Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
maviege
maviege

Kendime mektuplar(VIII)

Yorum

Kendime mektuplar(VIII)

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

927

Okunma

Kendime mektuplar(VIII)


Ölüme yürüyüş…

Okul paydos olmuş, hava iyice soğumuştu. Okuldan evime gidebilmek için bir saatten fazla yürümeliydim. Daha köyü çıkmadan ellerim üşümüştü. Öğrencilerime telefon nerede bulabilirim diye sordum. Bir tepeyi göstererek ta şuradaki evde var dediler. Bana o kadar uzak geldi ki orası. Taksi çağıracaktım. Çocuklar anlamış gibi düşündüklerimi “Biz çağırırız öğretmenim “dediler. Sanki öyle doğal söylemişlerdi ki çok yakındı onlar için bana uzak gelen tepedeki ev. Bir taraftan da çocuklara haksızlık mı ettim diye düşünüyordum. Ne de olsa kendi işimi başkalarına yaptırmaya alışık değildim . Böyle düşünürken Kadınlar beni içeri ,evlerine alıp ellerimi karla ovdular. Sonra çay ikram ettiler. Bir süre sonra öğrencilerim geldiler. Öğretmenim arabaların yakıtları donmuş, taksi yok dediler. Ne yapacaktım şimdi? Bir sürü soru geçti kafamdan. Hava da gittikçe soğuyordu. Bir an önce kalkmalıydım. Kadınlar ve öğrencilerim bu akşam burada kalın diye direttikçe onları kırmadan nasıl kalkıp gideceğimi düşünüyordum. Zaman geçtikçe huzursuzluğum da artıyordu. Tanımadığım insanların evinde kalmak istemiyordum, ama nasıl kırmadan kalkıp gitmeyi başaracaktım. Bir an önce bunu yapmalıydım. Zira hava gittikçe sertleşiyordu. Bütün ısrarlara rağmen kalkıp yola düştüm. Köyün yokuşunu daha çıkmadan ellerim ve ayak parmaklarımın ucunu hissetmemeye başladım.

Geri gidemem diye düşünüyordum. Öylesine yürüyordum, yürümeliydim. Zihnimden benim eve varmam mümkün olmadığını ve donacağımı düşünüyordum. Öyle bir ruh halindeydim ki hem kara bir umutsuzluk hem de ne olursa olsun sona doğru yürümek. Ölüme yürümek diye tekrarladım zihnimden. Devam edersem ,edebilirsem kurtuluş olacaktı.Güçlükle diğer köyle birleşen yol ayrımına vardığımda, karanlık çökmüş tipi iyice sertleşmişti. Tam o sırada hiç beklemezken bir araç, araçtaki bir adam “ buyurun hoca hanım” dedi.

Düşünmeden açıp kapıyı, atladım arabanın arka koltuğuna. Sizi Allah gönderdi, teşekkür ederim dedim zorlukla. Çok üşümüştüm. Susuyordum. İçerisinin sıcaklığıyla ellerim yeniden yanmaya başladı. Kadınlardan öğrendiğim gibi bu defa kar olmadan ellerimi ovuşturmayı sürdürdüm. Ama aklımdan da türlü düşünceler geçiyordu. Nereden biliyor ki benim öğretmen olduğumu gibi saçma düşünceler. Ölüme ramak kalmıştı ve bu adamın sayesinde kurtulmuştum. Bu soruların sırası mıydı diye azarlamaktan da çekinmiyordu usum .

Bir süre sonra adam konuşmaya başladı. Kendini tanıtıyordu. Biliyorum merak ediyorsunuz. Ama ben adını unuttum. Kızdığınızı da biliyorum. İnsan nasıl olur da kurtarıcısının adını unutur diye. Neyse o anlatıyordu bir taraftan. Özel tim olduğunu ve görevini, rütbesini vb. ama öyle bir fırtına gibi kafamdan geçiyordu bu anlattıkları. Başımı yan tarafa çevirdim silahlar vardı arabanın yan koltuğunda. Can havliyle daha önce görmemiştim. O devam ediyordu “bir sıkıntınız olursa arayın” .Göreve başladığım yıl birkaç ay sonra terör dolayısıyla özel tim merkezi kurulmuştu. Her gün önünden geçiyordum. Şehre gelmiştik. Araçla çok uzak değildi.” Evinize kadar götüreyim “dedi adam, ama ben yok evim yakın zahmet etmeyin dedim. Teşekkür edip çıktım. Hâlbuki daha on, on beş dakika yolum vardı ve hava iyice soğumuştu. Gidebilirim diye içimden cümleler kuruyordum. Hızlı hızlı yürümeye başladım. Yine aynı durumu yaşıyordum, ölümü ensemde hissediyordum ama var gücümle yürüyordum. Artık hendeğin önüne gelmiştim. Evim karşımda gözlerimin önündeydi. Çok az kalmıştı. Bu hendeği atlayınca birkaç dakikaya evdeydim. Bu hendek de nedir diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Anlatayım: evimin doğusunda hemen dar bir hendek vardı. Ve ben yolumu kısaltmak için her gün bu hendekten atlamak zorunda kalırdım. Hatta bazı zamanlar eteğimin yırtmacı bir miktar sökülürdü. Her defasında yeniden dikerdim. O zamanlarda öğretmenlerin pantolon giymesi yasaktı. Evime baktım önce, sonra hendeğe… Kar örtmüştü üstünü. Karanlıktı ama biraz olsun seçebiliyordum. Ne de olsa dört beş aydır bu hendekten geçiyordum. Kesinlikle doğru atlayışı yapacaktım. Ve işte karşı taraftaydım. Yeniden doğruldum ve karların içinde debelenerek eve varabildim. Anahtarı tutamazdım. Zili çalamazdım. Denemedim bile. Çünkü Parmaklarım uyuşmuştu. Ayaklarımın tabanıyla olanca gücümle kapıya vurdum. Kapı açılınca çizmelerimi çıkarmadan eve girdim. Arkadaşım ellerimi ovdu karla. İçeride ki sıcaklığın etkisiyle ovdukça yanıyordu ellerim.

Bir yarım saat sonra rahatlamıştım. Konuşmadım bir süre. Arkadaşım garip bir hüzünle bakıyordu gözbebeklerime. Sonra ağlama krizi tuttu. Kim bilir belki de yaşamanın verdiği mutluluk gözyaşlarıydı gözlerimden akan sıcak damlalar.

Şimdi sorduğunuzu duyar gibiyim “neden eve kadar götürmesine izin vermediniz o adamın”
Aile öğretisi... Tanımadığın kişilerin aracına binme. Tek başına taksiye binme gibi öğütler. Ya da korunma içgüdüsü… Bu öğretiler ve korunma içgüdüsü, tehlike düşünceleri… Evimi kimsenin bilmesini istememek. İşte bütün bunlar öyle çok yerleşmiş ki içime o gün bunun ayırımını yapamamışım. Ölüme direnirken bir taraftan da ölüme davetiye çıkarmışım. Hem de kaç kez. Sanırım ölüm o gün meşguldü, beni almak için uğraşmadı.


Şimdi düşünüyorum da gülümsüyorum tüm bu olanlara, kendime, kendi davranışlarıma…
Evimi öğrenmesin diye eve kadar götürmesine izin vermediğim kişi eminim ki evimi, çalıştığım okulu ve adımı biliyordu. Ama o zaman bunu düşünememiştim.

Bu gün bunları yazarken beni ölümden korumaya çalışan sevgili öğrencilerime, köydeki kadınlara ve beni kurtaran, adını unuttuğum adama sonsuz teşekkürlerimi sunarım.










gülsüm öztomurcuk

18 ocak 2013/00.23 manavgat






Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Kendime mektuplar(vııı) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kendime mektuplar(vııı) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kendime mektuplar(VIII) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
ironi
ironi, @ersinbasegmez
21.1.2014 14:42:53
cümleler

filizlenmeye başlamış

yazar

betimlemelerde hızla yol alıyor

konu

çok içseldi

anlatılanların

merkezine yolculuk yapmak keyifliydi

tebriklerimle yeşil düş'lü şairim
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL