19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1748
Okunma
“Her insan doğarken eşit gibi görünse de, doğduğu aileye ve bölgeye göre eşitliği değişir. Kimimize rızkı altın tabakla sunulurken, kimimiz tırnaklarıyla kazıyarak rızkına ulaşır.”
Yukarıda alıntıladığım bölüm, kitabımın önsözündendir. Çünkü ben, bunun böyle olduğunu yaşayarak öğrenenlerdenim.
Nasıl mı? Az sabır gösterirseniz kısacık anlatayım.
İlkokulda, muhtarın kızı Hatice ile yan yana otururduk. Hatice, notlarını iki buçuktan üçe zar zor geçirirken, ben, her sınavda şartlanmış gibi beş alırdım. Almak zorunda hissederdim kendimi. Bunun için çok çalışırdım. Çalıştın da ne oldu? Diye sorarsanız, hiçbir şey olmadı. İlkokulu bitirince, okumak için ağlayıp sızlamam boşunaydı. Ailem beni okutmadı ama muhtarın kızı Hatice, iki, üç ala ala okudu ve öğretmen oldu.
Ailem okutmadı diye hayata küsecek değildim elbet, küsmedim. Kısa yoldan hayata atılıp bulduğum her işte çalışmaya başladım ama nereye kadar? Bu işin sonu nereye varacaktı böyle? Bugün kazanıp bugün yemek bana göre miydi? Değildi. Mademki çalışacaktım, adam gibi bir iş bulup sigortalı çalışmalıydım. Bu gençliğin, bir de yaşlılığı vardı.
Aklımda bu düşüncelerle, üniversiteye hazırlanan öğrenciler gibi ders çalışıp, devletin işçi alımları için açtığı her sınava başvurup katıldım. Heyecanla beklediğim sınav sonuçlarını, sınavı açan kurumların astığı ilanlardan öğrendim. Ne hikmetse girdiğim her sınavı kazandım ama hepsinde de yedekte bekleme zorunluluğu ile karşılaştım. Beni ne zaman çağıracaksınız diye sorduğum her yetkili; gerektiğinde çağıracağız deyip beni başlarından savdılar. Neden diye çok düşündüm. Üzüldüm.
Nedeni gayet açıktı, çünkü hiçbir kurumda benim bir dayım yoktu. Dayısı olan, arabasını dağdan aşırırken, olmayan düz yolda şaşırıyordu. Ben de şaşırdım. Şaşırdım ama ne dağda ne de yolda, ben ne yapacağımı, nasıl iş bulacağımı şaşırdım.
Yine de ümidimi yitirmedim. Şehir kazan ben kepçe iş aradım. Bana önerilen işlerin ücreti, asgari geçimin çok altında ve sigortasızdı. Ama vazgeçmedim. En sonunda bir otelde sigortalı bir iş bulmuştum. Her işin bir zorluğu olduğu gibi, bu işin de vardı; hiç izin kullanmadan çalışacaktım. Gerekçe; otel, yirmi dört saat, yedi gün açıktı ve çalışanı, haftanın her günü işe gelmeliydi. Kabul ettim. Hayatımı kazanıp karnımı doyurmak, çocuklarımı yetiştirip okutmak için çalışmak zorundaydım.
İşimde, beşinci yılımdaydım. TRT nin çekeceği bir filmin, bizim şehrimizde çekileceğini duymuştum. Çok heyecanlandım, sevindim. Hele oyuncularının da bizim otelde kalacaklarını duyunca heyecanım kat kat artmıştı. O, çok sevdiğimiz, yakından bir kez bile göremediğimiz, gözümüzde büyüttüğümüz sanatçılar yanımıza gelecekti. Belki de bizimle sohbet edeceklerdi.
Kırk, elli kişilik ilk oyuncu kafilesi çok geçmeden gelmişti otele. Hepsi de iyi insanlardı. Birçoğu ile fotoğraf çekilip sohbet etme imkânı bulmuştuk.
Aradan on, on beş gün geçmişti ki, akşama doğru bir otobüs dolusu ikinci bir kafile daha gelmişti. Yalnız onlar konaklamayıp, birkaç saat dinlendikten sonra tekrar yola çıkacaklardı. Ben, işimi bitirmiş kapıları kilitliyordum ki, çalıştığım katın holünde bir curcuna, bir kalabalık kimin hangi odaya girdiği belli değildi. O anda kilitlemeye çalıştığım odaya yakından tanıdığım ünlü bir sanatçı (!) beni iterek girmeye çalışıyordu. Onu durdurmak zorunda kalmıştım. Bu odanın onların olmadığını, başka bir misafirimize ait olduğunu nazik bir dille anlatmaya çalıştım ama o çok ünlü sanatçımız beni bir türlü anlamaya, dinlemeye çalışmıyordu.
Elimdeki anahtarı çekerek aldı ve gözlerini gözlerime dikip öfkeyle;
—Sen ırgatsın! Sana ne oluyor? Dedi.
Gözümde büyüttüğüm sanatçının aslında çok da büyük olmadığını o an anlamıştım.
Muhtarın kızının nasıl öğretmen olduğunu, benim neden olamadığımı da.
Aradan yıllar geçtikçe başka birçok şeyi de anladım ama yine de pes etmedim. Çalıştım, çalıştım, çalıştım ve sonunda hafta tatili olan bir iş bulmuştum.
Su gibi akan yıllar, bedenimi yıpratsa da yüreğimi, yüreğimde büyüttüğüm insan sevgisini yıpratamamıştı. Ayırım yapmadan, her sınıftan insanı sevdim, arkadaş edindim, dost edindim. Tek tatil günümde arkadaşlarımla birlikte olmak için insanüstü çaba sarf ettim.
Bedenim ırgat olsa da gönlüm ırgatlığı bir türlü öğrenemedi.
Gönül bu, kimseyi taktığı yok ki, ırgatlığı öğrenir mi dersiniz?
28.12.2012/Emine UYSAL