6
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1119
Okunma

GÖR/EV
Güz sancılarını boynuna kolye yapmış yağmalanmış kasabaların tütsülü acılarının kıyısından sıyrılıp henüz ayak değmiş yerleri ağır adımlarla geçtikten sonra dinlenmek için bir harabenin koynuna bırakmıştık kendimizi. Her şey planladığımız gibi giderse, üç akşam boyu daha ilerleyeceğimiz yol ve iki öğünlük erzakımız kalması gerekiyordu. Ki iki gün sonra uğrayacağımız bir dere kenarında hazır olacaktı bir sonraki erzakımız ve yapacaklarımıza dair notlar….
Hiçbir şey umduğumuz gibi gitmeyecekti bunu ikimizde şimdiden çok iyi biliyorduk. Ya diri diri bir canı ölüme terk edecek ya da bir hayatın daha nefes alabilmesi için kendimizi ve bizi bekleyenleri tehlikeye atacaktık. Sırtını dönüp ince parmaklarıyla o meşe ağacının sarkan dallarını gösterirken bana bağırmasaydı eğer onun kararını kabullenmeyeceğim kesindi. “Bana yaşamaktan, hayatta kalmaktan bir daha asla bahsetme sakın…” işaret parmağı hiddetinden titrerken göz bebeklerinin büyüyüp büyüyüp küçüldüğünü görebiliyordum. “Arkamızda kuzgunlara yem olarak bir çocuğu bıraktıktan sonra hayatta kalmaktansa, şu an idam sehpalarında ölmeyi yeğlerim.” O konuşurken bir yandan ona bir yandan akasyanın sallanan dallarındaydı gözüm. Kara sineklerin,maharetli yaşam dengesi kurmak adına yeni koloni tohumlarını bir insanın göz çukuruna bırakmalarının aslında doğal olduğunu anladığımda dolunayın aydınlığında asılmış kadının parçalanmış dudağından düşen beyaz kurtçukları sayacaktım neredeyse. İçinde harita, pusula ve biraz erzak olan sırt çantasını bana doğru fırlatıp konuşmasına devam etti. “Şimdi üç mezar kazmalıyız o zaman.” Başıyla tayların bulunduğu yerdeki samanlığı gösterip “ Benim yerime onunla devam etmen gerekecek anlaşılan. Bu tür görevlerde işin aksayacağını anladığında Roksana’yı bile alnından vurduğunu biliyorum.” Dediğinde beni bu kadar yakından araştırdığını bilmiyordum. Oysa sekiz hafta önce önüme konulan dosyada hayatını okuduğum kişi sadece iyi nişan alan, hedeften başka hiçbir şey tanımayan katı bir kadındı. Onunla görüşmek için girdiğim ceza evinde bile gardiyanların korkularını bile gözünde okumuştum. Gözümden hakkında ne çok şey kaçırmışım diye düşünceler geçse de şu an bu görev için seçtiğim en seçkin kişiydi.
-Dişil her şey mutlaka yaşatmak için geride yaşayan canlılar bırakmalı- olduğu prensibiydi bu kesinlikle. Ona o an için tek katıldığım sözü “ Bak yakılmış işte tüm kasabalar, yarın yıllar sonra yeniden inşa edilecek kim bilir bu kasabalar ! Ya… Ya ölenler yeniden gömüldükleri topraklarla yağmur sonrası bir çamurdan yeniden diriltilecek mi ? Sen işgalcileri öldürmüyor musun inandığın insanların özgürlüğü adına… !”
Bu yüzden iki kişilik girdiğimiz yola üçüncü kişiyle devam etmek zorunda kalmıştık. Bir gün öncesi dağ yürüyüşünde arkamdan soluk soluğa yürüyen kadının yerine nefesi açılmış bir sporcu gelmişti sanki. Elinden gelse sırtında taşıdığı kız çocuğuna bile aldırmadan beni bile taşımak ister gibiydi. Harabedeyken bir konserveyi yerken izledim ikisini. Gecenin serin esintisi harabelerin tarih sinmiş taş duvarlarını yalarken ikisi birbirine sığınmış bir mülteci sıcaklığı sunmaya çalışırken ben sabah güneşinin bana gölge sunacağı bir yerde başım sırt çantamda kafamda ertesi gün alacağımız yoldaydı.
Gözüme takılan birkaç bulut kümesi umarım yağmur yüklü ıslaklık düşürmez toprak yollarımıza diye düşünürken, (onu bu görev için seçtiğime) yaptığım seçim için memnundum aslında biraz da daha telaşlıydı zihnim, varacağımız yerler için….
-BAŞTA BANA YAZMAM İÇİN OLANAK SAĞLAYAN EDEBİYAT DEFTERİ ÇALIŞANLARINA ARDINDAN NAÇİZANE YAZIMI FAZLASIYLA ONURE EDEN SEÇKİ KURULUNA TEŞEKKÜR EDER EN DERİN SAYGILARIMI SUNARIM-