12
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1670
Okunma


KIRMIZI AYAKKABILAR..
Akşam üstü başladı kar...lapa, lapa.. Öyle güzel yağıyor ki.. Işığı kapatıp penceremin önünde yağan karı seyretmeye başladım..
Hüznün doruğuna ulaştırır kar yağışları..Geçmişe götürür beni. Yıllar öncesi küçük kızımı kucağıma alıp camın önünde, yolumuzun karşısındaki elektrik lambasının ışığında yağan karı izlerdik beraber. Ben yağan karları kanatsız kelebek diye ona yuttururdum. Oda başını omzuma yaslar, merakla tutalım der pencereyi açıp avucuna bir iki tanesini denk getirirdim.. Kızımın eline konan karlar hemen erirdi. O elinde eriyen karlara bir anlam veremeyip yüzüme bakar “baba yok” hani derdi. Bu izahsız soruya hiç tatmin edici bir cevap verememiştim. Ardından bir sürü yalanları sıralar onun kelebek karlarını yüreğinde ısıtırdım..Bazen kucağımda uyur kalır kımıldattığımda “Bak şunun kanadı var baba” diye sayıklardı.. Ben kanatsız kelebekleri her kış seyretmiştim küçük kızımla.
Bana düşman olan sevdam yine boğdu beni.. Kendi kendime o günleri anarken; Bir adı yok çektiğim çilelerimin diye iç geçiriyorum. O günlerden kalan hatırladıklarım kırıp düşürüyor kanadımı yanıma. Penceremi açtım yakaladığım bir kaç kar tanesini elime dokundurdum. Sonra bıraktım kendimi sobanın üzerindeki güğümde hafif, hafif cızıldayan su sesine.....
Evimi baba evinden ayırdığımız seneler bizim en zor yıllarımız olmuştu.. İstasyon şefi Kaplan Bey in mezata çıkardığı birkaç parça eşyası ile ev olmuştuk..Kırmızı koltuklar.. Belki evimizde olan bu kırmızı renkten mi nedir; kızımın ilk renk algılaması bu tarzda olmuş kırmızı renk tonunu onu daha çok sevmişti.. Elektrik Etüt Dairesinin kömür deposunda çöpe dökülmek üzere atılar birkaç traktör toz kömürü elemiş kışı çıkartacak kadar kömür yapmıştım kendime.. Zor günlerdi kendi kendimize yettiğimiz zor olan günler. Zor kıştı, en zorlandığım kış.
O gün sabah yine kar yağmaya başlamıştı. Bu sefer gündüz gözü seyrediyorduk kar yağışını kızım ile . Öğretmen olan yan komşumuz kızım ile aynı yaşta olan oğluna kırmızı botlarını giydirmiş, yağan taze karların üzerinde gezdiriyordu. Karlar üzerinde yürüyen çocuğu görüp o güne kadar hep verdiğimiz ile yetinen kızım ilk defa boynuma sarılıp “ Baba bana da kırmızı bot alsana” demişti. İlk defa kızım benden bir şey istemişti..O gün ayakkabı satan bütün dükkanları gezmiştim. Ama kırmızı bot bulamamıştım. İçimdeki eziklikten ancak o uyuduktan sonra eve gelebilmiştim.
Annesi çaresizliğimi anlamış olacak ki sabaha kadar uyumadan kırmızı hırkasından arta kalan orlon ipten bir çift çorap örerek kendisini böylece kandıra bilmişti.
Sabah uyandığında kırmızı çorapları ile kara bastırmıştım onu. İlkten çok sevinmiş sonra ayak izlerinin çıkmadığını görüp bir süre sonra vazgeçmişti.. Oysa ne kadar görmek istiyordu karda ayak izlerini. Bir çocuğun ilk defa ayak izlerini görmesi ne kadar önemliydi. Bütün çocuklar ilk kar yağdığı zaman hep ayak izlerini bırakmak istemezler miydi?
Çorapla kara bastırdığım için ayakları ıslandığından o akşam ateşlenmiş bizi bayağı korkutmuştu.. Ertesi günü ayağına göre bulduğum beyaz naylon çizmeleri kırmızı yağlı boya ile boyayıp kızımın gönlünü almıştım. Saatlerce ayak izlerini bırakmıştık kar üzerinde...
Her kar yağışında her yıl bu hüznü yaşar kırmızı bir bot alıp bir çocuğa giydiririm bu yüzden...
Botlarını güle, güle giy kızım. Ayak izlerin ilk gün ki gibi hep ayak basılmamış karlar üzerinde kalsın. Saf ve temiz bir şekilde...
FARUK KÜÇÜKTAŞ 2012