7
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1184
Okunma
Nerden başlayacağım? Çok gerilerde kaldı o günler.(Gerçekten öyle mi, ben mi böyle olmasını
istiyorum.) Yaşadıklarını kolay kolay üstünden atıp, silkeleyemez insan. Öyle olsaydı yazmak için bunca yıl bekler miydim? Acıtan bir şeyler var. Yoo,çok şeyler var. Bunlar taşıyacağım
yükler değil. Bak yine cırcır böcekliğim tuttu.Gözlerim dolup dolup geliyor. Şu akan gözyaşıyla
yazmakla, her şey uzaklaşıp gitse benden.Şöyle derin bir ohh çeksem. Olur mu?
Halamın kızları beni çok iyi gözlemlemiş.Bu adı onlar verdi bana cırcır böceği diye. Gerçekten
gücü sadece ağlamaya yeten bir cırcır böceğiyim.
Kaç yıl geçti bilmiyorum. Şimdi gözlerimin önüne küçük bir salon geliyor. Karşıda basit bir televizyon dolabı,orta bölümde televizyon var.Alttaki iki küçük kapısı kitap ve şiir,masal,öykü
ve anı yazdığım yere açılıyor. Duvarlarda resim hatırlamıyorum. Oysa güzel resim yaparım.
Resim yapan ellerimi ben mi kaybettim, yoksa onlar mı çaldılar? Onlar kim mi? Onlar çevremizdeki sözde bizi koruyan eş, dost,akraba, komşu.Evinizin içinde ne işleri var demeyin.
Onlar her şeyi çok iyi bilirler. Sizi terzi makasından çıkmış gibi bir kalıpta görmek isterler.
Onların biçtiği kalıp bana dar geliyor beni sıkıyorsa ben ne yapabilirim.
Küçük salonu anlatıyordum.İki odaya,mutfağa,banyoya,balkona ve dışarıya, bahçeye açılıyor
karşılıklı kapıları. Burası iki katlı ahşap bir ev. Önce üst katta oturuyorduk. Bizimkinin ağabeyi
evin yan tarafına apartman yaptırıp taşınınca biz buraya, aşağı kata indik. O zaman oğluma karnı burnunda hamileydim.Annem ve yakın komşumuz Ayşenim abla ev temizlemeye yardım
etmişti.Yukarı katta su yoktu. Bu yüzden ikinci çocuk olunca buraya taşındık.
Şu an gözlerimde canlanan o günkü beni yazacağım. Mevsim kış olmalı ki bir somya balkon kapısının önünde,diğeri bir yanda kkovalı kömür sobası. Herhalde üstünden eksik etmediğim su dolu güğüm kaynıyordur.Balkon kapısın önündeki somyada yatıyorum.Kaynayan güğüm gibi
içim de fokur fokur kaynıyor.Ağlamamı, gözyaşlarımı durdurmam mümkün değil.Bir film şeridi
gibi gözlerimin önünden hayatım akıp gidiyor.
Nasıl evlendim bu adamla.Biraz önceydi.Sobanın önünde ısınır gibi yapıp, o cin gibi gözlerini
üstüme dikmiş, bir yandan başını sallıyor beni suçlarca, bir yandan da dili dişi arasındaki söylenmeleri gitgide artacağa benziyordu.Ben sobanın karşısındaki somyada oturuyordum. Her
zaman elimde yaptığım başlı bir işim olur ama gözüm rahatsızlandığı için boş oturuyor,belkide
televizyon izliyordum. Söylenmelerini şu anda duyar gibiyim; oh karıya bak, ne rahat..
Bunları işitmem için ama sanki içinden mırıldanıyor. Kendince bir şeyler geveliyor ağzında.
Anlamıyorum. Yalnız şöyle bir gevelemesini hatırlıyorum. Ben fransızca biliyom diyor.Bu bana
bir açıklama aslında, sanki bilmiyormuşum gibi.Kendi değersizliğini anlamış da bana bir değeri
olduğunu anlatır gibi.İçimdeki ben gülmek istiyor ama gülecek durumda değilim. Dün veya az önce, "kör karı" diye aşağılayarak ağzına geleni saymıştı. O güçsüz biri diyorum içimden.Güçlü
ol kızım.Senin gücün elbet bir gün onun bu kaba gücünü yenecek.
Ama şimdi neden sanki bütün dünyaya duyurmak ister gibi durmadan ağlıyorum. Gözlerim
ağrıyor. Gözlerin bu gidişe kör olacak, ağlama sus diyorum kendime. Susamıyorum. Bu kadar
gözyaşı nerden geliyor. Yorganın altına iyice gömülüp, doya doya ağlıyorum. Biliyorum ki bu
gözyaşları beni kurtarmayacak. Çaresizlik işte. Düne akıyor gözyaşlarım, beni bu güne getiren
düne..
27. 11. 2014 / Nazik Gülünay