6
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1451
Okunma

Saçlarını kesti ucundan. Aylar öncesinin gençlik heyecanıyla kızıla boyadığı saçlarını. Sonra taradı,upuzun ince tellerini koparmadan. Tırnaklarındaki ojeyi çıkardı, dünden kalan kırmızı ojesini. Göz altındaki morluklara dokundu parmak uçlarıyla, gözünden akan son damlayı sildi.
Böyle iyiydi.
Onu en doğal haliyle karşılayacak, karşısına oturacak konuşacaktı. Ömür boyu yanında olması için deli gibi bakacaktı gözlerine.Bu zorlu yolculuk için elini tutmak,ona tutunmak isteyecekti.
En sade elbisesini çıkardı gardıroptan, en soluk rujunu sürdü kurumuş çatlamış dudaklarına. En çocuksu tokasını taktı.
Sonra hastane raporlarını iliştirdi yatağının arasına. Sevdiği adamın yanına ilk kez kalbi acılar içinde gidiyordu.Bu sefer daha çok sevmesini değil, desteğini, en sadık arkadaşın vereceği güveni isteyecekti.
Telefona baktı; tam saatinde orada olacaktı bugün.
Aşkın güzelliklerini değil, günler önce öğrendiği acı gerçeği paylaşacaktı.
Ne var ki o da konuşacak şeyleri olduğunu söylemişti telefonda. Gelişigüzel kurulan sohbetlerin ardından durgunlaşan sesiyle önce boğazını temizledi.Sonra,
"Konuşacağım şeyler var seninle." dedi gayet ciddi bir üslupla.
İçinde hiçbir sevgi ifadesi barındırmayan o soğuk kelimelerle.
Oysa ne çok üşür insan, ayazlar nasıl derin izler bırakır bedeninde.
Kelimeler can arayan bedenlere benzer.Nasıl nefes verirsen öyle dirilirler.Ya can katarlar cana eşsiz renkler çıkar içinden. Belki de en mağrur haline bürünür canından ederler.
Kelimeler sihirlidir.Çıkarken ağızdan ya yeni bir dünya kurarsın mutlu şen şakrak ya da dünyan tepetaklak olur, üstü altına altı üstüne geçerek.
Çantasını alıp hızlıca ayakkabılarını giyerek en yakın durağa gitti.Henüz ailesini haberdar etmemişti bu durumdan. Kanında dolaşan zehri öncelikle en sevdiği adamla tanıştıracaktı.
Ağır hastalıkların, kronikleşen sancıların en güçlü ilaçlar karşısında bile iyileşmediği zamanlarda sevginin gücünü fark edince hayata u dönüşü yapabiliyor insan. Yeniden doğmuş gibi devam edebiliyor hayatına.
"Hem daha yeni..."
Genç olduğunu ve bunu yenebilecek kadar güçlü olduğunu söylemişti doktoru. Önce bir süre donuk bir şekilde düşünmesine izin vermiş hemen ardından tedavi sürecinin başlaması gerektiğini, neler yapılacağını anlatmıştı bir bir, kanserdi.
Bir kadın üstelik gençse ve zorlu bir hastalığın pençesinde olduğunu fark edince ilk ne yapardı?
Önce her şeyden vazgeçerdi değil mi, sonra sokak sokak dolaşıp, sahil boyu yürür olabildiğince ağlar, kaçabildiği kadar kaçardı...
Yapmadı.
Yeniden doğacaktı, tertemiz, sevdiklerinin elini tutarak yeniden yürüyecekti.Öncelikle emekleyecek sonra adımlar atacaktı. Sonra...
Buluşacakları kafeye ilk o gitti. İlk kez bir buluşmaya sevdiği adamdan önce gitti. Denize bakan küçük sevimli bir yerdi burası;
"Huzur Kahvesi"
İlk buluştukları yerdi bu sevimli yer. Soğuk bir İzmir akşamında tutmuştu ellerini, Ege hüznünden sıyrılmış, köpükleri durgunlaşmış dalgaları gayet sakinken söz vermişlerdi birbirlerine.
Gözleri doldu, sahil kalabalığına baktı bir süre. Beş vapuru yeni yolcularını alıyordu iskeleden. Kimisi heyecanla atıyordu adımları.Kiminde öfke tavan yapmış, geç kalmış birileri bir yerlere. Genç bir kız ağlayarak uzaklaşmış bir delikanlının yanından.İstifini bozmadan ağzında külü dökülmek üzere sigarası bakakalmış arkasından, sonra dönüp gitmiş.
Yollar uzamış, rıhtımlar bulutlandı birden, başka bir kıyıya vurmuş istiridyeler, kabuğuna saklanmış kaplumbağalar.
Küstü yediverenler, akasyalar, menekşeler...
Tam yağmur inecekti gözlerine; karşısına geçip oturan adamı fark etti.
"Merhaba" dedi soğuk bir ifadeyle.
O deli gibi seven adam sonuna sevgi ifadeleri koymadan geçti karşısına.Son zamanlarda farkında olmadığı bir soğukluk girmişti aralarına. Bilinmeyen ırmaklar akmış, onları parçalamış katılaşmıştı.
"Merhaba" dedi karşılığında gayet şaşkın ve üzgün bir ifadeyle.
"Nasılsın?" dedi o gözleri buz kesen adam, elleri cellat elinden farksız.
"Nasıldı?, ne demeliydi?"
Bu buz dağının karşısında nasıl ısınacaktı?
" İyiyim."dedi zoraki harfler tutunarak birbirlerine.
Söze başlayacaktı adam, yutkundu, ellerini ovuşturdu.
"Öncelikle söylemem gereken şeyler var sana.Nasıl anlatılır bilmiyorum ama anlatmalıyım. Bugün seninle görüşmek istedim çünkü, söyleyeceklerim bundan sonrası için."
Hani önce o konuşacaktı, ona yanında olması için,o zorlu hastalığı birlikte atlatmak için söz alacaktı. Sonra o söz öyküler yazdıracaktı, aşk romanları gelecekti ardından.
"Devam et lütfen ."dedi gözlerini kısarak.
" Ben ayrılmak istiyorum.Hem artık sevmiyorum seni."
Durgunlaşan dalgalar taşları dövmeye başlamıştı, Ufak taş parçaları birbirini bütünleyen kayalara, kayalar dağlara dönüşüverdi birden.
"Umarım mutlu olursun sen."
Denize karışmıştı saçları upuzun, telden ince, kömürden kara...
Sonra kayalar koptu yerinden.
Söylenecek onca sorunun arasından hangisini ilk sıraya koyacaktı?
Ne denirdi uzunca bir yola girdikten sonra ilk terk eden kaptan için?
Yarı yolda bırakan eller miydi bir zamanlar tuttuğu,
o buz dağı gözleri, bir zamanlar yandığı...
“Hoşça kal.”
Bazen hoşçakallar içinde onlarca anlam saklarken kimi zaman da tekdüze bir terkedişi bırakırdı kollarına kalanın.
Giden bir adamın ayakları mıydı yol alan yoksa kalbi mi?
Koşar gibi adımlarken o yolları, şuan karşısında oturan neyin gölgesiydi?
Gölgesi gölgesine sığınınca ne kadar kalır insan?
Gitti,
Henüz öğrenmeden, elini tutacaktı, yanında olacaktı.
Gitti,
karanlıklar saldı üstüne.
Gitti,
Karanlıkları da alarak arkasına.
Gerideki yalnızca boşluktu.
Sisli ve uçsuz bir boşluk.
…
N.K-2014