16
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1803
Okunma


-Şindik ne edecez avrad? Gece aklıma gelincene, uykum gaçmış uyumamışşam ha. Şehir zaten böyük, ne iz bilirik, ne de bi kimse, ne olacak ki bizim halımız?
-Sus hele herif, üzme kendini. Ben bi hâl çare düşünürem. Sen yemegini ye hele, ha sonra da git şu işçilere yardım et. Toparlanak bir an önce. Asıl sen güçük oglana üzül ağzındaki yaralar gapanmadan gidecez buralardan. Sünnetçi Vanis’in yaptıgi ilaç bittiginde doktor da neyin bilmez, gidemeyiz gayrı. İşte asıl başımızın derdi o zaman başlayacak.
-Her şeyi dek dek incelersek avrad, ooo. Desbih dizerik Allahı’ma ha buradan oraya kadar. Sen önce ha şu meseleyi bi düşün bakam.
Dokuz kişiydiler...
Adama kaç çocuğun var diye soran olsa, kızları saymazdı hiç. Oğlanlardan bahsederken gülümser, kızlara sıra geldiği zaman, karısının suratına ters ters bakardı... Babasının evinden zembil de getirdi demişti bir keresinde şakayla karışık da, avrat ertesi yedi çoğunu topladığı gibi baba evine gitmişti.
Eski zaman işte... Baba, yedi çocuklu kızını karşısında görünce;
-Ne kız bunlar? Bi gittin, yedi çocukla geldin, ben sana o gelinligi kabarma tozu diye mi giydirdim ha? Yürü çabuk evine, köylü bunlar ne demeden. Hade bakem, hadee...
Zavallı kadın, onca çocukla başı önünde tıpış tıpış evine geri dönmek zorunda kaldı. Sonra da eşi ne derse yapmak zorunda kaldı. İş, güç, yorgunluk o yetmiyormuş gibi şimdi bir de bu çıkmıştı başına.
Bulundukları şehrin mayası tükenmiş gibi İstanbul’a göçe çıkmışlardı. Ömür boyu sürecek bir yolculuk gibiydi.
Eski bir otobüstü bindikleri. Küçük bir taşa bile rastlasa zıplıyordu. Yollar kaldırımın bir tür benzeriydi.
Şimdilerde on dakikada bir durup dinlendiğimiz yol kenarı dinlence yerlerinden hiç birisi yoktu. Hatta demli çaylar da.
Adam, avrad diye sıfatlandırdığı eşine çaktırmadan yan gözle baktı. Kadının üzerinde uzun pardesü başındaki siyah eşarbını sadece gözleri dışarda kalacak şekilde sarmış, yani kendi lakaplarınca bürüklemişti. Elini sadece avradının duyacağı şekilde, dudaklarından çıkacak kelimelerin harflerinin başkalarının okunmasını bile sakladı adam.
-Pişştt, avrat. Çaktırma ha, ne ettin hallettin mi o işi?
-He.
-Nassı hallettin kız?
-Altta.
-Nassı yani?
-Çocuklar üstünde uyukluyor.
-Nassı yani?
-Her bi çocugun aldındaki minderin içindeki pamukları çıkardım, onu doldurdum ha anla işte. Uyurlarken başlarına goyuyom, altlarına goyuyom.
-Abooo, kız Şerife, Allahıma sen akıllı avratsın ha.
-Ne sandıydın, okuma bilmiyom diye az dalga geçmedin ama.
-Nerden aklına geldi kız?
-Dedim şindi candarmalar otobüsü durdurur ararsa, bi ona bakmak akıllarına gelmez.
-He kız. Vallaha da akıllarına gelmez gidince bi güzel demlersin degil mi?
-Hemde nasıl demlerim, bol bol atarım çaydanlığın dibine.
-Ulan, bir de bana Sabihayı al demişlerdi. Geberik Sabihayı ne yapıcaktım ki ben. Kocasına bir turşu kurmayı bile becerememiş onca yıl.
-Sen nereden biliyon ki? Bak eğer Sabiha’nın evine gittiysen elbet duyarım. Bi duyyım herif, Allah’ıma döşekleri kendi elimlen garakola götürürüm ha. Aha derim, alın, benim kocam yıllardır böyük şehirlere çay kaçırıyor gomserler haberiniz ola. Bu döşekleri de kendi doldurdu, aha markası da şudur derim.
-Nedir markası Şerife?
-Ayy ne bilem ben ya kaçak çay işte.
-Yok kız, vallaha yok,anam söyledi. Anam gidip basıyormuş turşularını ya, ondan biliyorum. Aman ha, kızıp da öyle bişi etmeyesin. Mapusa girdiğime yanmam da, mapus damında kaçak çay içemem ona yanarım Allah’ıma.
-Tüü senin sıfatına gız, Allahıma ben gitmedim anam gitti diyom. Hee, inandın mı şindi, demlicen mi gidince bana ondan he? Ne bakıyon öle gızgın gızgın gız he? Hay Allah cezayı vere e mi senin Geberik Sabiha, yani İstanbul’a da mı geliyon bizimle bunca yıl sonra?
Davi / öyküsatıcısı 2015