13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1958
Okunma


01-11-2012
Merhaba…
Sevgili dostum S…
Otuz yıl aradan sonra sana bir mektup yazmanın heyecanı içindeyim. Mektup dedim de aklıma hep mektuplaşmanın tarihi olduğu, unutulduğu hissine kapılıyorum. Ve mektuplara dair unutmuşluk kavramı beynimi karıncalandırıyor! Öyle ya! Yenilenmek, yenileşmek insanların artık elzem bir savaşı olmuştur.
İtiraf etmeliyim ki metalarla yapılan her yeniliğe karşıyım fakat gelenekçi de değilim; bilimsel alanlarda insanların felsefesine uygun, doğa-tabiata saygılı yeniliklere de saygılıyım.
Duygu ve düşüncelerde, insanlara, doğaya ve tüm canlılara faydalı olacak yenilikler güzeldir fakat metalarla yapılan her yenilik bence tüm özlem kavramları yok etmektedir bir bakıma
Yenileşmek, Bir şeylerimizi yitirmektir; özel hayatımız, özel değerlerimiz gittikçe yozlaşmaktadır. Örneğin: eskiden mektuplarla, mektup dolusu özlemlerimizi, kokumuzu, hasret söylemlerimizi gönderirdik. Bunu yazarken de karşıdan gelecek mektupları sabırla beklerdik; sabır etmeyi de biliyorduk. Şimdi ise sabırsız, panik atak, korkuyla, kaygıyla yaşama bakar olduk! Misafirliğe giderken bile telefon olmadığı için apar topar gider, gittiğimiz yerde bulunan akraba veya dostlarımıza sürpriz yapardık. Ziyaretçi ile evdekiler arasında inanılmaz sevgi nidaları yükselirdi; her şey içimizde geldiği gibiydi.
Mektup aslında yazanın kokusu, ağlaması veya sevinci düştüğü sayfalar olup, Bir şey haber vermek, sormak, istemek veya duyguları bildirmek için birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulmuş yazılı kâğıt, name’dir. Öyle ya! Kimi mektuplarda gözyaşı saklıdır kiminin de sevincini…
Teknoloji yalnızlığı yaşadığımız bu yeni yüzyılda tüm özlem kavramları metalikleşmiş durumdadır; meta ile kalkar meta ile yatar olmuşuz! Teknolojiye yenilmeyen tek olgularımız ‘ağlamak ile gülmek’ kalmıştır! Bu iki olgu hala inadına değişmemiştir; ağlama ve gülmenin yenisi, yenileşmesi yoktur çünkü…
Mektup; Bir şey haber vermek, sormak, istemek veya duyguları bildirmek için birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulmuş yazılı kâğıt, name olduğunu daha önce de yazdığım gibi artık tarihe mal olmuş belgelerdir.
Üç önemli yenilik veya gelişmelik olan Telefon, Televizyon ve internet üzerine bir şeyler söylemek isterim.
Telefon: belki zamanda tasarruf, işlerimizi kolaylaştırmış olabilir fakat uzağımızda olan birinin ruh halini yansıtamaz hani yansıtsa bile bire bir yan yana hasbıhalleşmek kadar haz vermez.
Televizyon: aile bireylerin aynı odada olmasına rağmen birbirinden uzaklaştırmıştır ayrıca komşuluk, akrabalık bağlarını da gevşemiştir. Misafir kültürü olan ülkemizde manevi duyguların üstün olduğu bir yaşam tarzımızda televizyon yaşam biçimlerimizi değiştirdiği gibi soğuksu maddi duygular empoze etmiştir.
İnternet: insanlara muntazam bir kolaylık sağladığı aşikârdır fakat bireylerin öğrenmek isterken, istemediği, görmek, duymak istemediği şeyleri de gözüne gözüne sokarcasına amaçlandırılmıştır; ticaridir, ticarethanedir…
Sevgili dostum…
Velhasıl, her yenilik bir kaybetme sanatı olmuştur. Nerde o eski sıcak sohbetlerimiz? Akraba, komşu ilişiklilerimiz?
Bir sobanın başında oturmuş kalabalık, bir yandan çay, kahvelerini içerken bir yandan da büyüklerimizden masal, hikâye ve sözlü sohbetler dinlerdik. Bir “selamü aleyküm” ile başlayan sohbetler sabaha yakın bir vakitte “Allah, rahatlık, huzur versin” dilekleriyle ayrılır günün tüm yorgunluğunu unutmuş olarak evlerimize döner giderdik.
Bayramlar ve düğünlerde de aynı soğukluk görülmektedir. Eskiden üç günlük bayram ile üç günlük düğünlerde eğlenir, sıcak dostluğumuzu pekiştirirdik. Şimdi ise bayramın ilk günün öğleden sonrası bayram bittiği gibi herkesi kendi kovuğuna çekilir ve düğünler de düğün salonunda dört-beş saat içinde görevini ifa edip evlerine çekilir olmuş! Ne bayramlar eski tadında ne de düğün-dernekler renkli cümbüş…
“Neymiş vakit nakitmiş” hızlı giden kazanırmış, adeta herkes maraton koşucusu olmuştur! Koş babam koş… Sahi böyle koşa koşa insanlar nereye koşarlar?
___________________________________________________________________________
“Mektubuma son verirken, çok çok selam ederim, büyüklerin ellerinden hürmetle öper, küçüklerin gözlerinde çok çok çok hasretle öperim. Burada pek değişik havadisler yoktur eğer oralarda bir havadis olursa bana yaz!
Kestane kebap, acele cevap… “
KORO
Bak postacı geliyor
Selam veriyor
Herkes ona bakıyor
Merak ediyor
ÇOCUK
Çok teşekkür ederim
Postacı sana
Pek sevinçli haberler
Getirdin bana
POSTACI
Bu gün yalnız bu kadar
Darılmayınız
Yarın yine gelirim
Hoşçakalınız
KORO
Haydi git güle güle
Uğurlar olsun
Ellerin dert görmesin
Kısmetle dolsun
Evlerin veya apartmanların giriş koridorlarında asılı Posta kutucukları hala var mıdır bilmem fakat telefon mesajların herkesin gönlünde taht kurduğu bir dönemdeyiz. Bir dakikalık tuşlara basılmasıyla ‘mesajınız gönderildi’ hızlılığı baş döndürüyor. Haytalarımız ne kadar elektronikleşti değil mi?
ZARFTIR
Gön: Deman Ronahi
Sayın: S… ÖZLEM
Düş sokağı, Unutuluş cad. Mavi Apt. no:11
Çınar/ İSTANBUL