4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
953
Okunma

KES
1960 Yılının bahar aylarındayız, henüz 10 yaşındayım. Ankara – Yenimahalle ,Gediz Sokakta mahalle çocukları ile kurduğumuz küçükler futbol takımının kalecisiyim. Anamın diktiği , siyah , iki yanı beyaz şeritli şort ve dikişleri patlamış ayakkabılarımla okuldan çıkar çıkmaz, bir koşu İvedik Caddesi’ nin Tarla dediğimiz boş geniş alanında alıyoruz soluğu. Bağırış , çığırış komşu mahalle ile yapılacak , adeta milli maç statüsündeki karşılaşmaya hazırlanmaktayız. Büyüklerden kaleci Benhur Ağabey , ( Emekli Albay) beni özel olarak çalıştırıyor. İki dirseğime ve dizlerime yırtık çarşaflar sarılı , topu uçarak yakalayan , iyi bir kaleciyim.
“ Oğlum senin adın Kaleci Yasin lan. ( Rus milli takımının , uçarak gol kurtaran efsane kalecisi) Gol yiyeyim deme sakın , benden de üstüne iyi bir dayak yersin ona göre.”
“Tamam Benhur Ağabey , yemem. “ (Kız kardeşine hastayım . Bazen maça gelip , bir kurtarışımı izleyip , alkışladığı zaman , kendimi gerçekten Yasin zannettiğim oluyor )
Maç günü yaklaşıyor, bu yırtık ayakkabılar, dikiş de tutmuyor üstelik. O gün babamın maaş günü . Rahmetlinin içinden geldi galiba.
“Gel bakalım, sana bir spor ayakkabısı alalım“ diyerek , beni peşine takıp Beşinci Durakta ki bir mağazaya götürüyor.
Anam bee… Tam istediğim ayakkabılar, işte burada. Ne biçim degaj yaparım ama, öbür kaleye gol girer. Bir de kardeşim , “Ben de isterim “ diye mızıldanıp durmasa. İlla ki peşimize takılacak, oyun bozan ne olacak. Ona da, önümüzdeki ay alınacağına söz vererek , altı eski traktör lastiği , üzeri siyah ve ortadan yanlara doğru beyaz bantları olan bu ayakkabıyı alıyoruz. O zamanlar bu sert ayakkabıya “ Kes “ diyorlardı. Zaten top oynanacak başka bir ayakkabı da yoktu ki.
Hemen ayağıma geçirip , bir daha çıkartmıyorum. Eskiyi atmak istiyor mağaza sahibi. “ Olmaz “ diyorum ,
“Sürekli bunu giyersem , çabuk eskir “ Neyse , eskisini de paket yapıp kolumun altına sıkıştırıyorlar. Dağ keçilerinin erkeç oğlakları gibi , sürekli zıplayıp, deparlar yaparak , babamın peşinden mahalleye geliyorum.
Ama ben , bu yepyeni kes lerle , çocukların yanına nasıl gideceğim ? Bazılarının , hiç ayakkabıları bile yok da, okula gittikleri yırtık lastiklerle oynuyorlar. Hayır, bu şekilde mahalleye giremem. Babamım uzaklaşmasını bekliyorum.
Mahalle girişinde bir inşaatın çimento karmak için dökülmüş , yığın halinde duran kumları var. İki ayağımı kumlara sokup çıkartıyorum. İstediğim gibi olmuyor, bu sefer kum yığınını tekmelemeye başlıyorum. Yeni alındığı belli olursa , çocuklar imrenir diye üzülüyorum.
Birden ensemde iyi bir tokat patlıyor.
“Ulan eşşşekoğlu eşşşek, daha yirmi dakika olmadı, bu ayakkabıları alalı. Sen benim paramın düşmanı mısın nesin ? Utanmıyor musun, yepyeni ayakkabıları bu hale getirmeye?
Tokat’ı atan ,gittiğini zannettiğim babam . Ne diyeceğimi bilemiyor ve susuyorum. Birden o müşfik öğretmen tavrını alıp , çömelerek gözlerimden süzülen yaşları eliyle silerek soruyor;
“Neden böyle yapıyorsun ? Bana anlat oğlum. Yoksa bu ayakkabıları beğenmedin mi?”
“Çok beğendim baba, ama ben yepyeni ayakkabılarla mahalleye girersem, babaları ayakkabı alamayan çocuklar üzülür diye , biraz eskitmek istedim de. Komşumuz Zeki’ nin babası öldüğünden beri , annesi onun ve kardeşinin karnını bile zor doyuruyor, ya o görürse diye, biraz eskimiş olması için yaptım. Özür dilerim babacığım, çok özür dilerim. (Gelecek maaştan alınacak olan kes, kardeşime değil Zeki’ ye alınmıştı)
Babam bana sarılıyor ,
“Aslan oğlum benim, beni çok gururlandırdın. Haklısın ,o kes denilen ayakkabıyı alamayacak babalar, babasından isteyemeyecek çocuklar var. Böyle düşünmene çok sevindim.( Yoksa sen de mi ağlıyordun , babacığım?)
“Bakın dondurmacı geçiyor ,(Üç tekerlekli arabasıyla, “Dondurmam kaymak, gel de tadına bak. Haydi on kuruşa “ diye , naralar atarak.) Haydi çocuklar ben de sizlerle yiyeceğim bir külah”
54 Yıl sonra , İstinye Park AVM sinde;
“Yahu baba , bakma o markalara boş yere , istemem. Yaa, onlar yaşlı işi. Tamam ama o “Nike” salon sporu için, ben uzun yürüyüş ayakkabısı arıyorum. “
“Ulan oğlum daha ayağındakiler eskimedi, bir de ayakkabı beğenmiyorsun. Bu zımbırtının her renkten olması şart mı, bir siyah bir de beyaz yetmiyor mu?”
“İşte seninle bu yüzden İstinye Park’ a gelmek istemiyorum. Ne kot pantolondan , ne kemerlerden , ne de ayakkabılardan , hiç anlamıyorsun. Sen bana bir 200 TL. toka et de , ben arkadaşımla gelip alayım.”
“İlla Nike ha. Para basıyoruz anasını satayım. Yürürken , her yere basış, beş kuruş. Niye geldik bu günlere? Borçsuz bir Türkiye’de, çocuklar yırtık keslerle top tepselerdi de, bu kadar mutsuz ve tatminsiz olmasaydık. Gev urun mallarına çalışıyoruz, yeni tip kapitülasyon sözleşmelerine uyum sağlamış, sessiz ve utanmazca.”
Tokat ın acıtmıştı sevgili babacığım. Hatıran bir kez daha acıttı.
Senin gibi baba olamadım, ne yazık ki. Hatta sana biraz yakın bile.
E. Yaşar Ovalı 09.03.2014