-Moruk, Allah’tan müzik var, yoksa kafayı yerdim. Şu teybin düğmesine basıver. Sesi de sonuna kadar açıver, araba sesinden bir bok duyamıyoruz., diye seslendi.
*Öykümde kullandığım fotoğraf/resim bana ait değil, internetten alıntıdır.
Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
yazarın edebi dilinin içtenliği mi sarıyor okuru yazdlarının bir yerinde kendisini bulması mı okurun bilemedim lakin, çok güzel bir kaleminiz var kutlarım çok saygı ve selam ile...
Sarayburnu'nda grup ha? Güzel vallahi. Hayatın her gününe, mutluluk pompalamak gibi bir şey bu.
Severim gurubu. Sevmesine severim de, kısmet midir nedir, bunca yıllık hayatımda, doğru dürüst grup manzaralı anlarım gerçekten az olmuştur. Doğduğum, büyüdüğüm, tahsil hayatımı tamamladığım ilçe, Doğu Karadeniz Bölgesinin tek önemli çıkıntısı olan Fener burnunun hemen doğusunda idi. Dolayısı ile, güneşimiz, ikindi ertesinde akıp giderdi yüksek dağların arkasına, bırak grubu, neredeyse tamamen gölgede tamamlardık günü. Bir Bodrum'da doyasıya yaşadık o güzelliği. Gerçekten güzeldi.
İstanbul'u sevmem. Sevmediğim bir şehrin grubunu sevebilir miyim, bilemiyorum. Yolum düştüğünde, Sarayburnu'na gidip, bir denemeli, güneşin batışını seyretmeliyim... Belli mi olur? Bakarsın bizi de sonunda kendine aşık eder bu sihirli şehir...
Bir zamanlar, Üsküdar Toptaşı Caddesinde bir arkadaşım otururdu. Ben, Tuzla ve Kartal civarlarında çalışıyordum, dolayısı ile de evim o taraflarda idi. Bir gün ziyaretine gittim. Hangi sebeple bilemiyorum ama, ara sokaklara girmiştim bir ara o bölgenin. Allahım, inanamadım... İnek bakan aileler bile vardı. Gerisini siz düşünün artık. Tarihi Üsküdar meydanının hemen yanı başında inek bağırmaları... Çok ilginçti... Sanırım, 1980'li yıllardı.
Ben İstanbul'dan eski tarihi yarımadayı anlarım. Eski Bizans'ında içinde olduğu, şimdilerin Fatih'i, Eyübü. Bir de Kağıthane'nin, Beyoğllu'nun Haliç'e bakan yamaçları...Eskidir semtler, hem de çok eskidir. Fakat ilginçtir; yaşayanlarının çoğu yeni İstanbullu, 1970 sonrası şehirlere göçenlerdir.
Hikayelerimde de bunları işlerim. İki arada, bir derede kalmış hayatlar küskün, hüzünlü ve kavgacıdırlar. İsyan hem hayatlarındaki en belirli gustoları hem de sevdalarının kaynağıdır.
Kendi jargonlarını yaratmış, kendi müziklerini dinlerler.
Terketmiş eski sakinlerin, Rum, Yahudi ve Ermenilerin mekanlarına çöreklenmişlerdir ama pek kıymetini bilmezler, her şey çok iğreti durur.
Kim bilir belki de sebep maddi imkansızlıklarıdır.
İşte buralardı gezmelisin. İstanbulun ne menem bir şehr-i hüzün olduğunu anlarsın. Bin yıllık yalnızlığını hissetmezsen para verme :)
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.