Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
Bir tutam hayat
Bir tutam hayat

Sabahlarımızın Gizemli Misafiri

Yorum

Sabahlarımızın Gizemli Misafiri

20

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

1202

Okunma

Okuduğunuz yazı 9.6.2014 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Sabahlarımızın Gizemli Misafiri

Sabahlarımızın Gizemli Misafiri

İşte yine oradaydı.
Kocaman servi ağacının tam altındaki o iptidai bankın bir köşesine eğreltice ilişmiş, bakışlarını ayak uçlarına çivilemiş, istisnasız her sabah yaptığı gibi öylece hareketsiz durmakta .

İki katlı, çinko çatılı, küçük pencereli, sevimsiz görünüşlü eski evlerin çevrelediği avlunun en tenha noktasında, usta bir ressamın fırçasından dökülmüş, mahcupça gülümseyen bir hüzün portresi misali, öyle sade, öyle garip, öyle yorgun durup duruyor işte.

Ne zamandan beri oradadır? Nerden gelmiştir? Geliş sebebi nedir? Neden bizim köhne avluyu mekan seçmiştir? Neden sabahın köründe, sıcacık yatağında değil de, bu sevimsiz şehrin sevimsiz sokaklarında sere serpe volta vuran Mart soğuğu ile koyun koyunadır?

Gün,kadim dostu karanlığın elini çoktan bırakmış; usuldan usula aydınlığa çevirmiş yüzünü. Güneş, Hazar’ın kirli sularından sıyrılıp, göklerin yalnız enginliğindeki değişmez rotasına yelken açma çabasında. Derin ve şaşırtıcı bir sessizlik kol gezmekte şehrin yorgun siluetinin kucağında.

İnsanlar, küçük ve mütevazi evlerinin güvenli ve sıcacık atmosferinde, kuzey rüzgarı Hezri’nin hayatlarına taşıdığı amansız soğuğu hissetmeden, derin uykularının son demlerini yudumlamakta. Onlar, Tanrının sevimli kulları. Çünkü, belki de asırlardan beri Hazar’ın derinliklerinde sessizce uyuyan ve zamanın bu noktasında hizmetlerine sunulan, Şahdeniz doğal gaz yatağı gibi bir mucizenin koruyucu kanatları altında yaşamaktalar bu günlerde. Anadolu’mun yitik köşelerinde, bozkır ayazının o insafsız kırbacına tüm kış boyu tahammül etmek zorunda olan yurdum insanının aksine, soğuğun acısı ile savaşmalarına çok da gerek yoktur bu nedenle. Ekmek elden, su gölden misali bir hayattır yani durumun özeti.

Aşırı çalışmanın getirdiği yorgunluk ve vücudunuzu mesken tutan diyabetin tezahürü olan uyku, zamanın geceye yolu düştüğü anlarda, tonlarca ağırlıktaki bir külçeye dönüşüyor, çörekleniyor göz kapaklarınızın savunmasızlığı üzerine.

Uyku güzel de, ah bir de lavabo ile yaptığınız o lağvedilmesi imkansız ortaklık olmasa. Olayın tadını- tuzunu silip süpürüyor sözün doğrusu bu durum. Doyasıya kucaklayamıyorsunuz uykuyu, sevimsiz ve yarım yamalak bir sevda hikayesi gibi akıp gidiyor gecelerinizden. Sonuç; sabahın yedisinde, uykulu gözler ve dinlenememiş bir bedenle, hayatın sizi sunduğu yeni bir günü yaşama davetine evet diyorsunuz isteksizce de olsa.

O sabah, perdesiz penceremin önünde beliren sıra dışı karaltı, şekerleme zevkimi kursağımda bıraktı; biraz merak, biraz da korku ile yatağımdan fırlamama neden oldu. Kendimi, düşüncelerimi toparlamaya çabalarken, yumuşacık sesiyle fısıldadı eşim;

-Yine orada duruyor işte.

Hımm!... Doğru ya; eşim, on-on beş günlük kısa bir ziyarete gelmişti beni. O kadar yalnız yaşamayı benimsemişim ki, bir türlü ikinci bir kişinin varlığını kabullenemedim küçük evimde. Problem yok. Her zaman yaptığı gibi yine erken kalkmış; pencerenin önüne dikilmiş; bu kez Karadeniz’in lacivert enginlerini değil de, Sumqayıt’ın sevimsiz çatı manzaralarını izlemekte. Kim bilir, belki de yaşadığı hayatın rezil realitesinin farkına varıp, için için acıyordur eşinin haline.

-Kim, nerde duruyor?

-O yaşlı kadın. Yine orada, servi ağacının altında oturuyor.

-Ne kadını yahu hanım? Sabahın köründe ne işi var orada?

-Bilmiyorum. Geldiğim günden beri hep aynı saatte orada görüyorum onu.

Uykulu gözlerle sallana silkene pencereye yaklaşıyorum. Terlikleri zemine sürterek yürüdüğüm için, iyice bir azarlıyor beni yine. Tövbe bismillah!... Yav arkadaş, ben, henüz uyanmadım bile. Nerden akıl edeyim terliklere patinaj çektirmeden yürümek gerektiğini? Aldırmıyorum. Alışığımdır bu terlik fırçasına ezelden beri. Sabahları, nerden bakarsanız bir yarım saat, akşamları ise iki-üç saat hareketli oluyorum bu evde ben. O zamanın da, toplasan on dakikası ancak yürümekle geçiyordur. Artık o kadar da katlansın alt komşular terlik sesine.Bunca yaşımdan sonra, yürüyüş stilimi mi değiştireceğim?

Bu şehrin tek ilginç tarafı, gecelerinin enteresan sessizliği. Bazı geceler evimin küçük balkonuna çıkıyor, karanlığı sükuta boyanmış bu büyük şehri dinliyorum öylesine hayranlıkla.En az 400 000 nüfuslu bir yerleşim bölgesinde, bu kadar sakin yaşanan zaman dilimleri... Hadi insanlardan geçtik, tek bir araç ta mı geçmez o kocaman caddelerden? İnanılır gibi değil ve çok güzel.

O sihirli, huzur veren sessizlik, gün ağarmasına rağmen hala tüm güzelliği ile kulaklarımızda geziniyor. Civarda, esen rüzgarın alışa geldiğimiz tiz ıslığından başka bir ses duyulmuyor. Sıfır kilometredeki kombimiz ve çok ucuz olan doğal gaz fiyatları nedeni ile, küçük evimiz gerçekten yirmi dört saat sıcacık tutabiliyoruz. Kalitesiz PVC pencerenin aralık pervazlarından içeri süzülen rüzgar, dış dünyanın soğuğu hakkında oldukça etkileyici ve kesin mesajlar sunuyor hislerimize. Hafiften üşüyorum.

Apartmanda yaşama kültürü, bizim alışageldiğimizden çok değişik buralarda. Binaların dış cephesi ve ortak kullanım alanları devletin sorumluluğundaymış Sovyet uydusu oldukları devirlerde. Birlikten ayrılıp, kendi kaderleri ile baş başa kaldıkların sonra da bu alışkanlıklarından vazgeçememişler. Bu gün, on üç yıl geçmiş bağımsızlıklarını kazandıkları tarihin üzerinden. Evlerin dış görünüşleri perişan; hemen hemen tüm binaların ana girişleri ahır kapısından farksız; koridorlar pislik içinde. İşin ilginç tarafı da, bu durumu asla yadırgamamaları, çok normal karşılamaları.

Şehrin merkezindeki bir binanın resmini şu şekilde çizebiliriz: Genellikle üç, ya da dört katlı olan bu standart binalar, bitişik plan inşa edilmiş beş apartman olarak düşünülebilir. Her ana giriş, karşılıklı iki daireye açılıyor. Bu binaların ana yola bakan cepheleri, devlet tarafından oldukça güzel bir tarzda, özel bir taşla giydirilmiş ve mükemmel bir şekilde ışıklandırılmış. Gerek gündüz, gerekse gece, bilhassa yabancı bakışlara oldukça yüksek bir albeni sergiliyorlar. Ancak, merakınızı gidermek babından binanın arka kısmına göz atmaya kalkarsanız, sizi muhteşem bir sürpriz beklemektedir. Durumu tarif edebilecek en güzel kelime ’köhne’dir. Burada, eski anlamına kullanılıyor zaten bu kelime.

Şehrin en yüksek binasının on birinci katındayız. Aşağıdaki avluya bir göz gezdiriyorum ama, değil yaşlı kadını, arabaları, ağaçları, evleri bile seçecek durumda değilim. Çocukluğumdan hatıra kalan bir refleksle gözlerimi ovuşturuyorum yumruğumun işaret parmağına denk gelen bölümü ile.Ardından, yeniden bakıyorum dikkatlice; net olarak görebildiğim bir şey yok. Bütün şekiller birbiri içine girmiş, sarmaş dolaş dans etmekteler.

Dengesiz hareketler yaptığımı fark eden eşim;

-Gözlüklerini taksan iyi olacak galiba. Diye uyarıyor beni.

-Gözlüklerim...

Masum ve mahcup bir gülümseme eşliğinde, komidinin üzerindeki gözlüklerime uzanıyor ve isteksizce gözlerime takıyorum. Önümdeki saçma sapan şekiller anlam kazanıyor; ağaçlar, evler, araçlar, dağlar, tepeler, Sovyet zamanından kalan ve kocaman bir mezarlığı andıran hurda fabrika manzaraları... Her biri yerlerini alıyorlar tabloda ardı ardına.

-Nerede yaşlı kadın?

-Orada işte. İlerdeki servi ağacının altında oturuyor. Görebildin mi?

-Gördüm. Zavallı. Üşümüş gibi bir hali var. Ne işi var ki sabahın soğuğunda orada?

-Her sabah erken saatlerde geliyor, şu karşıdaki binaların önünde bir o yana, bir bu yana gezinip duruyor. Saat 10.00 civarında da kaybolup gidiyor. Çok merak ediyorum onu her sabah buraya getiren nedeni? Kim bilir ne sıkıntısı, derdi vardır garibin?

-Yahu hanım!... Ben, bir yıldır burada yaşamaktayım, hiç dikkatimi çekmedi o kadın. Sen geleli bir kaç gün oldu, memleketin fukarasının derdine düştün vallahi. Ne diyeyim? Helal olsun.

Uykumu, daha doğrusu sabah şekerlememi katleden eşime sitem ediyorum ama, bir taraftan ben de acıyorum yaşlı kadının haline. Oldukça pejmürde bir görünüşü var. Sıkı sıkı sarıldığı, kalın ama oldukça eski bir palto var sırtında. Uzun etekleri, ayaklarındaki kaba çizmeler dahi görünmez kılacak neredeyse. Başında, kalpağa benzeyen kalınca bir başlık; ellerinde, parmaklarının bazılarını örtmeyi başaramayan, yırtık eldivenler. Altında bir strafor parçası. Oturağının soğuk ve rutubetinden, kendini az da olsa bu yolla korumaya çalışmakta. Başı yerde, yanı başından geçip, avluya giren çöp kamyonu ile hiç ilgilenmiyor. Öyle dalgın, öyle yorgun, öyle bıkkın. Kuru toprağın sevimsiz manzarasında, kim bilir hangi hatıraların resmi geçidini seyrediyordur şimdi o? Hangi zamanda, hangi diyarda, hangi insanlarla gönül gönüledir?

Fabrikada iş çok, eşime ayıracağım zaman oldukça az. Benim evde olmadığım sürede, yalnız başına oturmak, bir kaç Türk, Azeri ve oldukça fazla Rus kanalından oluşan televizyon programlarını seyretmekten arta kalan zamanında, avluda olup bitenleri gözetleyerek gününü geçirmek zorunda. Akşamları eve dönüş saatim, resmen sevinci olmakta. Beraberce geçirdiğimiz mutlu anlarımızdaki sohbetlerin en önde gelen konusu, şüphesiz sabahlarımızın o yaşlı ve meçhul kadını.

Benim zamanım olmadı, o da cesaret edip soramadı bir türlü, kimdir, necidir, derdi nedir diye kadının. Zaman çabuk geçti, kısacık ziyareti bitti; hazin bir ayrılık merasiminin ardından vatanına, çocuklarının yanına geri döndü eşim. Aklı, zahmetli yaşantım nedeni ile biraz bende, biraz da sabahlarını paylaştığı o yaşlı kadında kaldı.

Olayın gizemini çözmek de bana tabi ki...(Devam edecek)

Bir tutam hayat-08.06.2014-Azerbaycan

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Sabahlarımızın gizemli misafiri Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Sabahlarımızın gizemli misafiri yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sabahlarımızın Gizemli Misafiri yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Sihirli Kalem
Sihirli Kalem, @sihirlikalem
8.7.2014 19:13:19
Uzun bir aradan sonra sizin sayfanızı ziyaret etmek mutlu etti beni.

Ve gerçekten iyi ki girip okumuşum.

Seriyi takipteyim yazarım,

saygıyla.
Hicran Aydın Akçakaya
Hicran Aydın Akçakaya, @hicranaydinakcakaya
11.6.2014 10:07:59
bana oğlumu ver... serinizin tamamını okudum... tadı hala dimağımdadır...

umarım bu seriyi de takip edebilir vaktim yettiğince okuyabilirim...

çünkü anlatım biçiminiz, okuyucuyu içine çeken tarzınız ve özellikle gidip görmediğimiz diyarların tasviri oldukça doyurucu...


kutlarım saygımla...
Noah
Noah, @noah
11.6.2014 02:10:28
cok güzeldi devamı beklenıyor tşkler
su_misali(Gülhun Ertilav)
su_misali(Gülhun Ertilav), @su-misali-gulhunertilav-
10.6.2014 13:58:20

umarım bu diziyi takip edebilirim

güne gelmesine sevindim

kutlarım

saygılarımla


Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy, @gulum-camlisoy
10.6.2014 11:55:20
Sunumu ne hoş ve uyandırdığı merak bir yandan da akıcı üslubuyla uzaklaşıyor insan bulunduğu mekan ve zamandan.

Kıymetli kaleminiz güzel bir seriye imza atmış yine.

Can-ı gönülden kutlarım.
saygı ve selamlarımla...
deniz-ce
deniz-ce, @deniz-ce
10.6.2014 10:18:32
kaleminiz her geçen gün güzelleşiyor
ve merak unsurunu da çok güzel taşıyorsunuz yazıya
tebriklerimle bth:)
grafspee
grafspee, @grafspee
10.6.2014 09:50:14
Sumqayıt'ın soğuğunu iliklerimizde hissettik, sabah mahmurluğunu yaşadık, eşlerin birbirine özlemini tattık ve yaşlı kadını merak ettik. Betimlemeler çok güzeldi ve ânı yaşattı. Elinize sağlık.
VarolT
VarolT, @varolt
10.6.2014 08:59:54
Güzel tasvirlerle süslenmiş, kendi yaşantınızdan kesitler, aralarda yaşadığınız çevre ile ilgili bilgiler ve gizemli bir yaşlı kadın. Hepsi bir arada...
Bekliyoruz.
Dur bakalım ne olacak....
glenay
glenay, @glenay
10.6.2014 00:22:42
Türk bayrağını indirilmesiyle ilgili haberleri izlerken okudum yazınızı.
Tam anlayamadım.
İnşaallah yarın yeniden okurum.

tebrikler,

selâmlar..
sami biberoğulları
sami biberoğulları, @samibiberogullari
9.6.2014 22:24:28
Her zaman olduğu gibi yine bayıldım tasvirlerine.

Sevgili Gökhan şurası muhakkak ki sen gerçekte de edebiyat alanında büyük bir yeteneksin. Bence mutlaka kitabın, kitapların olmalı. Eminim oldukça çok olacaktır okuyucun.

Bu yazıya gelince : Tabii ki merekla takip edeceğim ve merakla bekliyorum bir sonraki bölümü. Umarım arayı uzatmadan hemen yazarsın.


Selam ve sevgilerimle.
selahattincansız
selahattincansız, @selahattincansiz
9.6.2014 22:00:11
azeriler biz türk değil azeriyiz diyorlarmış. öyle birşey varmı gerçekten.
devamınıbekliyoruz.
AYDINK
AYDINK, @aydink
9.6.2014 16:28:45
Bulunulan yere ait tanıtım ve tasvirler eşliğinde, elbette devamını merak ettirecek kadar, özenle kaleme alınmış güzel bir yazı..
Kutluyorum
Serhat BİNGÖL
Serhat BİNGÖL, @serhatbingol
9.6.2014 14:54:25

Kıymetli dostum

Hayatım boyunca okuduğum öykü, roman veya fantastik kitapların tümü iki elin parmaklarını geçmez. Çocukluğumda aile büyüklerim bana öykü kitapları alırlardı. Özelliklede Kemalettin Tuğcunun acıklı kitaplarına sinir olurdum nedense sevmiyordum o tür kitapları. O yıllarda bizde kalan öğretmen dayımın ve üniversitede okuyan ağabeylerimin kütüphanedeki siyasi kitaplarını alır gizlice okurdum. Fark ettiklerinde ise bana kızarlardı senin okuyacağın kitaplar bunlar değil diye. Sonrada baş edemeyeceklerini anlayınca da artık karışmaz oldular. Kendi kitap profilimi belirlemiştim. İlgi duyduğum kitaplar daha çok tarih, psikoloji, felsefe ağarlıklı kitaplar olmuştu.

Şimdi sizin bu romansı anlatımınızla kaleme aldığınız öykü tadındaki nefis yazılarınızı okuyunca doğrusu bu tür yazılara ilgi duyar oldum.

Okumaya doyamayacağımız yeni bir yazı dizisinin ikinci bölümünü heyecanla bekleyeceğiz.

Kaleminize yüreğinize sağlık

Saygı sevgi selamlarımla.
ironi
ironi, @ersinbasegmez
9.6.2014 14:17:20
devamını keyifle bekliyorum

dostlukla
AhmetErim
AhmetErim, @ahmeterim
9.6.2014 12:35:53
Edebi,derin ve orjinal bir yazı.Uzun ve derin cümleler arasına akıcı,sade,tatlı cümleler serpiştirilmişse de kanımca buna daha fazla gerek var. Bu keyfiyette bir kalemden, bir kitap çerçevesinde eserler çıkmış olmalı yada çıkmalı. Tebrik ederim.
tacettin yıldırım
tacettin yıldırım, @tacettinyildirim
9.6.2014 11:21:33
bazıları duruşlarıyla, bakışlarıyla konuşur .....bekliyeceğiz merakla saygılar
sareyaprak
sareyaprak, @sareyaprak
9.6.2014 09:54:53
10 puan verdi
Bu yazı serinizi merakla takip edeceğim kesin..

Kim bu, söğüt ağacının altında bekleyen gizemli, sessiz kadın...Söğüt ağacının dalları kuru olmalı ve orada suda olmalı....

Selamlar....
Hasan Özaydın
Hasan Özaydın, @hasanozayd305n
9.6.2014 09:21:07
Nerde boynu bükük bir garip görsem,
O garip hallerinde ne sırlar saklı...
Orhan abinin şarkısı geldi aklıma okuyunca yazıyı .
Bakalım sırları ne orada oturan eski sakini mi..
Tebrik ederim saygılarımla.
Bedevi_
Bedevi_, @bedevi-
9.6.2014 08:57:05
Selam olsun uzaklardan pek zaman bulup okuyamıyorum. Sadece bakıp çıkıyorum inş. biraz rahatlayınca tüm yazılarını okuyacağım.
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
9.6.2014 08:24:50
yine güzel anlatımdı
takipteyim bu güzel yazı dizisini
saygılarmlaınız
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL