Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
DEVRİM DENİZERİ
DEVRİM DENİZERİ

MİHRİMAHIM

Yorum

MİHRİMAHIM

2

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

748

Okunma

MİHRİMAHIM

MİHRİMAHIM

-Dünya çok değişti Latife Hanımcığım çok..
-Dünya olduğu yerde duruyor Cemile Hanım. Zaman değişti. İnsanlar değişti..
-He vallahi doğru diyorsun..

İki eski arkadaş, iki sırdaş Latife Hanımın Eyüp Sultandaki iki odalı kira evinin sobalı odasında oturmuş geçmiş günleri yad etmekteydiler.
İnsanlar yaşları ilerledikçe hatıralarıyla avunur derler.
Nerde bizim zamanımız. Ne güzel günlerdi o günler. Cümlesiyle girilir o eski günlerin tıka basa doldurduğu acı-tatlı anılar dağarcığına.
Ah keşke o günlere geri dönmek mümkün olabilseydi türünden cümleler gelir ardı sıra. Çaresiz bir derde deva ararcasına.

Ne çok şey değişirdi o zaman yaşanan hayatlarda kim bilir.
Kader denen meçhul çizgi, ne yönlere doğru çizerdi çizgisini bilinmez.
Asında genç bir insanın biriktirdiği ne kadar anısı olabilir ki. Neler görmüş neler geçirmiş ve onca deneyimlere sahip büyüklerin yaşadıkları yanında.
Boşuna mı demişler tecrübe konuşuyor diye.
Ayrıca anılara tutunmanın, o günleri hatta o anları yaşamanın insana verdiği mutluluk ve yaşama gücü de az şey mi?
Bazıları hüzün ve acı tadında olsalar da; ömür demek, deneyim ve hatıralar birikimi demek değil midir..

Zamanı var ki her bezimin anarsın /Beni bir gün olur elbet ararsın/ Dilinde hatıra durmaz yanarsın/Beni bir gün olur elbet ararsın demiyor mu o güzelim şarkının sözleri.

Adalet camiasında görevli eşini çok genç yaşta yitiren Latife Hanım, o zamanın anneleri gibi o da çocuklarına hem annelik hem babalık yapmış.
Misafirliğe gittiği evlerde bir şey yeyip içmemek için oruçlu olduğunu söyleyecek kadar titiz olan Latife Hanım aslında senenin en az üç ayını oruçlu geçirir. Eyüp Sultan camisi evinden ötedir onun indinde. Son nefesini de orada vermek kısmet olur kendisine.
Cemile Hanımla olan dostlukları ise onun eşinin de aynı ilçede nüfus müdürü olarak görev yaptığı sırada başlar. Bu sağlam dostluk Latife Hanımın eşinin vefatından sonra da devam eder.
Kadim dostu Şefik Beyin emaneti olan bu ailenin elini gözünü hiç eksik etmez. Ta ki Latife Hanım çocuklarını toplayıp İstanbul’la yerleşene kadar.
Cemile Hanım, ufak tefek, esmer, bir gözü hafif şehla, konuşkan, esprili ve her işte mahir çok güleç yüzlü biridir.
Eşi Mehmet Bey, Cemile Hanımı bir düğünde görür ve aşık olur. Defalarca istetmesine rağmen, ailesi kızlarını vermeye yanaşmayınca o da sevdiği kızı kolundan tutar kaçırır.
İki aşık birbirlerinin gözünün içine bakar. İki oğulları, on dört yıl aradan sonra bir de kızları dünyaya gelir.
Oğulları meslek sahibi olur, evlenir ve İstanbul’ a yerleşirler.
Karı koca ata-dede memleketi olan Doğu Anadolu’nun bu güzel ilçesinden ayrılmak istemezler.
Oğulları kendilerini görmeye gitmez. Yolun uzunluğunu çocukların sorunları en önleridir.
Bu hasrete dayanamayan karı-koca kara trenle yaptıkları uzun yolculuğun ardından oğullarını torunlarını görmeye kendileri gider güçlerinin yettiği sürece.
Lakin her iki oğullarından da hiç hoşnut değillerdir. Kaldıkları kısa süreli bu ziyaretlerinde her iki oğlu da onların kalbini kırmakla kalmaz ağlatarak yolcu ederlerdi her defasında.
Ortaokul müdürü olan büyük oğullarının akrabaları olan eşi zehir zemberek diliyle o harika iki insanı sözleriyle yılandan beter sokar her fırsatta.
Bir süre sonra kızları Naciye’yi alarak gelip İstanbul’la yerleşirler.
Naciye ortaokulu bitirmiş, birkaç yıl sonra çalışmak niyetiyle bir devlet dairesinin açtığı memurluk sınavına girmiştir.
Sınavı başarıyla kazanmış. Bir hafta sonra başlayacağı iş hayatının heyecanıyla kendisini o pencereden bu pencereye atıp durur.
İlkbahar mevsiminin coşkusu, oturdukları kararmış ahşap evin pencere demirlerinin arasından dışarıya taşan teneke kutulardaki çiçekler, genç kızın incecik ruhunu daha çok sarıp sarmalamaktadır.
O sırada karşılarındaki üç katlı apartmanın kapısında genç bir erkek, uzun uzun kapı ziline basıp, daha sonra uzaklaşarak üst katın camlarına bakmaktaydı.
-Kime baktınız?
-Mürüvvet Hanımlara. Nerede olduğunu biliyor musunuz?
-Bu sabah hiç görmedim. Uzak bir yere gitmiş olsaydı bize haber verirdi.
Genç adam üç adım sonrasında Naciyelerin penceresinin önündeydi.
-Kendisi teyzemin kızı olur. Dün İndim İstanbul’a. Geleceğimi haber vermedim. Şaşırsın istedim.
Ağır işiten kulağıyla konuşulanları duyamayan, ama kızının birileriyle konuştuğunu fark eden Cemile Hanım pencereye yaklaştı.
Naciye durumu annesine anlattı.
-Aa ne demek. Bize buyur oğlum. Mürüvvet Hanımı bizde beklersin. Gittiği yerden döner nasıl olsa.
Gen adam biraz mahcup tavırla girdi içeriye.
Anne kız her zamanki güler yüz ve dillere destan konukseverliklerini bu genç çocuğa da gösterdiler.
El çabukluğuyla bir masa donattılar hemen. Genç adam aç olmadığını söylese de onca ısrar karşısında neredeyse masayı sildi süpürdü.
Tarsus’ ta anne babası ve bekar kız kardeşiyle birlikte yaşadığından. Nakliye işleriyle uğraştığından ve daha pek çok şeyden söz etti.
İçeride sohbet atlı tatlı koyulaşırken, dışarıdan odaya dolan Naciye! Naciye! nidaları bu sohbetin dozunu bir anda düşürdü.
Bu mürüvvet ablanın sesi dedi Naciye.
Eli kolu dolu odaya giren Mürüvvet Hanım teyze oğlunu karşısında görünce, elindeki paketlerin her birini bir yana savurdu. Sitemleri gözyaşları arasında kaybolup gitti.
Genç adam teyze kızında kaldığı dört günün uzun saatlerini Naciyelerde geçiriyordu.
Bu arada babasıyla da tanışmış, tavla partileri kaynaşmalarına vesile olmuştu.
Naciye üç gün sonra işe başlayacak. Genç adam ertesi gün yola çıkacaktı.
Bir akşam çalan kapıyı açtıklarında, karşılarında giyinmiş kuşanmış, ellerinde çikolata kutusu ve çiçeklerle üç kişi duruyordu.
Genç adam, teyze kızı ve onun kocası. Naciye şaşkınlıktan buyur edemedi gelenleri içeriye. Ardı sıra annesi de aynı şaşkınlığı yaşarken, babası öksüre aksıra kapıya geldi. Bir süre duraksadı. Sonunda o müşfik sesiyle gelenleri içeriye buyur etti.
Çok küçük yaşta Tahtakale esnafının arasında yetişen ve şimdilerde yaman bir işadamı olan enişte bey hiç uzatmadan konuya girdi.
Allah’ın emri Peygamberin kavliyle güzeller güzeli Naciye’yi kardeş bildiği karısının teyze oğluna
İstedi.
Mehmet Bey bu hiç beklemediği özel ziyaret ve içine ateş gibi düşen sözlere cevap vermek yerine,
bakmaya kıyamadığı biricik kızının gözlerine baktı hiç olmadığı kadar derinden belki de.
O simsiyah gözlerin dilini hiç kimseler onun kadar bilmez anlamazdı.
O gözler şimdi yıldızlar kadar parlak, dağlar kadar sevda yüklüydüler.
Kendi delikanlı çağı ve karısına olan aşkı geldi oturdu gözlerine Mehmet Beyin.
Karısı da aynı duygular içindeydi besbelli.
Naciye’ye verdiği bir göz işareti, köpüklü kahvelerin gelmesinin öncülüğünü yaptı.
Mehmet çok mütevazı emekli maaşını kırdırarak biricik kızının çeyizini a dan z ye hazır etti.

Üç ay süren heyecanlı hazırlıklar sonrası, Naciye bembeyaz gelinliği, belinde kırmızı kurdelesi ile baba evinden çıktı hem ağlarım hem giderim edasıyla…
Kızlarıyla damatlarının el öpmeye gelmelerini boşuna beklediler o iki muhterem insan.
Tıpkı oğullarıda olduğu gibi dayanamayıp Tarsus’un yolunu tuttular bu kez de.
Biricik kızları bir ateş çemberinin içinde dönüp durmaktaydı.
Kocası ancak anne babası uyuduktan sonra girebiliyordu odalarına.
Götürdüğü bütün beyaz ve elektronik eşyalar, şeytan icadı diye kullanmasına izin verilmiyordu.
Naciye üç aylık hamileydi. Canın çektiği bazı şeyleri geceleri kocasının kulağına fısıldıyor ama o, ailesi elinde görür çekincesiyle alıp getiremiyordu.
Mehmet Bey gittikleri tarihten bir hafta sonra boynunda aniden beliren oldukça büyük bir şişlik ve nefes alma zorluğu nedeniyle kaldırıldığı hastanede verdi son nefesini.
Cemile Hanım on beş gün sonra döndü İstanbul’a yalnız başına ve meczup bir şekilde.
Birkaç ay sonra oğulları gelip aldılar annelerini.
Kendi yanlarına, kendi evlerine değil.
Adı sanı pek bilinmeyen bir Huzurevine…
Naciye mi…
Onu hiç gören olmadı İstanbul da bir daha…

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Mihrimahım Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Mihrimahım yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
MİHRİMAHIM yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
DEVRİM DENİZERİ
DEVRİM DENİZERİ, @devrimdenizeri
31.10.2014 23:43:20
Aslında yitirilenleri yalnızca teknolojiye ve değişen dünya düzenine bağlamak çok yanlış olur düşüncesindeyim.
İnsani erdemler. Manevi değerler ve insan ahlakının yozlaşmasıdır öncelikle.
Bu hikaye ise başlı başına yaşanmış bir gerçeğin anılarımda kalan izleridir.
CaNMaYBuLL
CaNMaYBuLL, @maybull
31.10.2014 23:24:45

Zamana tutunamayan insanoğlunun dilinden hiç bir zaman, ahh ve keşkeler eksik olmayacak. Aslında zamanın içinde insani degiştiren, yine insanın ugruna kendini feda ettigi teknolojidir. Getirileri ne kadar güzel gözükse de insandan ve dünyadan götürdüklerine hep ahh demeye devam edeceğiz.

Her zaman insan ,yaşlandığı zamanın gerisini özleyecek. Çünkü onu bu ozleme iten seylerin başında kaybettigi gencliğını de görür.


Saygılar, Sevgiler
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL