Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
Ahmet Bektaş
Ahmet Bektaş

Entelektüel Çevreye Neler Oldu

Yorum

Entelektüel Çevreye Neler Oldu

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

873

Okunma

Entelektüel Çevreye Neler Oldu

Entelektüel Çevreye Neler Oldu

Entelektüellerin münevver, aydın kişiler olması beklenir! Tüm birikimlerini verimli bir biçimde, ilmi ve bilimsel tarafsızlık ilkesini gözeterek kullanan kişiler! Eski zamandaki “Düşünür, filozof” gibi olmaları beklenir! Diyojen gibi, başına dikilip; “Dile benden ne dilersen?” diyen hükümdara; “Gölge etme, başka ihsan istenmem!” diyebilecek! Eski dönemde Şamanlar, şeflerin bilgi aktarması entelektüel açıdan ihtiyacı karşılamış gibi. Filozoflar, Platon (Eflatun), Aristo gibi pek çokları bu kapsamda düşünülebilir!

Gerçek entelektüellere ne oldu da sesleri solukları çıkmıyor?
Günümüz entelektüellerinin düştüğü çukuru anlamak için “Osmanlı dönemi” ve “Cumhuriyet dönemi” olarak iki başlıkta ele almalıyız! Bu iki ana grubun dışındakilere de “Tasnif dışı, gerçek entelektüel” diyorum! Osmanlı dönemindeki entelektüellerin, padişah (halife) ve devralınan dinsel öğretiden bağımsız işlemesi zaten mümkün değil. Mevcut kabuller dışına çıkanlar, zaten bunun bedelini “Kelle” ile ödemek durumunda kalır ya da onun korkusu zaten mevcut kabuller dışına çıkmayı doğal olarak engeller! Yani “Yasak” varsa o konuda yasağın karşısında bir fikir oluşmaması doğal sonuçtur! Toplumda yasağın karşısında bir istek oluşsa bile açıklanamaz bu nedenle; “Bakın böyle bir istek oluşmadı!” denebilir! Cumhuriyet döneminde ise iki ana entelektüel güruh oluştu, Cumhuriyetin kazanımlarını savunanlar ve bu kazanımlara karşı olanlar! Savunanlar, sön dönemde yeterince başarılı olamıyor iken reddedenler galip görünüyor! Aslında onlar da başarılı değil ama süreç işliyor illa hesaplaşacaklar! Bu iki ana gruba girmeyen gerçek entelektüel, aydınlar nerede dersiniz? Onların bir kısmı süreci izliyor, bu aşamada sürece etki etmenin imkansız olduğunu düşünüyor, bir kısmı da uğraşmak bile istemiyor bu körü körüne hizipleşen topluma “Ne haliniz varsa görün!” diyor adeta.

Örnek veriyorum; Osmanlıda ilk Rasathane (Osmanlı Astronomu Takiyüddin Rasid ve İstanbul Rasathanesi) neden yıkıldı?
Aslında sual gayet basit, ortada o zamanların modern sayılabilecek bir şaheserin Padişah(halife) emriyle yıkılması gerçeği var! Şimdi bu sualin cevabını günümüz aydınları nasıl dansöz gibi kıvırarak vermiş onu irdeleyelim! Rasathanenin kimin emriyle yıkıldığı konusunda bir sorun yok! Bu konuda yazanların tamamı Padişah efendilerinin emriyle yıktırdığında hem fikirler! Zaten padişah efendilerinin izni olmadan yıkılsa çok kelle de ardından giderdi o da başka konu! Yani bunun sebeplerini kendilerince yorumlayıp ideolojik görüşlerine buradan bir prim çıkarmak istiyorlar! Bazıları da bunu yıkım işini aklamaya çalışıyorlar! Önce hangi görüşten başlayım, Rasathanenin yıkılmasını haklı gören görüşün kıvırmalarını mı yazıyım önce, yoksa Rasathanenin yıkılmasına karşı olan kesimin abartılı eleştirilerinden mi? İki kesimin de entelektüelleri bunları yazmış onu akıldan çıkarmadan yıkılmasını aklamaya çalışanlardan başlayalım!

Rasathanenin yıkılmasını haklı çıkaran, aklayan görüşe göre Rasathanedeki uzay gözlemcileri hurafelere dalıp yıldızlardan ilim çıkaracaklarına falcılık yapmaya başlamışlar! Bu durumda ilim, bilim yerine hurafecilik yapılmaya başlandığı için Rasathane yıktırılmış. Rasathanenin yıktırılmasını onaylayan görüşün, Osmanlı Astronomu Takiyüddin Rasid ve İstanbul Rasathanesi’nin kazandırdığı ilmi gerçekleri anlattığı çok eser var onlarda ne övgüler var; yani Rasathane aslında övülür ama yıkılması da bir şekilde haklı çıkarılmak zorundadır işte bu nedenle iki dağın arasında kalıyorlar! Padişah (Halife) efendiyi, haksız çıkarmak inançlarına uygun olmayacağı için yıkım işini de geçerli bir nedene dayandırmak istiyorlar! Yıkımı onaylayan kesimin zımmen kabul ettiği gerçek de şudur! Oralarda ilim yerine hurafecilik yapılmış olduğu kabul edilmiş, yıkılma nedeni bu ise!
Diğer görüşe bakalım, Rasathanenin yıkılmasının yanlışlığını savunan kesim nasıl savunmuş? Bakın en popülerinden başlıyorum; “Meleklerin Bacaklarının Gözlenmesi” bunun uğursuzluk getirdiği ve o dönemde “Halley” kuyruklu yıldızının da bu nedenle geldiği, İstanbul’daki veba salgınının da aynı nedenle verildiği iddia edilmiş ve Meleklerin bacaklarının daha fazla gözlenmesinin, başka felaketleri getirmesinin önüne geçmek için Rasathanenin yıkılmasına hükmedilmiş! Bakınız bundaki neden de hurafelere dayanıyor! Rasathanenin yıkılmasını onaylayanların ana nedeni ne idi hatırlayalım; “İlim, bilim yerine hurafe üretmek!” Rasathanenin yıkılmasının yanlış olduğunu söyleyenlerin yıkılma sebeplerini açıkladığı argümanlar neler onlar da hurafeler! Bakın her iki entelektüel kesimi “Hurafeler” birleştiriyor. Ne yazık!

Bir rasathane yıkım işini bile anlatırken, kıvır kıvır kıvrananlar nasıl entelektüel olabilir ki? Zaten olamıyorlar! Sadece birilerinin kalemşörü, militanı oluyorlar maalesef! Günümüz entelektüellerine, aydınlara bakın; amaçları toplumu bilgilendirmek mi yoksa taraf olduğu ideoloji yönünde toplumu yönlendirmek mi? Topluma tarafsız bilgileri sunmak mı yoksa bilgiyi ustaca menfaat gördüğü yan da korktuğu bir makam isteği doğrultusunda kıvırmak mı? Entelektüel geçinenleri izlediğinizde bunu yüzlerinden fark edersiniz! Eğer bir menfaat elde etmiş ise o menfaat elde ettiği çevreyi haklı çıkarmak için duruma göre dürbünün bakış açısını ayarlar! Göstermek istediği küçük şeyi dürbünle gösterirken, iki göz aralık ayarını (Netlik) çok iyi yapar; gizlemek istediğini dürbünü ters tutarak ya da göz açı ayarını bozarak başarır!

Son tahlilde; entelektüel çevre ideal olarak hiç oluşmadı! Gerçek entelektüeller de doğal olarak toplumu aydınlatamadı! Militan entelektüeller kendi aralarında tepişirken; bir kısmı “Orta Çağ” öğretilerini meşrulaştırmakla uğraşırken diğer kısmı da 100 yıllık ideolojik öğretilerin ardında telef oluyor! Benim açımdan orta çağ ne kadar eski ise 100 yıl da o kadar eskidir.

“Yeniliğe Doğru” Mevlana Celaleddin Rumi’den

“Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi
Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş
Dünle beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım”


Selametle,
Ahmet Bektaş

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Entelektüel çevreye neler oldu Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Entelektüel çevreye neler oldu yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Entelektüel Çevreye Neler Oldu yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
ironi
ironi, @ersinbasegmez
4.4.2014 15:57:04
bir el
entel
iki el
entelektüel

deyip yazınıza tebriklerimi bırakıyorum

ve ekliyorum

soytarılar bile bu kadar değildi
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL