4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
834
Okunma

Günlük güneşlik havaları severim. Bulanıklıklar, bulanık havalar bana değil. Aydınlık, güneşli
günler yaşamalıyız, ailece, toplumca dahası, dünyaca..
Belkide akıl sağlığı yerinde olan bütün insanlar bu dileklerle yaşar. Herkesin kendine göre bir düzeni, ailesi vardır. Onların mutlu ve huzurlu olması belki de kendi kişisel mutluluğundan daha önceliklidir. Bazı sorunlarımız vardır kendimizce çoğu zaman çevremize duyumsatmayız.
Bu gün hava yine bulanık. Yağıyor, kapalı bir gökyüzü. Tıpkı benim gibi. Yazacağım konu da
hayli bulanık, hayli ağlak. O güzel insanı hatırlayınca yağmurlu bir hava, şemsiyeli kalabalıklar
gelir gözlerimin önüne, televizyom ekranından üzüntüyle izlediğim. Öylesi bir hava yine ortalık
çok karanlık, yağmur yağıyor ama kimlerin üstüne. Bunu düşünen çok az.
O sıradan bir insan değildi. Sırasında rap rap kendisine verilen buyrukla yürümeyen gerçekten
sıradışı bir insandı. Bunun için kelle koltukta yaşadığının bilinciydeydi. Yanında taşıdığı silâhı
kendisinden çok ailesini korumak amaçlıydı.İki kızı da okul karnelerini takdirle almışlardı.Onlar
dört kişilik ailesinin gurur ve sevgi kaynağıydı. Eşi ve kızının biriyle dışarı çıkmak üzereydi ki
telefon çaldı.
Telefon eden çocukluk arkadaşıydı:
" Günaydın Uğur!"
" Günaydın arkadaşım nasısın?."
"Bugün eşimle dedik ki Uğurlar’la birlikte, güzel bir balık ziyafeti çekelim."
"İçimi okumuşsun, ne diyebilirim. Biz de sizi davet edecektik. Başbaşa güzel bir yemek yiyelim
diye."
" O halde bekliyoruz akşama."
" Görüşürüz ......"
"Akşama bekliyoruz."
Telefonu kapatır kapatmaz yeniden çaldı. Bu kez arayan gazetendi. Gazeteyle ilgiliydi her
zaman olduğu gibi konuşmaları.
Eşine dönerek:
"Ben çıkıyorum Güldal, siz arkadan gelin,her zamanki gibi. Allah korusun, ne olur ne olmaz.Siz
araç çalışınca yanıma gelirsiniz."
Güldal hanım:
"Hep diken üstündesin, biraz rahatlasan."
"Olmuyor işte! Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali. Doğruyu söylemenin, gerçeği araştırıp bulmanın bedelini ödeteceklerdir. Yine de beni anlayanlara da, anlamayana da
uğurlar olsun diyorum. Aşağıda sizi bekliyorum."
O aramızdan biriydi. Bizler gibi. Korkusuzdu. Yoksa doğru bildiklerini, araştırdığı gerçekleri
kimseye aldırmadan yazabilir miydi?..
Eşi ve kızı kapının önündeydi. Müthiş bir çığlıkla birlikte patlama sesi duyuldu. Katilleri belkide
geceden kurmuşlardı düzeneği. Arabasını çalıştırmasıyla bir oldu patlaması. Bir ayağı koptu
vücudu çığlığının ardından yükselerek arka bahçeye düştü. Onun vücudunun parçaları saçıldı
çevreye. Karlı sokak bir anda mateme büründü.
Olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamaması, patlamayla etrafa dağılan
ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü ifade edildi.
PKK, İBDA -C, Hizbullah örgütler, üstüne aldı bu cinayeti. Bir cinayet işleyip, bir de üstüne alma işi hep kanımı dondurur.
Uğur Mumcunun eşi Güldal Mumcu’ya dönemin başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan yardımcısı Erdal İnönü ve içişleri bakanı İsmet Sezgin " Cinayeti çözmenin, devletin namus
borcu olduğu’nu" belirterek adeta namus sözü verdiler. Yıl 1993!tü. Hala katil veya katiller
bulunamadı.
Ölenin ne için öldüğü unutulmasın. Herkes görsün gerçekleri. Kim var bu karanlık günlerin
ardında. Suçlular bulunsun. Hayat bu kadar ucuz değil. Her parçamız bir yerde kalmasın..
25. 1. 2014 / Nazik Gülünay