8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
965
Okunma
Her ne kadar ilkokullarda sınıf öğretmeni bulunur ve tüm derslere onlar girerse de bazı derslerin eğitimi için erkek öğretmenler (beden eğitimi) bazı dersler için ise kadın öğretmenler (aile bilgisi) daha yatkın olduğu gerçeği vardır. Bizim öğretmenimiz erkek öğretmenin girdiği sınıftaki aile bilgisi dersiyle bizim sınıfın beden eğitimi dersini aynı saate denk getirip o saat için sınıf değişikliği yaparlardı… Beden eğitimi dersimize tabi ki ilerde avukat olacağı ve sınıf öğretmenimizle evleneceğini aklımızdan bile geçirmediğimiz bir yardımcı öğretmen gelmişti… Ersin ismindeki bu öğretmenimiz için de aradan yaklaşık 50 yıl geçmesine karşılık belleğimden silinmeyen anılar vardı…
Ersin öğretmenimiz son derece şakacı bir tipti… İster öğretmen arkadaşlarıyla ister öğrencilerle hep şakalaşırdı… Bir teneffüs saatinde kız öğrenciler betonun üzerinde çizgi oynarken o da yanlarına gitmiş ve oyunun nasıl oynandığını sormuştu. Kızların tarifi üzerine birazcık oynamayı denemişse de beceremeyeceğini anlayınca oradan uzaklaşmıştı. Erkek öğrencilerin kafa topu oynadıklarını görünce onlara bir süre katılmıştı ama oradan da ayrılırken;
“Ben oynamıyorum, teslimim!” diyerek sinemalarda veya resimli romanlarda gördüğümüz gibi ellerini havaya kaldırarak oradan uzaklaşmıştı.
Sınıf öğretmenimizin olmadığı bir saatteki boşluğu değerlendirmek isteyen Abdullah Durukan, okuma kitabımızdan Ömer Seyfettin’in mektep anılarını konu alan bir parçayı işlemeye başlamıştı. Yabancı kelimeleri tahtaya yazmıştı. O sırada kapıyı çalarak sınıfa giren Ersin Öğretmenimizin dikkatini tahtada yazılı olan “falaka” kelimesi çekmişti… Hemen Abdullah Öğretmenimize dönüp;
“Ne o! Çocukları falakaya mı yatırıyorsun yoksa!”
Diye sorarak gülüşmüşlerdi.
Okulumuzda bir başka sınıfa soyadı Mersin olan bir öğretmen girerdi… Bu iki benzer isim öğrencilerin ağzında bir tekerleme oluşturmuştu;
“Ersin, Mersin, tokadımı yersin!”
Bu sözü duyduğunda Ersin öğretmenimizi ilk defa ciddi ve birazcık da sert bir yüzle görmüştük ve;
“Öyle dersen tokadımı yersin!” diyerek o tekerlemeyi söyleyen çocuğa vurmuştu…
Ancak onun vurması da yüzünü sertleştirmesi de Türk sinemasının bir zamanlar sert görünmeye çalışan yumuşak tipi merhum Hulusi Baba’yı anımsatır türdendi…
Bir süreliğine kaybolmuştu Ersin Öğretmenimiz… Sanırım askere gitmişti… Sonra izine geldiğinde elinde dergilerle sınıfımıza girmişti… Elindeki dergi sayısı kısıtlıydı. O nedenle okul dergisine abone olanların el kaldırmasını istediler… Ben abone değildim, içimde bir sevinç dalgası vardı. Çünkü belli ki dergiye abone olmayanlara elindeki dergilerden verecekti… Ancak abone olmayan sayısı yine de yüksek çıkmıştı. Bunun üzerine “hiç almayanlar kimler?” diye sormuştu…
Tabi ki öğretmenine başkası eliyle çiçek gönderen bu saf çocuk yalan söyleyemezdi…
Çok imrenmiştim o dergiden alanlara
Aradan geçen 50 sene sonunda bir şekilde öğretmenlerimi buldum…
Giresun’a yolum düştüğünde onların ellerini öpmek için mutlaka uğrayacağım yanlarına.
Allah’ın da izniyle…
Bekleyin sevgili öğretmenlerim…
(05.02.2012)
Kadir Tozlu
Bu seri bitti... Ama öğretmenlerime ilişkin anılarımı sürdüreceğim...
Umarım dostlar sıkılmazlar.