17
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1445
Okunma


Halam sinirlendiğinde, kapılardan alırdı hırsını. Babaannemin azarı, kalıplaşmış bir cümle olurdu. Soru değil, düpedüz hükümdü:
-Kocamemet damarın tuttu mu yine?
Arkasından gülüşmeler…
Biri öfke duvarını aştı mı, diğeri susmalı. Yoksa, aynı soydan akan kan birikintisinde boğulmak işten değildi hani.
-Alan olmayınca vereni seveyim ben!
Dedemin bu sözü, en büyük azardı işte. Kapıyı çarpandan geçer, çarpmayı düşünenlerin fikrini yalayarak yankılanır dururdu, ahşap duvarlarda… Hem de artan bir tesirle...
Yaş, on bir, on iki. Olsun. Annen on beşinde kucağına almış seni. Senden önce doğup, yaşamayan bir kardeşi de duymuşluğun var. Elini çabuk tutmalısın. Bir, bilemedin iki yılın anca var. Hâlihazırda taliplerin de atların kuyruğunu kesip durmadığına göre, o söz sana da dokunur pekâlâ...
Dedem, “ben o sülaleye biricik bacımı verdim, burnumdan getirdiler; kızımı vermem,” diye diretince, babam, annemi istemeye gelenlerin atlarının, eşeklerinin kuyruklarını kesmede iyice ustalaşmış.
Sevdiğin kıza, yakın köylerden olası taliplilerin ayağı kolay kesilir. Bir iki yol kesme, bir iki har gür, işlem tamam. Olmazsa rüşvet… Başlık parasından sayılır o da. Vakti gelince hesaptan düşerim, demiş olmalı, benim akıllı babam.
Cep telefonları yok ki tehdidini mesajla yayasın. İnternet belki daha hayal bile değil. Cep aynasından yansıtılan güneş ışınlarıyla iletişim çağı daha… "Sende gönlüm var" demek için, kiraz ağacında yakalayacaksın kızı. Aynayı gözüne nişanlayıp, ağaçtan düşürene kadar gözüne ışık vereceksin ki ileti yerine varsın. Dallar neresini çizerse artık. Aşkın nişanesi, yüze gelmiş, baldıra saplanmış, dert mi? Dikeni gül kokar gülün. Aşkın öyle tarif edildiği vakitler işte. Atların, eşeklerin kuyruğuna kadar düşmesinden inatçı dedem sorumlu, babamın suçu yok.
Günübirlik gidip gelinemeyecek kadar uzak yerlerden gelen dünürcülerin, sabah kalktıklarında, bineklerinin kuyruğunu noksan bulunca, kime daha çok kahrettiklerinden emin değilim.
"Kader, kısmetmiş," der, annem. Uzaklardan bir köyden bir genç ile nişanlansalar da düğünden önce delikanlı hayata veda etmiş. Arzuyla Kamber, Leyla ile Mecnun öyküleriyle büyüyen, aşka imanı bütün, aşığa boynu kıldan ince dedem, bu talihsiz ölümü ilahi bir işaret saymış olmalı ki hiç sevmediği sülalenin en haylaz oğluna, diğer bir ifadeyle, tek kız kardeşinin oğluna, biricik kızını vermeye, razı olmuş.
Sonrası, “halanın yazgısı yeğenine” gibi bir öykü...Babaannem ile annemin yaşam öyküleri, ezilmişlik ve yazgıya sorgusuz kabulleriyle, birbirine çok benzer. Benim çizdiğim güzergah ile halamın yolu ne kadar farklıysa, onlarınki o kadar örtüşür. Kader mi, kısmet mi… O konu başka konu ve o azarlar şu an bile beynimde yankılanıp dururken, fikir yürütmek aklımdan geçse de yüreğim elvermiyor; susuyorum.
Oğlum, babasını yine sinirlendiriyor ve baba, tıpkı kendi babasından gördüğü gibi babacanca azarlıyor O’nu:
-Düğüne gitmiyoruz, hadi çabuk ol! Ne yapıyorsun sen, bir saattir odada?
Yangına körükle müdahaleye hiç üşenmez, bu çocuk kimden aldı huyunu bilmem ki… Cevap olarak, odasının açık kapısını hızla kapatıp, devam ediyor ayna karşısında, saçlarına çim adam görüntüsünü verme çabasına.
Duvarlar ahşap değil, ama çocukluğumun konağının duvarları gibi kolaylıkla geçiriyor sesi. Kapının gürültüsünün örtemediği o cümleyi net duyuyorum. Babası da duyuyor. Gözlerinde, “işte, senin yetiştirdiğin çocuk bu kadar olur,” pankartı asılı yine… Gülümsüyorum, çünkü biliyorum ki saçları da sesi de benden çok karşımdaki adama benziyor, oğlumun… Örtülü küfretme yeteneği de bana çeksin varsın.
Bir de gözlerimi susturabilsem. Birlik de dirlik de daha kolay olacak evde. Karşımdaki adam da benim sloganımı okuyor. Yine ele veriyorum, kanımdan tek insanı…
Bir iki dakika sonra iki adam gülüşüyorlar ayakkabılarını giyerken. Birinin sesinde gurur, diğerininkinde utanmışlık… Göz göze gelmemeye çalışıyorum, daha genç olanıyla. Çünkü aynen şöyle bağırıyor o gözler, bakmadan duyabiliyorum :
-Bunun hesabın, ben sana sorarım!
Yanıtımı duydu mu, bilmem. Kendi benzetmeme kendim gülüyorum:
-Aman ne korktum! Atımı dışarıda bırakmam bu gece!