2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4717
Okunma
Bir varmış bir yokmuş, çok demesi günahmış, develer tellal iken pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, ben deyim yüz sen de bin yıl önce ülkelerin birinde yedi erkek kardeş yaşarmış. Yedi erkek kardeş çok bir kız kardeşlerinin olmasını istiyorlarmış Çünkü evde bir kız çocuğu sıcaklığı neşesi, hamaratlığı eksikmiş. Fakat bir türlü annelerinin kız çocuğu olmuyormuş. Kız kardeşleri olmadığı için yedi erkek kardeş üzülürlermiş. Gel zaman git zaman Anneleri tekrar hamile kalmış (O zaman Nüfus az, elektrik enerjisi, Petrol enerjisi ve teknolojinin sunduğu diğer nimetler yokmuş. Bütün üretim insan emeği ve hayvan gücü ile elde ediliyormuş. Bu yüzden doğurganlık ve doğuran kadınlar el üstünde tutulurmuş. Bundan dolayı tüm kadınlar olabildiğince çok çocuk yaparlarmış.)
Yedi erkek kardeş dokuz ay boyunca kız kardeşleri olur, anneleri de kız çocuğu olur umudu ile beklemişler. Anne de heyecanla bir kızının doğmasını oğullarının mutlu olmasını istiyormuş. Kardeşlerden anneye doğum sonunda bebek kız olursa kırmızı bayrak, erkek çocuk olursa mavi bayrağı dam başına astırması yönünde bir istek gelmiş. Kardeşlerinin kız yada erkek olduğunu bayraklar aracılığı ile eve gelmeden öğrenmek istemişler. Annenin doğum sonunda kızının olması onları mutlu edecek, eve gelip şenlikler düzenleyerek kutlama yapacaklarmış.
Derken annenin doğum sancısı başlamış. Ebe kadını çağırmışlar anne acılar içinde kıvranırken bir taraftan da ebe kadını takip ediyor bir an önce bebeğini eline almak istiyor kız olması için de dua ediyormuş. Çünkü oğulları sekizinci kardeşleri de erkek doğarsa evi terk edeceklerini söylüyorlarmış. Sonunda doğum gerçekleşmiş annenin sağlıklı mı sağlıklı, güzel mi güzel bir kız bebeği dünyaya gelmiş. Hemen dam üstüne kırmızı bayrağı astırmış. Sonra da dinlenmeye çekilmiş.
Ancak durumdan haberdar olan kötü kalpli ala çime hemen gizlice bayrakları değiştirerek kırmızı bayrağı kaldırıp yerine mavi bayrağı asmış. Mavi Bayrağı gören oğullar da büyük bir üzüntü ile evi terk ederek adı sanı bilinmeyen bir ülkeye gitmişler. Oraya yerleşmişler.
Aradan yıllar geçmiş Anneye terk edilmek ağır gelmiş, kızına oğullarından hiç söz etmemiş. Kız kardeş yedi erkek kardeşinden habersiz güzel mi güzel, akıllı mı akıllı genç kız olmuş.
Bir gün kız arkadaşları ile ceviz ağacının gölgesinde toplanmış hem şakalaşıyorlar hem de kışlık giyinmek için yün çorap örüyorlarmış. O sırada kızlardan birisi kaza ile gaz kaçırmış. Herkes birbirinin gözüne bakmış kim yaptı, kim yaptı derken, kızlar yemin etmeye başlamışlar. Birisi demiş ki,
- Ağam ölsün ki ben yapmadım, öbürü
- Babam ölsün ki ben yapmadım. Bir başkası da,
- Kardeşim ölsün ki ben yapmadım demiş. Sıra yedi erkek kardeşin kardeşine gelince,
- Karabaş köpeğim ölsün ki ben yapmadım demiş. Hemen orada bulunan kızlar itiraz ederek niye böyle yemin ediyorsun diye sormuşlar. Kız da
- Benim kimsem yok ki o yüzden böyle yemin ediyorum demiş. Kızlar
- Olur mu öyle şey senin yedi tane erkek kardeşin var onun üzerine yemin etmelisin demişler.
Kız ağlayarak annesini yanına koşmuş.
- Anne benim yedi erkek kardeşim varmış neden bana söylemedin benim onlardan haberim yok doğrumu? Demiş. Annesi de
- Evet doğru kızım senin yedi tane erkek kardeşin var. Demiş.
Kız annesinden izin almış. Eline bir asa, sırtına bir bohça yapmış düşmüş yola. Kardeşlerini aramaya. Geze, geze ayağında pabuçları eskimiş.Yedi kardeşini her yerde bilene yada her görene soruyormuş. Gide gide ak sakalları göbeğine inen bilge kişinin evine gitmiş. Bilge kişi kızın önüne bir kap su, bir de kuru ekmek koymuş. Kız itiraz etmeden kuru ekmeği suya batırarak yemiş. Sonra bilge kişiye sormuş.
- Benim amcam güzel amcam, ak sakalı ipek amcam, duyan bilen var mı, yedi kardeş nerede demiş. Bilge de kıza,
- A benim güzel kızım, gözleri sürme kızım, ararsın yedi kardeşin, yolları çok çetin kızım demiş. Kız da,
- Her kapıda bir firek var, her sobada bir kürek var, sen merak etme benim amcam, zor yolları geçecek yürek var demiş. Bilge bakmış ki kız çok kararlı, kuru ekmeğe de dayanıklı. Demiş ki
- Kaf dağının arkasında senin yedi erkek kardeşin. Fakat o kaf dağının önünde bir dev var ki kimse onun bulunduğu yerden geçemez. Geçmen için şu üç tılsımı yanına al yol boyunca sana yardımı olsun. Demiş. bir kalıp sabun bir bardak su, bir adet tavuk teleği vermiş.
- Bunları lazım olduğu yerde akıllıca kullan ki seni devden korusun. Demiş. Eğer ki bu tehlikeli devin yolunu geçersen kardeşlerine kavuşursun. Yoksa yollarda helak olursun. demiş.
Kız orada bilge kişiye teşekkür ederek kaf dağının arkasına doğru yola çıkmış. Giderken, giderken bir de bakmış ki dev koca göbeğini havaya dikmiş, bir taraftan göbeğini kaşıyor bir taraftan da horluyormuş. Kız demiş ki şunu uyandırmadan yavaşça geçeyim derken devin hassas burnu insan kokusunu almış. Hemen gözlerini açmış. Ve evdeki dev karısına bağırmış
- Hanıııım tencereyi hazırla akşam yemeği kendi ayağı ile geliyor. Şu şaşkın insanoğlunu yakalayıp hemen geliyorum demiş.
Başlamış kızı kovalamaya. Kız devden kurtulmak için koşmuş koşmuş ama dev üç adımda yanında bitivermiş. Bakmış ki kurtulamıyor hemen bilge kişinin verdiği tılsımlar aklına gelmiş. Hemen eteğinden sabunu çıkartıp devin ayaklarının altına atıvermiş. Devin geçeceği her taraf kaygan sabunlarla dolmuş. Dev nereye bassa kayıyor, kafasının gözünün üstüne düşüyormuş, bir türlü yürüyemiyormuş. Dev düşe kalka dursun kız epeyce yol almış. Arayı açmış. Ama bu arada da dev sabunlardan kurtulup üç adımda yine kızın yanına gelmiş. Kız bakmış olacak şey değil hemen eteğindeki suyu devin önüne dökmüş. Dev ile arasında büyük mü büyük bir derya deniz oluşuvermiş. Kız yine koşarak ilerlerken, dev de denizi yüzerek geçmiş yine kızın yanına gelmiş.
Kız en son çare tavuk teleğini devin önüne atınca, üzeri zümrüt elmas renginde, gözlerinden ışıklar saçan, sen de on metre, ben deyim yirmi metre uzunluğunda anka kuşu gelmiş önüne konmuş.
- Emriniz olur hanımım demiş. Masal bu ya o arada kızın yanında bir tulum su, bir tulum da et belirmiş. Kız bir tulum eti ve bir tulum suyu da yanına alarak anka kuşunun üstüne binmiş. Anka Kuşu gak dedikçe su, guk dedikçe et veriyormuş. Yolun sonuna yaklaşmışlar ama et bitmiş Anka kuşu guk demiş. Sessizce hissettirmeden kemerinden bıçağını çekmiş, eğilmiş kendi baldırından bir parça koparıp Anka kuşuna vermiş. Baldırını da sıkıca eteği ile bağlayarak kanamasını önlemiş.
Derken Anka kuşu kızı kaf dağının arkasına getirmiş. Dev de kıza yetişememiş. Oracıkta kalakalmış. Kız kaf Dağının arkasında Erkek kardeşlerini bulmuş. Olanca gerçeği anlatmış. Kendisinin onların kız kardeşi olduğunu ala çiminin onları aldattığını ve sair tüm ayrıntıları anlatmış. Yedi Erkek kardeşleri ile kucaklaşmış. Erkek kardeşler de kız kardeşi görünce çok sevinmişler. Hepsi birlikte el ele vererek evlerine dönmüşler. Anneleri ile beraber mesut bahtiyar yaşamışlar.
Gökten üç elma düşmüş biri okuyanın biri yazanın birisi de hani bana hani bana diyenin ağzına demiş bu masal da burada bitmiş.