak.
Küçük dalgacıklar kumsalı daha sık aralıklarla öpüyordu gide gele.
Dalgaların melodisini gözleri kapalı dinleyen yetişkinler o an hangi hayallerin koynunda yüzüyordu kim bilir…
Çocuklar, renkli plastik kova ve kürekleri. Tek parça ıslak mayoları gibi ıslak kumlardan kuleler inşa etmeyisürdürüyorlardı çocuk dünyasının eşsiz tasarımıyla gök yüzüne.
Tertemiz sahillerde kurulan anlamlı hayallerin, sevdalı düşlerin. Ve o ele geçmez masum çocuk seviçlerinin kumdan kulelere inat, çok daha hızla yıkıldığı bu günleri görüp yaşamak, yüreğimde öylesine ağır sarsıntılara yol açıyor ki. Ah! Ben bu enkaz altında kendime bir çıkış yolu bulamıyorum…
Yaratılan en akıllı, üstün ve üretken canlı varlık olarak bilinen insanoğlu, bu muhteşem dünya alemini ele ele vererek nasıl böyle yerle bir edebilir Ya Rabbim.
Nice diplomalı öğrenim görmüş bilgili hatta bilge denebilecek gün görmüş geçirmiş gezgin insanlar. Çeşitli sanat kollarına yıllarını vermiş pek çok sanatçı. Bir takım yazar ve edebiyatçılar kendi elleriyle inşa ettikleri bu kumdan ‘yalancı kulelerin’. Hayal bu ya! Diyerek söze başlayıp, gerçekleşmeyen ve hiçbir işe yaramayan bomboş hayallerin bezirganlığını yapıp durmuşlardır durmaksızın.
Sonrasında aniden çıkan önlenemez fırtınanın önünde sürüklendiklerinde kadere ve talihsizliklerine isyan edip mutsuzluğun resmini çizmeye uğraşıyorlar kumsallara marifetmiş gibi…
Kendilerine sunulan onca sevgiyi. Gösterilen ilgi ve verilen değeri ellerinin tersiyle iteleyip hiçe sayanlar. Onların hayallerini, umutlarını, emeklerini ve çocuksu seviçlerini zerrece umursamayanlar günü geldiğinde bu bilinçsizliklerinin, duygu yoksunluklarının, kibirlerinin suçluluğu ve pişmanlığı içinde kaybolup gitmeye mahkum edileceklerdir.
ESENLİKLER…