9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1554
Okunma

SEVGİLİ KÜLLÜK
Evvela selam eder, o güzel gözlerinden öperim. Uzun zamandır seninle görüşemiyoruz. Ne bir haber alıyorum senden, ne bir selam, ne bir kelam…
Nerelerdesin? Neler yapıyorsun bilmiyorum ve seni çok merak ediyorum. Ne olur kendinden bahset ve haber ver. On yedi senedir nerelerdeydin, neler yaptın? Kimlerle karşılaştın, kimlerle tanıştın. Zamanın nasıl geçti? Yeni arkadaşların var mı? Varsa nasıllar?
Sevgili küllük ben bildiğin gibiyim. Bizim bu taraflarda değişen bir şey yok. Saçlarımız biraz daha döküldü, iyice beyazlaştı, arada gözlük takmak zorunda kalıyorum küçük yazıları okurken.
Kulaklarım bazen duymuyor –özellikle hanım seslendiğinde ve işime gelmiyorsa-, merdiven çıkarken ince bir sızı oluyor dizlerimde, onun dışında değişen bir şey yok.
Emekliliğin tadını çıkarmaya çalışıyoruz, bu maaşla ne kadar çıkarsa tabi…
Büyük kızı evlendirdik. On beş gün sonra işsiz kaldı. Küçük kız üniversiteye başladı, şansımıza aylık ödediğimiz yurt kirası bu sene yıllık topluca alındı. Oğlan üniversiteyi bitirdi, askerliğini bitirdi geldi, tam işe girdi derken üç ay sonra işsiz kaldı.
Sağ olsun hükümet maaşımıza kocaman bir zam yaptı. Tam tamına yüzde üç… Gerçi kendilerine bir kalemde milyarlarca lira zam yapıyorlar ya olsun.
Ne de olsa onlar Vekil. Milletin vekili.
Gelenleri gidenleri çok oluyormuş meclise, çorba parasına bile yetmiyormuş aldıkları maaş. Allah kolaylık versin tabi bu devirde vekil olmak kolay değil. Mecliste parmak kaldır indir, insanın kolu yorulur. Tabi bir de alkış yapmak var liderlere. Ne de olsa ikbali söz konusu insanın. Hem birazcık alkışlayınca ne olur ki…
Konu neydi nereye geldik. Çocuklardan anlatıyordum konu siyasete geldi. Ben ne anlarım siyasetten. Büyüklerimiz en doğrusunu bilirler, bizim için neyin iyi neyin kötü olduğunu… Bu kadar maaş zammı yeter size diyorlarsa bir bildikleri vardır.
Zaten zamanın birinde de öyle dememiş miydi pek muhterem bir devlet büyüğümüz? “Benim memurum işini bilir!”
Vallahi ben pek anlamadım ne demek istediğini ama anlayan anladı.
Neyse hep kendimden bahsettim sende ne var ne yok sevgili küllük? Günlerin nasıl geçiyor? Ziyaretçin çok mu eskisi gibi! Yeni yeni insanlarla tanışıyor musun?
Sen bize bakma sevgili küllük, emekliye bir dokun bin ah işit demişler ne de olsa. Elektrik parası, su parası, telefon parası, yol parası, mutfak parası, kredi kartları, üst baş derken maaş eve gelmeden bitiyor. Çark bir şekilde dönüyor ama nasıl dönüyor, sen gel onu bir de bana sor.
İşte böyle sevgili küllük… Bizim derdimiz anlat anlat bitmez.
Derdimizi kime anlatsak onu da bilmiyoruz sevgili küllük. Bilmediğimiz için de sana anlatıyoruz...
Üniversiteyi bitirmiş iki çocuğumuz da işsiz diyoruz, falanca partiye kayıt yaptırdın mı diyorlar?
KPSS’ den 78 puan alıyoruz memur olamıyoruz. 45-50 alanlar nasıl memur olur onu da anlamıyoruz.
Biz mi aptalız, yoksa başkaları mı çok akıllı onu da bilmiyoruz.
Bu yaptığınız yanlış dediğimizde vatan haini misin diyorlar. Bölücülük yapma diyorlar.
Biliyorsun artık darbeci demek demode oldu. Bir anda “yamukcu” oluveriyorsun.
Maaşlarımız yetmiyor diyoruz, halinize şükredin diyorlar. Halimize şükrediyoruz elbette ama yapılanları hazmedemiyoruz. Haksızlıkları, hukuksuzlukları, eşitsizliği, çifte standardı içimize sindiremiyoruz sevgili küllük.
Subaylarla Astsubayların hem çalışanlarına hem de emeklilerine yapılan haksızlıklar zoruma gidiyor. Belki birazcık başını ağrıtacağım ama anlatmasam da çatlarım sevgili küllük…
Subaylarla aramızdaki maaş farkını mı anlatsam, üniversite bitirdiğimiz halde hak ettiğimiz intibaklar yapılmaz onu mu anlatsam... Sosyal tesislerden, ordu evlerinden, kamplardan, lojmanlardan, servis araçlarından, OYAK’tan eşit şartlarda yararlanamayız onu mu anlatsam…
Hem hâkim, hem savcı, hem de gardiyanı aynı kişi olan sistemi mi anlatayım. Her ay en az bir astsubay intihar ediyor, yüzlercesinin sudan sebeplerle silahlı kuvvetlerden ilişiği kesiliyor, iş yerinde manevi baskılar uygulanıyor onu mu anlatayım… Hangi birini anlatsam bilemiyorum.
Subayların iki gırtlağı iki midesi var da onun için mi bizim iki üç katımız kadar maaş alıyorlar onu da anlamış değilim.
Dağlarda, mevzilerde, eğitim alanlarında hep beraber değil miydik biz bunlarla. Aynı karavanayı paylaşmadık mı? En az onlar kadar tayin görmedik mi?
Üstelik onların yarısı kadar bile lojmanda oturamadık. Onlar kadar kamplara gidemedik, orduevlerinde kalamadık. Emekli olduğumuzda holdinglere, bankalara, OYAK kuruluşlarına giremedik. Bırak eşit oranda temsil edilmeyi yüzde bir oranda bile temsil edilmedik.
Nerede görülmüş her nüfus memurunun nüfus müdürü olduğu… Nerede görülmüş her memurun daire amiri olduğu ki emekli olduğunda müdür veya amir tazminatı alabilsinler. Her albay, general olacak diye kural mı var ki emekli olan kıdemli albaylar 65 yaşına kadar bu tazminatı alabiliyor…
Hangi kurumda var böyle ballı kadrosuzluk tazminatı.
Çalışırken anladık ta emeklilikte hangi makamı temsil ediyorlar da makam tazminatı alıyorlar. Bunu da anlamış değilim zaten.
Subaylar Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensubu da biz Astsubaylar Rus ordusunun mensubuyuz diye mi bize tazminat verilmiyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinde iki yıllık yüksekokul mezunlarının tamamı –Astsubaylar hariç- 9. Derece 2. Kademeden maaş almaya başlarken biz 9’a 1’den alıyoruz.
Sakın beni yanlış anlama sevgili küllük. Subaylarla aynı olalım diye bir derdimiz yok. Elbette arada fark olacak. Ama bu kadar da olmaz ki sevgili küllük.
Çalışırken iki katına varan, emeklilikte üç katına varan maaş farkı… Bize yazık günah değil mi?
Uzman çavuşları, uzman erbaşları ve sözleşmelileri hiç söylemeyim sana. Onların durumu bizden de acı…
Yıllardan beri siyasilere anlatmaya çalışıyoruz, her seferinde tamam tamam halledeceğiz diyorlar…
Yıllardır kandırıp duruyorlar.
Hallolmamıza az kaldı sevgili küllük.
Bizde mi dağa çıkalım desem hemen eve gelip derdest ederler.
O yüzden öyle bir şey demiyorum sakın beni yanlış anlama sevgili küllük…
Deveye sormuşlar: “Boynun neden eğri? Cevap vermiş: Nerem doğru ki!
Her biri sayfalar dolusu tutan sorunlarımızın hangi birini anlatsam, hangi birini burada yazsam bilemiyorum. Onları da inşallah başka bir gün anlatırım sevgili küllük.
Ensem de iyice gerildi, zaten yüksek tansiyon hastasıyım, iyisi mi burada bitireyim.
Yoksa biraz sonra acillik olabilirim. Ya da on yedi sene önce terk ettiğim, senin o “çok sevdiğin” merete yeniden başlayıp hanımla papaz olabilirim.
Kusuruma bakma sevgili küllük, çok doluyum çok. İçimi tamamen boşaltmaya kalksam mümkünü yok sen alamazsın.
Yılların birikimi var içimde. Bir konuşabilsem, bir anlatabilsem dertlerimi, benden çok sen üzülürsün inan. En iyisi mi kendi dertlerimle seni sıkmayayım.
İşte böyle sevgili küllük…
Bir gün gelip geçiyor hızla…
Yaşıyoruz hazla!
Şimdilik hoşça kal sevgili küllük…
Şimdilik hoşça kal sevgili...
Hoşça kal sevgi...
Hoşça kal…
Hoşça...
Kal...
Al...
A...
Günay ÖZDEMİR
Emekli Jandarma Astsubayı
11 Şubat 2015 / merSİNop