4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1068
Okunma

Daha bir kaç dakika önce lapa lapa yağan karın yerini ıslık çalan rüzgarın eşlik ettiği, ince taneli yağmura bıraktığını pervazına dayandığı pencereden bakarken farketti. Feleğe en küskün olduğu zamanlarda okuyup okuyup karalar bağladığı, sair zamanlarda yazılanları bölük pörçük aklından geçirdiği, haricinde hiç dokunmadığı, anacığının soykalarının arasında tuttuğu mektupların kutusunu koltuğunun arasına sıkıştırıp, Musevilerden kalma , altmış metre kare, yıkılmaya yüz tutmuş evden dışarı attı kendini.
Arnavut kaldırımların, kalitesiz asfalt kaplamaların kelleşmiş kısımlarından ara ara görüldüğü, insanı geçmişe götüren atmosferine dalıp Zeyrek’ten aşağı Halice doğru indi. Ne aradığını, ne yapacağını bilmez bir mecnun gibi turladı.
Bulgar kilisesine kadar yürüdü, olmadı geri, Unkapanı köprüsünün Zeyrek çıkışı, Eyüp-Ayvansaray yolunun başına gelip, doldurulup park yapılan yerde hepsi boş olan bir banka yüzünü yakan soğuk rüzgara aldırış etmeden kuruldu.
*Öykümde kullandığım fotoğraf/resim bana ait değil, internetten alıntıdır.