5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
6239
Okunma

3 Aralık dünya sakatlar günüydü
Resmi verilere göre Türkiye nüfusunun azımsanmayacak bir kısmı engellilerden oluşuyor.
8 milyon civarında engellisi olan bir toplumun gündeminde yer almayan, maalesef gündem dışı kalmış bir konu bu.
Herkes bedenen de fikren de tamamen sağlam olmayı ister. Evladının doğumunu bekleyen ana-babalara sorulduğunda “ Çocuğunuzun kız mı, yoksa erkek mi olmasını istersiniz? ” sorusuna verilen ortak cevap hep şu olmuştur: “Eli, ayağı, tüm azaları sağlam olsun da kız erkek farketmez, hayırlı bir evlat olsun”
İnşallah cümlemizin evlatları hayırlı olur.
Yüce Yaradan bir çoğumuza düşünebilmek, yürüyebilmek, işitebilmek, görebilmek, dokunabilmek, tutabilmek, konuşabilmek vs gibi nimetleri doğarken eksiksiz vermiş. Bazı nimetleri kimimizden doğarken, bazılarını ise ilerleyen yaşlarda değişik sebepler ve şekillerde almış. Mutlaka her felaket ve musibette bilemediğimiz, anlayamadığımız gizli bir hikmet vardır. Yaradan, belki kullarına baki bir makam kazandırmak için de böyle irade etmiş olabilir. Çünkü her şey Halık’ ındır. Her şey O’ nun bilgisi dairesinde gerçekleşiyor. Bunun idrak edip, engellilik konusuna böyle bakmak gerekir.
Meseleye sosyolojik olarak bakarsak, özürlüler toplumun turnosol kağıdıdır. Özürlü insanlarının sosyal hayattaki yerine bakıldığında, bir toplumun nasıl olduğu anlaşılabilir. Aslında her konuda batıdan örnek verilmesini doğru bulmuyor olmama rağmen, batının özürlülerle ilgili düzenlemeleri ve hassasiyeti takdire şayandır. Bilindiği gibi turnosol kağıdı kimyasal maddelerin şekline göre renk alır. Toplumumuzun hali ortada, turnosol kağıdını iyiye boyamıyorlar. Toplum özürlü insanlara şaşı gözle bakıyor, onların dertleri, kederleri, hayat mücadeleleri ve günlük hayatta karşılaştıkları sorunları kimsecikleri ilgilendirmiyor.
Hatta özürlü çocuğu olan bazı aileler bunu utanç vesilesi görüp, çocuğunu toplumdan, eş, dost ve arkadaş çevrelerinden saklama yoluna gidiyorlar. Üniversitelerde akademik kariyerlerin zirvesinde olup da özürlü çocuğunu evlerinden hiç çıkarmayan babalar bile toplumda mevcut. Oysa ki ne özürlünün ne de ailesinin bu durumdan sıkılmaya ve toplumdan kendini tecrit etmesine gerek yoktur. Zira Allah fani dünya hayatında hepimize gayr-i iradi bir rol biçmiştir. Herkes rolünü oynamaktadır. Bu açıdan bakıldığında özürlü insan da onu yakınında ve hatta uzağında bulunan insanlar da kademe kademe Allah katında büyük imtihana tabi tutulmuştur.
Evet sevgili dostlar, hiç hesapta yokken önümüze ansızın, belki de birkaç dakikalığına yardıma muhtaç birisinin çıktığında, farkında olmadan ne büyük bir sınava tabi tutulduğumuzu hiç düşündük mü? Demek oluyor ki bu konu sadece kanun ve yasa meselesi değil. Konu toplumun basireti, izanı ve yaşayış şekli, dolayısıyla imanıyla yakından ilişkilidir.
AB` ye giriş sürecinde olan ülkemizin özürlüler alanında da Avrupa standartlarını yakalayabilmesi en büyük dileğimizdir. Özürlülere yönelik hizmet çalışmalarının henüz başlangıcında olduğumuzu biliyorum. Ancak yoğun bir çaba göstererek daha çok mesafe alabiliriz
İsterseniz siz de şimdi bir empati yapınız. Sizin ulaştığınız ama özürlü bir insanın asla ulaşamayacağı bir dünyaya hayalen bir yolculuk yapınız. Kendinizi bir an için onların yerine koyunuz. O zaman onların ne kadar uzağında olduğumuzu yakinen anlarsınız.
Gazi Hüseyin KILBAŞ