10
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
2788
Okunma

Bir şehre sonbahar indiğinde başlıyordu tüm hikayeler. Ve sonra uyuyordum. Orada istiridyeler, nehirler, yüzler ve denizler yoktu. Turuncu bir sabahın demirle dövdüğü tarih ve küf kokan bir anıydım sadece. Zırhım en ayıp sevdalarımı örtemeyecek kadar güçsüzdü. Her karar verdiğimde tekrar küçülmeye, yüzünü bizden, sizden ve herkesten saklayan tanrılar somurtarak kalkıyorlardı oturduğumuz sofradan. Eğer ki dedim mezardan yapılmış bir yataktan fırlayarak uyanırsam ve asarsam ceketimi, gömleğimi ve kalbime hiçbir zaman tam oturmayacak aşklarımı bir şiire, belki ancak o zaman yırtılmış bu tarihten af dileyebilecektim. Çünkü bu kent paslanıyordu yavaş yavaş.
Gülüşleri eskimeye yüz tutmuş kaldırımlar yapraklar ile kaplanıyordu. Ve kimsenin tanışmaya yanaşmadığı kendimi alarak ardıma, sudan oyulmuş bir yola koyuldum koltukları su kokan bir otobüs ile. Robotlar, yalnızlar ve katiller sahte bir halayın tüm eksik parçalarını tamamlayacak şekilde barıştan bahsediyorlardı insanlara. Olsa olsa bir alışkanlıktı sadece demokrasinin sandıklarda mahsur kalmışlığı. İyi yolculuklarımı ve iyi bilinen huylarımı da özetleyerek otobüs camının şirin gözüken lekelerine, gözlerimi yeni bir gelin gibi daldırdım mimlenmiş ağıtlara. Gölgemi geride kalanlara bırakmayı unuttuğumu hiç hatırlamadım. Kalbime tam oturmayan aşklarım asıldıkları o şiirde daha da çoğalarak bir memleketin ayaklarına dolanmışlardı. Bitmeliydi bu yolculuk. Çünkü "yeniden boy vermek vardı başaklarda". Kendimi yeniden bölüşmeliydim çocukların kafiyesiz sevinçlerinde. Bitmeliydi bu sudan örülmüş yol. Bitmeliydi kuşların göçü. Bitmeliydi haber bültenleri. Ama şiir bitmemeliydi.
İnançlı bir intihar gibi ışıklar ağır ağır yüzünü göstermeye başladı. Şair bağırdı sonra : "Su Utandı", "Su Utandı"... Yol bile taşıyamamıştı bizim büyük kederimizi. Uyandım bu yolculuktan ve bu yolculuk hayatla kavgalıydı.
Sevgili Cömert Yılmaz ne güzel bağırmış uykusunda olanlara: "SU UTANDI" Her şeyimizi temizleyebileceğimiz sandığımız su bile bu ağır kirden utanmış. Şöyle diyor ilk kitabının ön sözünde : "Herkesin her şeyi bildiği bir ülkede, payıma düşen tek gerçek sadece seni öğrenmek". Ve akşamları eve dönerken topluyor sabahları bankta bıraktığı kimsesizliğini.
Ücretini ödedikten sonra içeriğine bakmadan her gün onlarca kişinin kitap basımını yapan yayın evlerine hiç uğramamış bu kitap. Emeğin kokusu daha bir içten hissediliyor bu yüzden.Toplam 110 sayfa olan kitabın 103 sayfası tamamen şiire ayrılmış. Sayfa şablonları sadeliğinin yanı sıra hoş görüntüsü ile de dikkat çekmeyi başarıyor. Kitabın editörlüğünü üstlenen Ahmet Eroğlu iyi bir iş çıkarmış. Arka kapak kitaba ismini veren Su Utandı şiirine ayrılmış. Kitabın ilk sayfası editörlüğü de üstlenen Ahmet Eroğlu’nun etkili kapak tasarımının siyah beyaz bir kopyasını barındırıyor. İkinci sayfa da kitap ve basım bilgileri, üçüncü sayfa da ise Vefa başlığı ile şairin; Rezber Camer ve Ahmet Eroğlu’na teşekkür notunu buluyoruz. Beş ve altıncı sayfalar oldukça beğeni kazanacak bir ön söz ile devam ediyor. Başka şiir kitaplarından alıştığımız şekilde bu kitapta şairin herhangi bir biyografisine rast gelmiyoruz. Çünkü geriye kalan 103 sayfa da tamamen Cömert Yılmaz’ın hayatını bulacaksınız. Her zaman dediğim gibi insanlar şiir yazar, şairler ise hayatını...
İlk kitabı ile oldukça çok beğenimi kazanan bir işe imzasını atmış Cömert Yılmaz. Şiirlerin kısırlık yaşadığı ve şiir kitaplarının unutulmaya yüz tuttuğu bu dönemde büyük bir cesaret ile kitabını çıkarttığı için Usta’yı kutluyor. Kitabın hak ettiği şekilde başarılı olmasını diliyorum.
Irmak Eriş