3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
808
Okunma
“Barış ve Demokrasi konusunda, halkımızı aydınlatmak istiyoruz.”
Böyle diyerek yola çıktılar görünürde. Önceliği cımbızla çekmiş gibi Çorum’a verdiler. Daha geçmişin yaraları kabuk tutmamışken, kaşıyıp tekrar kanatmaktı asıl istekleri. Oynanan oyunu “tarih tekerrürden ibarettir” sözüne istinaden yeniden sahneye koymaktı amaçları.
Fakat “ibret alınsa idi tekerrür mü ederdi?” sözünü görmezden gelmişlerdi. Herkesi de kendileri gibi bildiklerinden! Çorumluları da ibret almamışlardır diye düşünmekteydiler. “İnsan beşer, bir gün şaşar” sözü tam da bunlara cuk diye oturuverdi.
Geçmişten ibret alıp ders çıkartan Çorum halkı aynı filmin tekrarlanmasına müsaade etmedi. Söz konusu milletin huzuru olunca hiçbir kuruluş maddiyatı göremezdi ve öylede oldu. Ancak Çorumlunun misafirperverliğine de gölge düşmemesi gerekiyordu, düşmedi de.
Hem yakınlıkduyar vatandaşların güllerle karşılaması, hem Valiliğin milletvekili olmaları hasebiyle devlet büyüklüğüne yaraşır karşılaması ve Ulu hünkârın adını alan vakfın ‘kim olursa olsun sonuçta misafirdir’ anlayışı ile kapısını açması ile sözde “Barış ve Demokrasi istiyoruz” diyenleri hem şaşırttı ve hem de cesaretlendirdi, ümitlendirdi.
Bu ümit ve cesaret ile Karadeniz turuna daha bir istekli çıktılar. Zannettiler ki her gittikleri yerde Çorumdaki gibi karşılanacaklar…
“30 yıldan beri 30 bin insanımızın ölümüne, devletimizi de 300 milyar dolar yüke” yüklenmesine sebep olanlar, birilerinin çıkıp “hangi barış, hangi demokrasi?” diye sormayacağını zannettiler.
“Rüzgâr eken fırtına biçer!” sözü bunlar için bir anlam ifade etmiyor olmalıydı ki; Karadeniz’in çırpınışını sanki doğal bir halmiş gibi algılandı.
Karadeniz kabardı, coştu ve bu milleti bilmez sözde barış ve demokrasi havarilerine; “Hangi barış, hangi demokrasi? Askerimizi, polisimizi, çoluğumuzu çocuğumuzu hatta ahırdaki hayvanlarımızı bile vurup kıranlar, iç barışımızın ve demokrasimizin kanlı katilleri, Türk’e, Türkiye’ye, Türk Bayrağına, vatan bütünlüğümüze…anlatılmaz bir düşmanlık içinde olan bunlar mı barış ve demokrasi istiyorlar?” diye haykırdılar yüzlerine.
Bu haykırış kendilerine getirdi sözde barış ve demokrasi isteyenleri. Karadeniz turunu yarıda kesmek zorunda kaldılar.
Bir kez daha görüldü ki “her kuşun eti yenmezmiş.”
Bu olaylar karşısında sorumluluk bilinci ile ben ne düşünüyorum, nasıl anlatabilirim diye kafa yorarken veciz bir söz geldi aklıma. “Hepimiz Çorumluyuk, birbirimizden sorumluyuk.”
Madem “birbirimizden sorumluyuk” o halde bu olayları görüp bilenler dışında bilmeyenlere de bir şeyler söylemem gerekir diye dedim ki:
DUYDA İNANMA
“Sebep yokken(!) düşman olduk”
Derlerse; duyda, inanma
“Yaptık ama pişman olduk”
Derlerse; duyda, inanma
“Ayırmayıp küçük, büyük
Vurduğumuz oldu Hüyük
Bunca vebal bize de yük”
Derlerse; duyda, inanma
“İstemeden dağa çıktık
Yık dediler bizde yıktık
Böyle yaşamaktan bıktık”
Derlerse; duyda, inanma
“Bahar gelsin bitsin şu kış
Terse dönsün dağa çıkış
Barışa tutalım alkış”
Derlerse; duyda, inanma
“Sizleri kardeşçe(!) sevdik,
Sevdik ki; Çorum’a geldik
Halil’i de bizden bildik…”
Derlerse; duyda, inanma
HALİL MANUŞ
23/02/2013 11:20