21
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
1933
Okunma


Pencere önüne oturmuş, tül perdenin arkasında başındaki beyaz yemenisi, gözündeki büyük ve kalın camlı gözlükleri, elinden düşmeyen tesbihini çekerken, dayanamadı yaşlı kadın.
-Ah be oğlum, ah be karpuzcu. Az bağırsan, senin yerine ben bağırcam valla, Karpuz var karpuz. Kız Mualla, nerenin karpuzu meşhurdu bilir misin? Kandıranın mıydı? Dedi.
Yanındaki genç kadına merakla sordu...
-Hayırdır nine, yine mi karpuzcu? Bir şey mi oldu ki, kavga falan mı var?
-Neler oldu neler kimbilir evlât. Sabahtan beri gözüm onun karpuz tezgâhında. Bir elinde bezi, karpuzlarını parlatıp duruyor. Ne gelen var ne giden. Hani sana dedim ya benim çayımı ona götür diye, hah işte o adam. Karpuzcunun biri... Bilmem ki, kimdir, beline bir önlük takmış, karpuzlarını sildiği bezi çıkarıp durur. Bugün sata sata dört karpuz sattı. İki çocuğu olsa diye düşündüm, bir de yemeklerini yapan eşi vardır mutlaka değil mi evlât, e bi de bunca karpuzu satmak için uğraşıp duran kendisi...
Etti mi sana evin içinde dört kişi!... Şimdi eve gidince ne diyecek çoluğuna çocuğuna? Parlattım durdum, nafile.
Bağırdın mı diye sorsalar. Ne diyecek. Bağıramadı ama sesini ben duydum. Öyle çığlıklar atıyordu ki. Bağırmak, çağırmak insanın içinden duyulmalı.
Duyulmayan çığlıkları atsan ne olacak ki evlât?
-Boşver nine. Bak sana çay getirdim, yanında da kek. Yeni yaptım, hadi ye düşünme bunları.
-Sen benim payımı karpuzcuya götürsen!...
-Söz, bir dilim kekle, bir bardak çay doldurup ona da götürüyorum şimdi. Üzülme sen.
-Karpuzcu yok bugün, gelmemiş!
-Belki başka yere götürmüştür karpuz tezgâhını.
-Yok, insan alıştığı yerden kurtulamaz. Bak bana, alıştığım yerden kurtulabildim mi? Sen de olmasaydın...
-Bugün bir hafta oldu evlât, karpuzcu hâlâ yok. Çoluk çocuk ne yer, ne içerler?
-Öyle deme nine, vardır bir gelirleri.
-Bunca yıldır aynı yerde karpuz satar bu insan. Başka geliri olsaydı, tek tek karpuzlarını neden parlatsın ki? Bak geçen gece aklıma ne geldi biliyor musun, bende çocuklarımı tek tek parlattım. Hepsini büyüttüm, okuttum, adam ettim.
Daha doğrusu adam ettiğimi sandım. İnsan eşini kaybetmeye görsün evlât... Kadın ya da erkek, hiç fark etmez.
Meğer eş ölünce ev de, tıpkı karpuz tezgâhı gibi yıkılıyormuş. Benim çocuklarım da karpuzcunun karpuzları gibi dağılıp gittiler, her biri bir köşeye...
Bu evimin anahtarı sana emanet. Ara sıra gir, menekşelerimi sula arkamdan solup, ağlamasınlar. Komşu da olsak, sana çok yük oldum biliyorum.
-Sus nine, o ne biçim lâf. Sen bana Allah’ın emanetisin.
-Sen sus. Ara sıra gelirsen sevinirim, yerim belli. Eşimden kalan maaşı ..... ..... oraya yatırınca hemen kabul ettiler.
Hepsi benim yaşımda insanlarmış. Memnun kalırsınız dediler. Karpuz da var mı menülerde diye sordum. Niye sorduğumu merak etti müdüre hanım. Nereden bilsin ki aklımdan geçenleri.
-Nine, gitme.
-Ben valizimi çoktan hazırlamıştım. O karpuzcu var ya, beni hep oyaladı. Ne zaman cebi dolu evine gidecek diye bekledim durdum evlât.
Davi/ öyküsatıcısı 2014