10
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1623
Okunma

İŞTE GELDİM GİDİYORUM - SON BÖLÜM
SON BÖLÜM
Yol uzundu ve gündüzdü üstelik. Etrafına, doğaya bakmak rahatlatıyordu delikanlıyı. Aynı zamanda sorgulama fırsatı da doğmuştu yaşadıklarını. Sigara üstüne sigara içiyordu bu arada. Ne hayallerle gelmiş, ne bulmuştu… “Vardır bunda da bir hayır!” dedi içinden. Ayrıntıya girmeden hayatını düşündü.
Duraklarda hiç bir şey yemiyor, sadece su içmekle yetiniyordu. Sigaraysa iyice abartılı hale gelmişti. Ailesine ne diyecekti ki? Düşündükçe çıldırıyordu sanki. Hayal etti o sahneyi. Eve gidecek, babasının ve annesinin karşısına geçecekti. Onlar soracak, delikanlı ise mazeretler üretecekti.
Koltuğu iyice arkaya yatırdı. Elindeki sigarasını derin derin çekip, bol dumanla üflüyordu dışarıya. Memleketine gittiğinde babasıyla konuşmalar üzerine senaryolar kurgulamaya başladı…
-“Kayıt yaptırdın mı oğlum?”
-“Hayır baba… Benim bir anarşist olduğumu belirlemiş eski okulum. Telgrafla bildirmişler. Kayıt olamadım maalesef.”
-“Aferin oğlum sana. Benim kahraman anarşist oğlum! Ben seni bunun için yolladım değil mi evladım?”
-“Ama baba…”
-“Kes sesini! Daha neyi savunuyorsun?”
Bu senaryo olursa yanardı. Büyük ihtimalle de böyle olacaktı. Babası tüm haklarını alırdı elinden o an. Bunu düşününce çıldırıyordu. Düşünen insan olmak, düşünce sistemleri içinde yer almak neden onu bu hale getirmişti ki? Hiçbir kavga olayında yer almamış, hiçbir azmettirmede bulunmamış, kendi tarafı kadar karşı taraftan da dostları olan biriyken hem de…
Bir başka senaryo daha vardı. Belki de o tutardı. Önce amcasını yollardı babasının yanına. Amcası da aynı düşüncenin insanıydı nasıl olsa. Yok yok! Bu da olmazdı. Babası amcasını bile azarlıyordu, bu hareketlerde yer aldığı için… Bu da olamazdı.
Artık çok yaklaşmıştı şehre. Gece yarısı varacaktı otobüs. Çok sürmeden güzel kentin ışıkları göründü. Kalacak yer düşünmeye başladı o an. Bulurdu nasıl olsa bir çaresini.
Otobüsten indiğinde kendini rahat hissetti. İlk yolculuğa başladığındaki o gerilim kalmamıştı. Hem hangi öğretmenine, ne diyecekti ki? Müdürüne ne diyecekti hatta? Demek ki kendini iyi tanıtamamış, yüreğindeki temiz yanları benimsetememişti.
Deniz kıyısındaki parka doğru yürüdü. Yine geceydi ve trafo aynı yerdeydi. Güldü içinden. Arkadaşlarının oturdukları kahvehaneye gitmeye karar verdi sonra.
Kahvehaneye geldiğinde artık birkaç kişi kalmıştı ve birisi de arkadaşıydı. Dışarıda oturmuştu. Hem de ne oturuş! Oturduğu sandalyeyle hafif geriye doğru kaykılmış, sağ koltuğunda bir sandalye, sol koltuğunda bir sandalye. Bir de ayağını uzattığı cabası…
-Vay be! Ağaların ağası sahte ağa!
-Oooooo! Ne çabuk geldin sen ya?
-Hiç sorma onu…
-Niye? Daha dün gittin be!
Anlattı olanları kısaca.
-Yani şimdi sen anarşist miymişsin? Vay beee! Anarşist görmesek bize yutturacaklar ha! Lan sen bize engel olmaya çalıştın hep!
-Olan oldu be kardeşim… Boş veeer!
-Yok arkadaş yok! Madem anarşistsin sen, yarın görsünler anarşist halini de.
-Ben başka düşünüyorum ama. O senin dediğin sadece o anlık etki eder be arkadaşım. Vurursun, kırarsın, dökersin… Vurmanın acısı biter, kırılanın yerine yenisi gelir, dökülense toplanır. Hepsi o an yani… Acısı bile o an geçer.
-Hadi lan! Adamları kaçırıp işkence mi edeceksin? Başkası olsa neyse der, inanırım da. Bunu sen yapamazsın.
-Ben şiddeti sevmedim ve sevmeyeceğim. Düşündüğüm çok başka…
-Merakta bırakma da, söyle!
-Bir buket çiçek yaptırıp gideceğim.
-Sende bir hal var oğlum. Çiçeğin arasına bir şey mi koyacaan lan?
-Kafan başka şeye çalışmaz mı senin? Sadece çiçek olacak. Müdüre götüreceğim. Okulun bana verdiği emekler için, kurul kararıyla okuma hakkımı elimden aldıkları için, bu kararın alınmasında kurula sevki dolayısıyla yaptığı katkı için, yine de teşekkür edeceğim. Anarşist ruhlu olmadığımı, beni üç yıl boyunca tanıyamadıklarını, tanımak için gayret de göstermediklerini böylece anlatacağım. “Hangi gün beni çağırıp konuştunuz ve bana yol gösterdiniz?” diyeceğim.
Düşünceye daldı arkadaşı. Belli ki onaylıyordu kafasından. Birlikte arkadaşının evine gittiler. Biraz daha sohbet edip uyudular.
Sabah olduğunda, delikanlı güzel bir buket çiçek yaptırdı ve otobüse binip okulun yolunu tuttu. Kapıdakiler kendisini tanıdıkları için sorgusuz geçti. İdare binası karşıdaydı. Müdür Bey kendi odasının kapısındaydı.
Delikanlı, dışarıdaki merdivenlerin basamaklarını çıkıp idare bölümüne ulaştı. Müdür odasına vardığında, içeride kimseyi bulamadı. Belli ki çiçekle bile olsa görüşmek istememişti. Bir kez daha üzüldü. Bir kart buldu ve saygı çerçevesinde gece düşündüğü duygularını yazdı; teşekkürlerini belirtti ve odadan çıktı.
O moralsizlikle daha fazla okulda kalmak istemedi, yürüyerek şehre gitmeye karar verdi.
Yürüdü… O yürüyüşü uzun yıllar hiç bitmedi. Bazen başarılara, bazen başarısızlıklara yürüdü. Ama hep yürüdü…
Ta ki, yorulana kadar…
Ta ki, yolun sonu görülene kadar...
SON