10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1550
Okunma

Kendime sırtımı dönmek gibi bir şey aslında, sınırları zorlayışımdaki inadın adı. Kendimi inkâr etmek, başka bir deyişle. Demir parmaklıklarla örülü bir labirentin; el, ayak yakan soğukluğunda artık artıkların ısıtmadığı yürek boşluğunca yürümek.
Yönsüz, el yordamlı üşüyerek. Kapkara bir sesle gecenin en derinlerine aydınlığı bulmak için ilerlemek.
Hangi pusula gerektir iklimin akordunda çalan rüzgârla yön değiştirmeyecek. İnsan sesi mi Belki adına dost dediğin.Kaç kez kırdığını hatırlamadığın yüreğin parçalarını tekrar eğilip toplamaya mecal varmış gibi …bir eyvallah’a sığdırılan nice kırıklar müsebbipleri.Ya da bilim mi ? Hipotezler, veriler, göreceli görecesiz bilgiler, gözlemler, tahminler… kendini denek olarak ortaya koyduğun bir deney sonrası tesadüflere bağladığın umut çengelli teori ötesini geçemeyen varsıllar, ya da bir yok oluşu hazırlayan tüm komplekslerin sistemli kabul oluşu.
Hangi bilgi; hatırlattıklarıyla unutmayı şakağına dayanmış namlu gibi imlemeyecek. Arkana dönüp baktığında tüm güneşi toplayıp kendisine bakana ateş püskürten aynalar gibi yakıp geçmeyecek..Ve dayattığı o sonuçla kuşkulu, uyuşmuş bir beyinin varmak istediği asıl hedefi manipüle etmesin.
Her adımım, gidişten öte dönüş bekler nitelikte özünde. Tıpkı tüm kalışların gidişlere mecbur olduğu gibi.Nasıl ki dibe vurunca başka yol olmadığından yukarı çıkmaya zorunludur bir şey, tıpkı bunun gibi işte.Bir dönemecin arkasını bilmemek pek bir şey değiştirmiyor aslında.Olduğun yerden hareket niyeti bile çoktan dönüş yolunu yarıladığım anlamına gelir. Hani şu klasik söz “ Başlamak bitirmenin yarısı der gibi “
Bütün bu koşullar, şartlar, labirent, bilinen, bilinmeyen, varsayılan ya da yok kabul edilen tüm her şey aslında bana bir şeyi daha ispat ediyor. Sınırları zorlamak demiştim hani en başta aslında sınırlar çoktan zorlanmış olmuyor mu zaten hepsine varıp da tekrar dönmeyi düşünmek zaten birbiriyle kolektif bir biçimde ayrılmış, çizilmiş bu sınırların hepsinin duvarına değip döndüğümü anlatmıyor mu
Varsayılan güven, bilinen emin olunan dost, arkana baktığında yakan ayna, gözümün arka odalarında şafağı unutmuş kuşkulu karanlıklar…Hepsi bir sınır demesi işte…sınır ihlali…bazen tehlikeli mayın tohumu ekilmiş ateş meyvesi…
Hâlâ aynı sınırları zorlamak demek, hatta ve hatta bütün bu oluşlardan sonra buna gidişi dönüş olarak kabul etmek bir dairenin etrafını geleceğin noktayı bilerek tekrar turlamak anlamını içermekten başka bir şey olmuyor.
O halde mücadele etmeyelim öyle mi ? Olduğunca, olduğu kadar ne kadar algılandıysa, ne kadar alındıysa ne kadar kayıptandıysa ömürden öylece kalmak.Hem diyelim ki aksini düşündük olur mu cancağızım hayat savaşmaktır klasik sözüyle…vira bismillah deyip kolları sıvadığımızı düşünelim.
Mayam aynı kardeşim… her şeyim aynı.Ben karar alınca damarımdaki kanım boşalıp başka bir kan dolmuyor ki içine. İnandığım her ne varsa yalan olup önüme dikilmiyor ki…? Yada yalanlar şaka yaptık aslında biz gerçektik deyip değerlerimi zorlamıyor ki… ? E peki… ne yapmalı… bölmeli mi kişiliği, kimliği, kendimizliği, bizliği, sizliği, herkesliği, her şeyliği…
Hepsinden birer parça alıp bir unutmak mı gerek kendimizliği… bu mudur savaş…bu mudur ? Eski benliğimle yitirdiğimi bölünmüş yeni kendimliğimle kazanacağımın garanti belgesini kim verecek elime ? Her şeyin muhalifi olduğu gibi yeni kazanımlarında muhalifi olacak üstelik bu kez daha zor olacak bunu korumak çünkü yamasal kimlik gün gelecek yama yerlerinden yırtıldığında ortada ne eski kendin ne de bölünen yeni kendinliğin diye bir şey kalmış olacak…
Demir parmaklıklarla örülü bir labirentin; el, ayak yakan soğukluğunda artık artıkların ısıtmadığı yürek boşluğunca yürümeye devam…
Sonuç : sonuçsuzluk…
Şükran AY