5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1118
Okunma


Hiç işe yaramayacakmış gibi gelir kendisine insan. Eğilmiş bir çivi ya da patlak bir ampul gibi… Varlığının bu dünyada gereksiz bir yer kapladığını bilerek bakar etrafa.
Kimse tarafından sevilmemiş olmak kolay değildir. İnsanlar geceleri efkâr yaparken özenip de eline aldığında rakı kadehini; yaşadıklarımın hangi birini düşünüp de hüzünlensem diye düşünerek boş boş oturmak… Kenarda eskimiş parke taşından farksız… Camilerde gördüğünüz o muhteşem vitrayların arasındaki tek gri taş gibi… Özel olmasına özel, ama bir o kadar da kötü
hissetmek.
Parça parça, kırık kırık… Hayır mı şer mi bilinmez, neden diye sormaktan gayrı ancak bekleyebilir insan. Sabır taşı olsa çatlar ya, yaşamaktan sıkılıp da ölebilmek bile o kadar kolay değildir vesselam…
Tarifi mümkünsüz bir sıkıntının içerisine gark olan adam. Kapalı alan korkusu olan birini canlı canlı tabuta koyup gömmek gibi yerin dibine. Derler ki insan dibe vurduğunda gidebileceği tek yer yukarısıdır.
Halt yerler.
Bu yolculuğu tozpembe sanan fiyakası-afillilerin uydurmasıdır o laf. Bre mendeburlar, her nefesle değişen insanoğlu dünya denen gerçekliğin en dibine vurduğunda olanca haşmetiyle; ne kalır sanırsınız ondan geriye? Yere düşen ve paramparça olan bir domatesi tekrar bütün haline getirebilirseniz dünyanın olanca ilmiyle, söylediklerimin hepsini yiyeceğim birer birer…
Bu desen dünya başlamadan önce örülmüştür. İlmek ilmek, hareketlerinizle hayat bulan her sonuç, sonuçlara bağlanan nedenler, tesadüf gibi görünen karşılaşmalar.
Günde 23.000 kez nefes alırsınız; sıkılmadan tekrar ve tekrar. Kalpleriniz 100.000 defa atar siz habersizce güler ya da ağlarken. Günde 2.000 kelime çıkar ağızlarınızdan. Ve sadece 200 sözcük kullanırsınız.
Sürekli aynı kelimeleri kullanarak kurduğunuz cümlelerle, çaresizce kendinizi anlatmaya çabalamanız hayatınız boyunca... Anlatabiliyor muyum demek istediğimi?
Zihninizin derin dehlizlerinde vuk’u bulan olaylar, nefretleriniz, kırgınlıklarınız… Kimseye anlatamazsınız. İsteseniz de, kendinizi de parçalasanız, hissettiklerinizi sahibi olduğunuz kelimelerle ifade etmeniz mümkün değildir.
Yıllar geçtikçe yavaş yavaş uyanır insan. En saf doğanlar bile, yaşıtları ölmeye başlayınca birer birer, fark ederler.
İşte bu yüzden boşadır insanın kendini kandırma çabası. Nasıl hissettiğini anlatmaktan bile aciz olan kişi, kendisine anlatabilir mi; söz geçirebilir mi yüreğine; mantık arayabilir mi yaptığı hareketlerde, neden sorusunun cevabını düşünebilir mi kelimelerle?
Hoş, ben de kendimi parçalıyorum amma; basitçe mümkün değil işte beni duymanız…
Sabahtan akşama dırdır edip hayatı gözünde kara bağla geçiştiren bizler…
İnsan anlatmak için değil; anlamak için gelmiştir dünyaya. Neden diye sormanız beyhudedir. Anlayacak yapıya sahip olan yürek ve beyin; anladıklarını anlatacak kadar gelişmiş değildir çünkü.
Yalnızlığın demi ağırdır vesselam. Anlayabilmeniz dileğiyle...
..Od..