23
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3307
Okunma


Birçok kişi yazdıklarımıza “emeklilik sendromu” Türkçe deyimi ile “hastalık tablosu” dese de ben katılmıyorum! Günümüzde hızla yayılan internet çılgınlığı, kimimizi kumarbaz, kimimizi oyunlara bağımlı, kimimizi de şair, yazar yapmıştır.
Her ne kadar şair yazar olamasak da bizlerin son şıkta yer almasına öyle çok seviniyorum ki, bunu kelimelerle telaffuz etmeye gücüm yetmez. Hiç olmazsa bizden sonrakilere bir şeyler bırakma, boş vakitlerimizi daha verimli geçirme çabasındayız.
Bizim diğerlerine göre şanslı oluşumuz, Edebiyat Defteri gibi değerli bir siteyle karşılaşmamızdan kaynaklanıyor. Bu siteye geldiğim ilk günden beri duruşu, davranışları ve yazıları ile babayiğit biri olarak tanıdığım kişi de, Tacettin YILDIRIM’dır.
Onu hepiniz tanıyorsunuz aslında. O bizim ağabeyimiz, komutanımız, arkadaşımız, kısacası, dostumuzdur. Hepimiz gibi onun da emekleme dönemlerini çok iyi hatırlıyorum. Emekleme dönemimiz uzun sürse de, o, yürümek için bütün gücü ile çırpındı, didindi. Buna yakinen şahidim. Aldığımız eleştirileri velinimet sayanlardandık. Bu şekilde patikadan yola, yoldan anayola çıkacağımızı biliyorduk. Benim gözümde Komutan, anayola çıkanlardandır.
Yazmış olduğu bu kitap, okullarda mutlaka okutulmalı, genç nesil, kendinden önceki kuşakların neler çektiğini, arkadaşı için, vatan için canı gönülden çırpınanları kaynağından öğrenmeli.
Evet, bu kitabın adı; Kefensiz Hayatlar…
Kitap, kd yayınlarından çıktı. 144 sayfa, 38 öyküden oluşuyor.
Öykülerin hemen hemen hepsinin yaşanmış olması, insanı kitaba bağlıyor. Tacettin Ağabeyimizin akıcı üslubuna zaten bir sözüm yok. Kitabı okurken, sanki yazarı karşınızda oturmuş, yaşadıklarını, yaşarken hissettiklerini, acısı ve tatlısı ile anlatıyor. İnsan dudağında bir tebessümle başladığı öyküyü, gözünde iki damla yaşla bitiriyor.
Yine bu Edebiyat Defteri Sitesi’nden tanıdığım Gökhan Kavcı Beyin önsözünü görmezden gelemeyeceğim. Yazımın başında da demiştim; bizler böyle bir sitede buluşup tanışmakla şanslı kişilerdendik. Birbirimizi sahiplendik. Merdiveni tırmanmaya çalışan, tırmanışta yorulan dostlarımıza koltuk değneği olmak bizler için hep gurur oldu, olacak da. Önsözün başındaki söz, kitabın özeti gibiydi. Gökhan Beye, kitapta emeği geçen herkese ve en çokta sevgili Komutanım, değerli ağabeyim Tacettin Yıldırım’a içtenlikle teşekkür ederim. Türk Edebiyatına böyle bir eser bıraktığı için.
“Eski günlerin hayali gözlerde tüllenince gönüllerde bir hüzün yaşanır.” Diye başlayan önsözü çok sevdim.
Bir solukta okuduğum kitabın, iki öyküsünden alıntı yaptım. Hepsi birbirinden güzel aslında.
“Bazı kişilerde olumsuz hareketler, ömür boyu sürer gider. Bu tipler, her zaman kendilerini dev aynasında görür. Hiç değişmez. Değişmekte istemezler.
Doğru bildiği yanlışlarla yaşayıp, pimi çekilmiş her an patlamaya hazır el bombası gibidirler. Bu güç safhada bunu alışkanlık haline getiren kişilerde davranış bozuklukları başlar. Hasta ruhlar artık sahnededir.
“Bu dağları ben yarattım”…
“Vay be ben neymişim”…
“En doğru benim yaptığımdır.
Korku salıp disiplini muhafaza ediyorum, zihniyeti diğer amirler tarafından da görmemezlik ve örtbas edilme durumunda kalınca, bu mukaddes ocak yara alır. Taşıdığı üniforma kirlenir.
Dayak onur kıran bir davranıştır.
Yüzlerce kişinin önünde tokatlanmayı hazmetmek her kişinin kaldıracağı bir durum değildir. Döven havalarda dövülen yerin dibinde.
Küfür zayıf kişilerin en sık başvurduğu bir olgudur.
Küfür eden egosunu tatmin eder. Küfür yiyenin, gururu incinir, yıkılır, tahrik olur.”
“Bah işda, aynı kövün uşşaklariyiz.bereber doğmişah,bereber büyümüşah, gan gardeşi olmişah, bereber aylayıp bereber gülmişah, eksere bereber gelip bereber tüfeng taçmişah.o, yareli, men eyiyem, onin de gani gırmizi menim de gırmızı. Ne demeh tutmiir? Aha burasi menim ganima tokinir komitanım, ganima!”
Kitabın tamamı çok güzel, ibretlik yaşanmış hayat hikâyeleriyle dolu. Mutlaka okunmalı.
Emine UYSAL/01.07.2013