11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1016
Okunma

Ve ay bulutların arasından, yatak odasının penceresinden içeri doğru "uyumadın mı hâlâ" der gibi süzüldü.
Ay’a nasıl uyuyamadım diyebilirdi ki!..
Aralık duran perdeyi kapatmayı düşündü... Vazgeçti.
Cırcır böcekleri gittikten sonra ne çok yağmur, ne çok kar yağmıştı. Ve arkasından yüzlerce çiçek, gözlerini kış uykusuna kapatmıştı.
Üşüyor muyum diye sordu kendi kendine... Şimdi annesinin evinde olsaydı, annesi ona sorardı diye düşündü.
Tam yorganı üzerine çekmek isterken!
-çok susadım Baise, bana kuyudan bir soğuk su versene.
-bu havada mı?
-evet, midem yanıyor. Bi de limon sık öyle getir.
Bir gökyüzündeki aya baktı, bir de ay ışıltısının vurduğu gaz lâmbasına. Eline aldı, sonra bıraktı. Şimdi bunu yaksa, ışığıyla bütün hane halkını uyandıracaktı.
Dün bitirdiği örgü patiklerini geçirdi ayaklarına yavaşça. Kısmete bak diye düşündü, patikler başucunda olmasaydı, yarın onlara para olacaktı. Olsun.
Sabaha bir çift daha örerdi. Ayağı takıldı, az daha merdivenlerden düşecekti. Evin böyle iki katlı olması ne kötüydü. Merdivenleri inerken olabildiğince sessiz yürüdü.
Bahçenin kapısını açmak istedi ama kar yine mesken tutmuştu. Zorladı. O zorladıkça kapıdan sesler geldi. İnşallah kapının sesinden ev halkı uyanmamıştır. Yarın ilk iş, bu menteşeleri yağlamak olmalı diye düşündü.
Kuyunun yanına zorlukla gidip, kapağını kaldırdı. Soğuk ensesine ve saçlarına üflüyordu. Tam yukarıdaki ayva ağacındaki çürümüş ayvalara gözü takıldı. Bir baykuş uyukluyordu. Ürperdi. İpi kuyuya salladı...
...Şaak... Diye bir ses.
Kuyuya düşen kovanın sesi geceleri su almaya ne zaman ip sallasa onu hep korkuturdu. Titriyordu.
Bir kovalık suyu çarçabuk çekti.
Baykuşa baktı, uyanmamıştı. İyi ki kuşların horultusu yok dedi içinden.
Kapağı telaşla kapatıp, eşine suyu götürdü.
Uyumuştu...
Ay, bulutların arkasına gizlenmek üzereydi. Annesi geldi aklına, gecenin bu geç saatinde. Yarın görse miydi acaba?
Düşündü... Varlık ve yokluk, aynı memeden süt emen iki kardeşti aslında. Biri daha çok süt emerdi hepsi o kadar.
Ay’a baktı, o da uyumuştu...
Uyumaya çalıştı, yarın yapılacak ne çok iş vardı.
*
Sabah oldu.
Eline verilen bütün işleri bitirmeye çalışıyordu.
Sonra da annesine gitmek istiyordu. Kapının önüne yığılan çöpleri atmak için eline kürek aldı, evin her yerini temizledi.
Kuyudan defalarca su çekti. Çamaşırları yıkadı. Bildiği bütün yemekleri yaptı. Evi süpürdü, sildi. Öğle olmak üzereydi. Bu arada devamlı yere dökülen kan damlalarını silip duruyordu... Giyindi.
Annesinin kapısına geldiğinde, kendisine şöyle bir çeki düzen verdi. Kapıyı çaldı.
Kızını gören anne sevinçle içeri aldı. Sarıldılar...
Ama anne bu, nasıl saklarsa saklasın evlâdının acısını görürdü. Başındaki yemenisini çıkardı.
-bunu al, ellerine bağla. Az sonra abinler gelecek, sorarlarsa kına yaktık dersin. Sonra da gel benimle.
Bak kızım, çamaşırı böyle yıkayacak, böyle çiteleyeceksin ki elin kanamasın. Kuyudan suyu böyle çekeceksin. Küreği böyle tutacaksın. Abinler elindeki ve yüreğindeki kanı bilmesinler ki düşman olmasınlar eşine ve ailesine, olur mu kızım.
Biz seni saksıda çiçek gibi büyütmüştük.
Şimdi desem ki sana; ne işin vardı o bizim istemediğimiz fakir ailede. Bilirim kader senden önce çizer alın yazını ne çare.
Elbet herşey düzelir, zaten doyacağın da bir çorba değil midir ?
Elin kanasa bile, yüreğindeki kanı kimseye belli etme. Senin elinden akan kan durur ama onların yüreğinden akan, şelale olur.
Al bu da benden sana çam sakızı çoban armağanı birkaç kuruş. Kendine kadın ol, kuyuna su, evine ekmek.
__öyküsatıcısı2012Davidoff