Biri Kâmil Efendiye hayatının en kötü gecesi hangisi diye sorsa, ne derdi acaba?
"Yağmurun sesi ile kalabalığın sesinin birbirine karıştığı başka hangi gece vardı ki?" Daha neden soruyorsunuz mu diyecekti? Tabi; bir de kendi gözyaşlarının...
-Sevdiye Hanıııımmm, Kırmızılı neredesiniz?
-Ne bağırıyorsun, ş
aşkın adam. Şimdi bağıracağına, o
zaman akıllı olsaydın da gittiğin yeri bilseydin.
-Yapmayın
baba. Adam bizlere karşı zaten mahçup, zaten üzgün. Bir de bizler böyle bağırırsak!...
-Ne yapalım oğlum, tutup ellerinden mi öpsem, sağ ol Kâmil Efendi gelinimi yolda kaybettiğin için
Allah senden razı olsun mu? Desem. Önüne bak da yürü sen, yoksa bu
gece vakti onun yüzünden üstü çamur dolu kuyunun birine düşeriz de kimseciklerin haberi bile olmaz.
-Buralarda kuyu olmaz Beyim.
-Çok biliyor ya, o yüzden bu saatlerde buralardayız.
-Yapmayın Efendim, inanın elimden gelse...
-Ne elinden gelse Kâmil, ne elinden gelse?
-Sizi sırtımda taşırım Efendim.
-Git oradan, sizleri yıllarca sırtımızda taşıdık da ne oldu? Hal bu işte.
-Öyle demeyin Efendim, biz çalıştık sadece konağınızda.
-Eee, yürü be adam. Çalışmış mış, nasıl çalışmaksa bu.
Yürüdü Kâmil Efendi...
Kırmızılı’da yürürdü böyle, yürü denildiği
zaman. Tek fark, yürümesini hatırlaması için sırtına kamçı ile vurmasıydı.
"Kamçı ile." Kamçının dil ile söylenmiş şekli daha çok acıtıyordu, bunu bilmiyordu ki Kırmızılı.
Yağmur iyiden iyiye bastırdı, adanın ne tarafına gideceklerini bilemeyen grubun ellerindeki gaz lambalarının içindeki gazın bitme telaşı almıştı bu defa da.
-Baba, senin elindeki lambayı söndürelim. Sadece benim elimdeki ile idare edelim, yoksa karanlıkta kalabiliriz.
-Nedenmiş o, sen elindeki lambayı söndür. Ben karanlıkta yürüyemem.
-Ama
baba, benim peşimden gelen onlarca insan var.
-Benim adımlarımdan b
aşka kimsenin adımlarını düşünecek halim yok. Kim nasıl yürürse yürüsün, dikkat etsinler.
-Karanlıkta kalırsa, hepimizin adımları kalacak
baba.
-Çok konuşuyorsun oğlum. Yürü hadi.
Bu yol onları nereye götürüyordu...
Kâmil Efendi dönüp ardına doğru baktı. Elini cebine attı, Kırmızılının yeni nalları cebindeydi. Sıkıca tuttu. "Senin canının acısı bizi oraya getirecektir biliyorum Kırmızılı. Ne olur beni utandırma."
-Büyük Bey, Büyük Bey burada bir şey var.
-Hayırdır...
-Boş bir fayton Efendim.
öyküsatıcısı/Davi 2015