7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2798
Okunma


BİR YOSMADIR , GÜÇ
O hiç unutamadığım Cumartesi günü , Fenerbahçe – Beşiktaş , Derbi maçı vardı, İnönü Stadında. Bir önce ki maçta çıkan olaylara bakılırsa , bu maçın da olaylara gebe olduğu gözlerden kaçmıyordu.
1981 Yılında yeni geldiğim Sultanahmet İnzibat ve Trafik Taburunda 2 nci bölük komutanıyım. Tatil günleri, nöbetçi heyetinin dışında ( Hazır Kıta) görevi diye , yirmi dört saat tetikte bekleyen bir bölük askerle birlikte , o Cumartesi sabahı da, görevimin başındayım. Reo lar ve en önde benim Jeep’im yola dizilmiş , iki yüz tam teçhizatlı er hazır bekliyor. Her hangi bir olaya, yıldırım müdahale ekibi olarak. O günün konusu ise maç. Mutlaka bir şeyler olacak diye, tedirginiz.
Trafik Taburunun yeri , Topkapı Sarayının deniz tarafında ki eski saray binalarının birinde. Eski Gülhane Hastanesi , sonra da N. B. C Okulu olarak hizmet vermiş. Hayatımda görmediğim kedi büyüklüğündeki fareler , ortalıkta cirit atıyor. Kediler, korkudan bacaklarımızın arasına saklanmakta.
Kamelya da oturup , bir yanımda polis telsizi , öbür tarafta inzibat telsizi , sürekli dinlemedeyim. Hazır kıta , gruplar halinde yemeğini bitirmiş dinlenme durumunda. Polis telsizinde bir hareketlenme var. Ambulans ve takviye istekleri , İnönü Stadı civarında önemli olaylara işaret ediyor.
Telsiz birden çıldırıyor. Çok sayıda yaralı var. Polis su sıkarak ve c, op kullanarak kavgayı önlemeye çalışıyor. Polisten de yaralananlar olduğunu duyuyorum.
Hemen toplan manasına gelen üç kısa düdük ile erlerimi kaldırıp ,
“Araç başına, araç bin , araç çalıştır” komutlarını veriyorum.
Kulağım inzibat telsizinde , benim kot ismim Kaplan 2 . Evet beklediğim ses telsizin öbür ucunda . Merkez Komutanı General Naci Şekerefeli :
“ Koru ,Kaplan 2 . Koru, Kaplan 2 “
“Kaplan 2 dinlemede”
“Açık tribünde, iki takımın taraftarları arasında , çok büyük bir arbede var. Polis yetersiz kalıyor. Yüz kadar polis kuşatılmış durumda. Hazır kıta ile derhal intikal edin “
Konuşma sürerken, kıdemli takım komutanına işaretle ileri emrini vermiştim bile. Polisten Sultanahmet- Dolmabahçe yolunu açmasını isteyip arkadan Jeep’le yola çıkıyorum. Şekerefeli sporsever bir insandı. Önemli maçları kaçırmaz, maç sonrası hararetli tartışmalara katılır, yorumlar yapardı. Toplumsal olaylara askeri karıştırmayı hiç arzu etmeyen yapısına bakılırsa , bu sefer durum onu da oldukça ürkütmüş gibiydi.
“Askerde mermi var mı? Aman çocuklar , kötü bir şey olmasın. Eminim erlerine çok hakimsindir . Ama yine de dikkatli ol. Tahriklere kapılmayın . Açık tribünün ortasına, yarma harekatı planlayabilirsin. Sakın silah patlamasın. Sana güveniyorum.”
Yarma hareketi dipçik ve süngü ile olur .Böyle bir hareketin karşılık görmemesi imkansız. Üstelik bu durumda, kontrol hiçbir zaman bende olamaz. Ulu Tanrım , bize yardım et.
Daha önce Denizli’ de birlikte olduğum komutanım, çok telaşlı. Ama onu hiçbir olay boşuna telaşlandıramaz. Çok dikkatli olmalıyım. Ya erlerimden biri yaralanırsa , ya diğeri bunu görüp, galeyana gelirse , ya bir silah patlar , bir vatandaşıma en ufak bir şey olursa. Allah korusun , Allah korusun.
Toplum psikolojisini düşünüyorum. Asla toplumu tahrik etmemek gerek. O grubun içinden, ismini sorduğunuzda , kızarıp söylemeye utanan biri, birden bir dev , birden bir serdengeçti veya gözü kara bir fedai kesilebilir. O artık kendisi değildir.
Karıştırıcıları, bizden olmayanları da hesaba katmalıyım. İki yüz askerim var. ( Aslında iki yüz hergele , yaramaz çocuk. Ana , baba lafı bile dinlemeyen, kanı deli, gönlü hovarda, aklı başka yerde , zor zapt edilen, gözü kara kuzular)
Bir takımla yarmayı başlatıp, diğer iki takımı yanlara doğru genişletmeli ve dördüncü takımı ihtiyatta tutmalıyım. Tüfeklerde mermi olmaması gerekiyor .Topluca havaya tetik düşürtüyorum.
Yol açık ve önümüzde siren çalarak bize kılavuzluk yapan polis otosu süratle konvoyu olay yerine getiriyor. Ana kapı önüne geldiğimizde yaralıları ambulanslara taşıyan sağlık ekiplerini görüyor ve doktorlardan içerinin durumu hakkında bilgi alıyorum. Kapı etraflarında yığılmış gruplar varmış. Zor bir görev ama ben çok daha zorlarını da görmüştün. Şekerefeli Paşa,
“Yüzbaşım , hareket ettiniz mi? Çabuk olun” diyor.
”Kapıdayım komutanım. İçeri giriyorum” Şaşırıyor, bu kadar hızlı beklemiyordu sanırım.
“Aman Yüzbaşım, çok dikkatli olun”
İşte o saniyede, takım komutanlarıma verdiğim emri değiştiriyorum. Bu vatandaş , bu halk , bu stat benim . Bu toprak, içinde ki otlar, solucanlar bile benim. Bu asker , bu polis ve ben onların kardeşi ağabeyi, babası, amcasıyız. Aman dileyen düşmanına bile kılıç kaldıramayan , öz Selçuklu Türkü’nün, kendi milletinden biraz galeyana gelene zor kullanması, ona düşman gibi davranması mümkün olabilir mi? Kafamı işleterek bir ikna yolu bulmalıyım
İlk komutumu megafonla verdiğim zaman herkes şaşırıyor.
“Yürüyüş kolunda toplan . Marş marş “.
İki yüz asker yürüyüş kolunda ve ilerleme istikametimiz stadın içi. O zamanlar çok sevdiğim bir marş var. “ İstiklal Savaşı Gençleri” marşı.
Şöyle kılık kıyafeti biraz düzeltip, sanki bir tören geçidine gidiyor gibi yürüyüş emrini veriyorum.
“Rahat, hazır ol. Tüfek omuza. İstiklal Savaşı Marşı ile , uygun adım marş”
istiklal savasi gencleriyiz biz
tarihe koc turkler diye san verdik
yurdumuz azizdir cignetmeyiz biz
ugruna bu kadar kahraman verdik
haykirdi yilmaz turkler
diye patlayan toplar
sahit o gunler
kilictan kinina suzulen kanlar
istiklal savasi tipide karda
kartallara vardik sarp kayalarda
kutahya onunde dumlupinarda
ulu gazimize imtihan verdik
haykirdi yilmaz turkler
diye patlayan toplar
sahit o gunler
kilictan kinina suzulen kanlar
murat daglarindan indik asagi
karside gorundu gediz irmagi
izmire cekildi turkun bayragi
yeniden vatana biz vatan dedik.
Çift kanatlı kapı işaretimle açılıyor. En önde ben varım. Sahanın etrafını dönen yolda, marş söyleyerek ilerleyen 200 Mehmetçik, gür ve çok yüksek sesle tekrarladıkları nakaratlarla ortalığı inletiyor. Tam arkamda bölük flamasını taşıyan 195 cm boyunda bir aslan yavrusu var. Açık tribünde kavganın kesilmeye başladığını , seyircilerin şaşkın bir suskunluk içine girdiklerini görüyorum. Etrafı sarılan polisler, kayarak kurtuluyorlar. Açık tribünün ortalarına yaklaştığımızda ;
“Dikkat sağda taraftarlar” (Hayatımda böyle bir komut duymamıştım. Oluyormuş)
Bütün bölük tören adımına geçiyoruz. Ben selam vererek , arkamdaki flama da yere paralel uzatılıp , taşıyan çocuk ve bütün bölük kaz adımına geçince , korkunç bir alkış kopuyor. Sanki Alay Sancağı geçiyormuşçasına, bütün polisler ve seyirciler selama durmuş vaziyette.
Bu alkış ve yürekten tezahürat ,erlerime daha bir şevk veriyor. Artık dizler neredeyse göbeğe kadar çekilmekte ve ayaklar aynı anda yola 200 Mehmet’ in sertliği ile inmekte . Flamacı o kadar geriye yatarak diz çekiyor ki, oğlan neredeyse geriye düşecek. Kapalı tribüne yaklaştığımızda , General Naci Şekerefeli ’yi ayağa kalkmış bizi izlerken görüyorum. İkinci komutu bu sefer daha da gür bir sesle patlatıyorum.
“Dikkaaaat, Komutan sağda”
O ve yanında ki birkaç subay, emniyet müdürleri selam duruyor. Sonradan, onun gözlerinden ,selam verirken, yaşlar aktığını bir gazeteci dostum söylüyor.
Tüfekli hareketlere geçiyoruz. Silahların yere vuran dipçiklerinden ne hoş bir ses çıkmakta. Koca tüfekleri , ellerinde kürdan gibi oynatıyorlar. Turu tamamlayıp büyük kapıdan dışarı çıkıyoruz. Kuleli Askeri Lisesinde iken ,19 Mayıs gösterileri için bu kapıdan iki kez daha geçtiğimi hatırlıyorum Ama bu çıkışım en mutlu olanı.
“Araç başına, araç bin, istikamet Trafik Taburu”
İşte bu kadar. Kavga bitmiş, polisler çekilmişler, bütün stat “En büyük asker bizim asker” sloganı ile inliyor. Yüzümde başarmış olmanın , kazanmanın , vatandaşımı mutlu etmenin dayanılmaz hafifliği var. Gülmek , sırıtmak istiyorum.
Telsizde Naci Paşam var.
“Gözlerinden öperim . Çok teşekkür ediyorum. Kavga bitti. Maç tekrar başlayacak. Teşekkür ederim”
Takım komutanlarımı çay içmeye çağırıyorum Soruyorlar bana , “Komutanım biz ne yapmaya gittik? Bu yürüyüş nereden geldi aklınıza ?”
“Bakın çocuklar, amacımız o kavgayı ayırmak değil miydi? Biz de onu yaptık zaten. Tek bir erin burnu kanamadı, tek bir vatandaşımız bizden dolayı zarar görmedi. Askere olan saygı ve sevgiyi azaltacak bir şey yapmadık. Üstelik onlara milli duygularımızı kabartan bir marş dinleterek , top için fanatik bir kavgaya değmeyeceğini gösterdik. Bazen küçük bir rica, küçük bir özür, büyük olayların gelişini önler”
O sene ,kontrolümde olan Cerrahpaşa Hastanesi’nin , yemek boykotuna personel ile birlikte katılarak, gerçekten kalitesiz olan yemekleri daha güzel hale getirdik. Hastane karakolunda ki, ikisi bayan on iki polisle birlikte. Deli kanlı genç insanın kanındaki deliliği , öne çıkartmak, onu delirtmek de neyin nesi ki?
Her idareci, serin kanlı, sevecen ve sevgi dolu olmalı. Hata varsa düzeltilebilir .Kırılan onarılır. Ama düşmanca tavırlar , düşmanlık ve öfke doğurur. Her zaman büyüklük devlette, devlet anada olmalı. O ana , şefkatini yavrularına her daim göstermeli ve gözyaşı döktürtmemelidir. Hata yaptıysa özür dilemek bile, onu asla küçültmez. Devlet de onun idarecileri de bizim insanımızdır. Bizler de onların hür , demokratik , hukuka saygılı , yanlışı gören,düzeltilmesi için haklarını çekinmeden kullanabilen vatandaşlarıyız.
Sivri sinek saz..
“Sultanahmet köftesi yiyenler? Yarım ekmek içi. Acılı?
E.Yaşar Ovalı 05. 06. 2013