11
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1348
Okunma


Orayı siz bilmezsiniz; ben bilirim. Önünde dursanız da, yanından geçseniz de siz onu görmezsiniz; ben görürüm. Üzerine otursanız da, arada bir kalkıp dolaşsanız o koltuğun önemini siz anlamazsınız; ben anlarım.
Bir makam koltuğu değildir o. Yapılırken hiç bir usta onu kalfasına gösterip, gururla “Senin olacağın gün, bundan bir tane yapabildiğin gündür” dememiştir. Bugün bulunduğu yere yerleştirilirken kimse çalışmasını bırakmamış, hayran gözlerle koltuğu seyretmemiştir. Bir üretim hattından, diğer koltukların yanısıra, hatta onlara bağlı olarak çıkmıştır. Teslimattan sonra başka koltuklara da verilen bir seri numarası vardır: Siz deyin A54679U2, ben diyeyim 98T00046. Benim gözümdeki adı ise farklıdır: İkinci koltuk.
İkinciliği soldan ikinci koltuk olmasından gelir. İlk koltuk boş bırakılır, her zaman sonrakine oturulur. Boş kalan ilk koltuğa içinden kitabınızı çıkaracağınız çantanızı koyarsınız. Kitap elinizde, bir süre çevrenize bakınmanız adettendir. Birkaç koltuk ilerinizde, geleneksel kıyafetleriyle yaşlıca bir kadın oturuyordur. Az sonra benzer yaşlarda bir adam, ki genellikle sakallıdır, çıkagelir, kadına bir şeyler söyler, onun söylediklerini dinler ve geldiği gibi, acele etmeden gider. Tam karşınızdaki telefonun başında sürekli birileri vardır. Herkesin cebinden birerli, ikişerli cep telefonları çıkarken duvardaki bir telefona bu denli rağbet olmasına hayret edersiniz. “Belki de” dersiniz, “bu duvar telefonunu buluşma noktası olarak kullanılıyordur.” Tahmininiz boşa çıkacaktır çünkü her gelen, geldiği gibi tek başına ayrılır ankesörün başından. Sonra aklınıza gelir, gözlerinizi göğe, göğü göremediğiniz için tavana doğru çevrilir. Dev, ama gerçekten dev, bir kaç metre büyüklüğünde, turuncu renkli bir ok, tavandan aşağı doğru sarkmakta, bulunduğunuz yeri işaret etmektedir. Bir anlamda göksel güçlerin sizin ne kadar doğru koltukta oturduğunuza onayıdır o ok. Üzerinde ise “Bir Numaralı Bekleme Noktası” yazar. Söylemeye gerek yok, siz doğru yerde bekliyorsunuzdur.
Doğru yerde beklemenizde şaşılacak bir şey yoktur çünkü siz ona söylemişsinizdir “Seni bir numaralı bekleme noktasında bekleyeceğim.” diye. Hatta pekiştirmek için eklemişsinizdir: “Başka bir numara söylemiyorum; aklın karışmasın. Bir Numaralı Bekleme Noktası’na gel. Koltukta oturacağım.”
Söylediğiniz gibi oturuyorsunuzdur. Hatta evrensel uyumu bozmamak için soldan birinci değil, ikinci koltukta oturuyorsunuzdur. Çantanızı koyduğunuz koltuk aslında ona ayrılmıştır. O gelince çantayı kaldıracak, onu boş yere davet edeceksiniz. Bir süre yanyana, otobüs kanepesinde yolculuk eder gibi oturacak, karşıdaki ankesörlü telefona bakacaksınız. Ama tabii, o gelirse...
Ya gelmezse?
Gelmezse, bir süre ankesörlü telefona gidip onu arayıp aramayayı tartacaksınız. Herkesin cebinden birer, ikişerli cep telefonu çıktığı bu devirde, sizin cebinizden bu yönde bir şey çıkmamasına hayret edeceksiniz. Neden sonra kalkıp duvardaki telefona doğru gidecek, gözleriniz soldan birinci koltukta bıraktığınız çantanızda, onun numarasını çevireceksiniz. Onun sesi yerine, önceden kaydedildiği belli olan bir kadın sesi duyacak, o sesin uyarısıyla ahizeyi yerine koyup, cebinizden kredi kartınızı çıkaracaksınız. Aynı adımları bu sefer kredi kartınızın eşliğinde geçmeyi deneyeceksiniz. Geçeceksiniz de. Ulaştığınız yerde sizi aynı kadın, bu sefer başka sözlerle bekliyor olacak: “Aradığınız numaraya ulaşılamıyor.”
Siz iki kıta, bir okyanus geçip gelmişsinizdir ama o oturduğu şehirdeki havaalanına ulaşamamıştır. İki kıta, bir okyanusun verdiği bilgelikle “Olabilir” deyip, çantanızı soldan birinci koltuktaki yerinden kaldırıp, çıkışa doğru yürüyeceksiniz.
Çıkışta, sizi kapıda kapan bir taksiye bineceksiniz. Taksici sohbet seven biri çıkacak,
“Abi yolculuk nereden?” diyecek. “Amerika’dan” diyeceksiniz. Taksici “Abi, bavulsuz, bir sırt çantasıyla mı geldiniz?” diye soracak. Cevabını o bilmeyecek, siz de bilmeyeceksiniz, ben bileceğim.
Bir Numaralı Buluşma Noktası’nda karşıladığım, beni karşılayan ve karşılamayan tüm dostların anısına...