10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
851
Okunma


Fadime’ye çarşıya giderken rastladım.Hava oldukça soğuktu. Merhabama selâmünaleyküm
diyerek karşılık verdi.
"Nerden böyle?
"Kendime bir kazak alacaktım. Beğenmedim. Hepsi boncuklu, cıncıklı. Sade, istediğim gibi
bir şey bulamadım."
" Pazara baksana. Her türlü kazak var."
"Oraya da gidemiyorum.Torunlar var. Annesi yetişemiyor. Biliyorsun ikisi ikiz. Bir de kızımız
var."
"Ya Nazik sana bir etek diktirecektim. Bir etek dikmiştin onu hâlâ severek giyerim. Dividin
kumaşlarım var. Geline vermiştim, beğenmemiş, eve taşınırken bana verdi. Sen dikin de
giy diye. O kumaşları bana şöyle güzelce, dört parça mı olur altı parça mı olur bi dikiver."
"Valla dikerdim dikmesine ama, ben artık başkasına dikiş dikmiyorum. Hem makinam da bozuk. Annemde dikmem gerekecek. O da makina olan odanın kaloriferini yakmıyor."
" O zaman sen kes, ben dikerim. Benim makinam var.
" Tamam o zaman. Yarın ikindiden sonra annemgile gel. Orda keseriz eteğini."
Fadime astım hastasıydı. Benim ev ona yüksek geleceği, çıkmakta zorlanacağı için anneme
çağırdım Fadime ablayı. Tamam, görüşürüz diyerek soğuktan üşümüş ağzını, burnunu
tutarak uzaklaştı.
Fadime abla ertesi gün annemgile gelmiş daha ben gitmemişken. Beni telefonla aramışlar
ama ulaşamamşlar. Telefonum kilitlenmiş o ara. Ona ben olmazsam kardeşimin de, eteğini
biçebileceğini söylemiştim. Kardeşim biçmemiş. Ben kesmem. Bana Ankara’da da getirirdi
komşular dedi. Neme gerek, olur olmaz, onlarla mı uğraşacağım. Nedense ben hiç bilmem, yapmam, yapamam demeden kimseyi kırmadım. Elimden geldiğince. Bana bir
iş yaptırmak için gelenleri geri çevirmedim.
Fadime abla dün hava kararmak üzereyken geldi annemgile. Kumaşlarını annemin evinde
bırakmış. Geç vakit olduğu için hemen kes te gideyim dedi. Nazife dün kesivermedi. Ben
bilemem dedi.
Bu kadar uzun yazarak bir giriş yapmama gerek var mıydı bilmiyorum.Fadime’nin kumaşını
keserken konuştuklarımızdı önemli olan. Kardeşimin, Fadime ablanın ve benim hayatımızda
ortak yönler çokmuş, bunu anladım. Her kendisine bir şeyler diktiğim kadınlar gibi o da
hayat öyküsünü anlattı. Birazını biz biliyorduk zaten. Mahallemize gelin gelmişti. Evlendiği
zaman daha on dört yaşındaymış. Yaşam koşullarının evlendiğinde ne kadar zor olduğunu
suyu aşağıdan tulumbadan çektiğini, kocasının eve sadece yatmak için geldiğini, kaynana
güçlüğünü, giyim kuşamını hep eskilerle idare ederek sağladığını. O zamanki yoksulluğu
üzülerek anlattı. Araya annem girdi. Ben de dedi biz ev yaptırırken idare ettim. Annemin
verdiği elbisesini giydim. Soran komşulara vardı da giymiyordum dedim, dedi. Kardeşim de
bu yoksulluk söylemlerine katıldı. O da kaynanasıyla otururken eski eteğini yamayarak giydiğini ve kaynanasının bir ahbabı gelince kendisinden için - işte benim hizmetçim- diye
kadının yanında onu küçük düşürdüğünü söyledi. Ben de evliyken bir yatak çarşafıyla nasıl
idare ettiğimi. Anneme söyleyince annemin, kızım biz çarşafların eskiyen kısımlarını dışa
doğru getirerek dikerdik.Çarşafı ortadan kes, eski bölümü kenara getirerek dik dedi.Annem
olsun bir çarşaf almadı.Oysa istese alabilirdi dedim. Bu arada da benim de hediye gelen bir
basmayı kendime etek dikerek iyice epriyene kadar giydiğimi ve kimsenin beni görmediğini
söyledim.
Çektiğimiz sıkıntılar elbette bu bir etek kesimlik zamana sığmazdı.Birimiz susuyor diğerimiz
başlıyordu, neler çektiğimizi anlatmaya. Sorunlar o kadar çoktu ki. Bugün azalmasına rağmen maddi sıkıntılarımız yine vardı. Ama çalalım, çarpalım, başkasının üç kuruşuna göz
koyalım hiç bir zaman olmadı.
Bunları anlatıp da ayakkabı kutularında dolar saklayanları, demir para kasalarını unutmak mümkün mü? O paralarda yoksulun, işsizin,kısacası halkımızın hakkı var. Hak değil,onların.
Balkonundan boş ayakkabı kutusu sallayan kadının evini arayıp, karakola götürüp sorguya
çekmişler. Sorguya çekilecekler kaça dursunlar. Siz tutuklayın bütün milleti olsun, bitsin.
Sizler pir’ü pak, suçsuzsunuz. Suçlu biziz!
5. 1. 2014 / Nazik Gülünay
Öykümü güne değer gören seçici kurula çok teşekkür ederim.