15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2268
Okunma
Nisan 2007 tarihinde Kahramanmaraş ilimizin bir Kasabasında duyarlı ve idealist bir Öğretmen olarak görev yapan M.G. isimli genç bir bayan öğretmenin okuluna kütüphane edindirmek için yerel bir gazeteye yazdığı yaşadığı zorlukları belirttiği ve aynı zamanda kitap yardımı yapılması ile ilgili yazısını tesadüfen okumam vesilesiyle cevaben yazdığım bir yazıdır.
Bu yazımı ;
Kutsal öğretmenlik mesleğini Anadolu’muzun ücra köşelerinde bütün olumsuz doğa ,çevre ve mesleki koşullara rağmen devam ettirerek daha da anlamlı kılan ve bence her biri olağanüstü insanlar olan genç öğretmenlere ithaf ediyorum…
Paylaşmak istedim…
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Sevgili Meslektaşım;
…………….sitesinde kitap yardımı ile ilgili ve öğretmenlik mesleğinden bahseden birkaç yazını tesadüfen 12 Nisan 2007 günü okudum. Çok duygulandım. Ayrıca Mersin Üniversitesi mezunu olman beni ayrıca duygulandırdı. Bu nedenle bazı anılarımı seninle paylaşmak istedim. Başta sen diye hitap ederek başladım ve öyle de devam edeceğim, Çünkü benim oğlumda 1982 doğumlu ve şu anda Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü 3. Sınıf Öğrencisidir. Yazıların beni 1979 yılının ekim ayında Hatay ili Altınözü ilçesinin Mayadalı Ortaokulunda stajyer Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak mesleğe başladığım günlere götürdü. Daldım gittim.. Sevgili genç kardeşim ve meslektaşım bundan yaklaşık yirmi yedi yıl önce öğretmenliğe başladığımda var olan sıkıntıların, halen devam ede geldiğini bir kez daha görmek bana oldukça acı geldi, beni mutsuz etti. Öğretmenlik mesleğini iki yılı aşkın bir süreyle yaptıktan sonra en son Hatay/Altınözü Lisesi Öğretmeni iken istemeden de olsa bazı nedenlerden dolayı görevden ayrıldım ve başka kamu kurumlarında çeşitli memurluklar yöneticilikler de bulunduktan sonra, halen .......... de yönetici olarak memuriyet görevine devam etmekteyim.
Bir anlamda üç yıla yakın öğretmenlik hayatımda ömrümün sonuna kadar anlatsam belki de bitiremeyeceğim, ayrılmalar, kavuşmalar, hasretler, hayal kırıklıkları, sevinçler,umutsuzluklar, karamsarlıklar, aşık olmalar, yalnızlıklar, hasta olmalar, acı, tatlı anılar yaşadım.
Hiç unutamadığım anılardan birini anlatayım: Mayadalı ortaokuluna hem stajyer öğretmen hem de Müdür Vekili olarak atandığımdan ve Ortaokulun ilk o yıl eğitim öğretime açılması nedeniyle ev, ev dolaşıp Öğrenci kaydetmeye çalışırken bir delikanlının bana yaklaşarak bir şeyler söylemeye çalıştığını gördüm. Yanıma çağırdım bana çekinerek ve fısıltılı bir sesle hocam bende kaydolmak istiyorum ama babam izin vermiyor dedi neden deyince sen evlisin ve yaşın ilerlemiş olmaz diyor dedi. Ben babasını buldum ikna ettim ve delikanlı ortaokul 1. sınıfa kaydoldu. İsmi bile bana çok ilginç gelmişti (Budak ) bunca yıl geçmesine rağmen unutmamışım. Bu öğrencim okula her gün sakal tıraşı olarak gelirdi 17,18 yaşlarındaydı. Ben okul dedim ama öyle senin yatılı gibi binası olan bir okul filan sanma,adı Ortaokuldu ama aslında ortada okul falan yoktu. Derme çatma küçük bir oda büyüklüğünde bir kulübe, içinde çimento ve kireç torbaları istif edilen bir nevi ambardı. Ben, köylüler ve çok yardımını ve dostluğunu gördüğüm saygı ve sevgiyle andığım Malatya/Arapkir’ li İdealist öğretmen İlkokul Müdürü Vecdi hoca ile birlikte dışarıya taşımış ve boşaltmıştık. Sonra traktörle çevre köylerin ilkokullarından demirbaştan düşmüş kırık okul sıralarını Okulun Türkçe Öğretmeni ve köyden bir iki gençle taşıyıp 18 öğrenciyle eğitime başlamıştım.
Ha unutmadan söylemeliyim Okulun bir kapısı ve bir tek penceresi vardı ve pencerenin camı yoktu. Yağmur ve soğuktan korunmak için pencereye naylon çekilmişti. Okulun ilk bayrağını sobasını kömürünü odununu kendi maaşımla almıştım. Bir kısmı içinde her öğrenci evinden odun getirecek demiştim…
Hayatımda ilk defa orada ata binmiş ve ilk defa traktör sürmüştüm. Bazen ne işim var burada diyordum çünkü Memleketim olan Van’da Murat 124 otomobil, müzisyen arkadaşlar ve gurubumuz vardı. Her gün ye iç eğlen keyfine bak. Harçlığımızı da düğünlerde gazinolarda gurubumuzla müzik yaparak çıkarıyorduk, ekmek elden su gölden misali rahat bir yaşamım varken ne diye çıkıp buralara geldim diye hayıflanıyordum. Atatürk ilke ve devrimlerine inanan İdealist genç bir öğretmen olarak mücadele etmeye kararlıydım ancak zaman, zaman yukarıda dediğim gibi karamsarlıklara kapılıyordum. Belki de eğitimini almış olduğum asıl mesleğim olan öğretmenlikten ayrılmamın altında yatan nedenlerden biri de işe başlarken karşılaştığım bu olumsuzluklar ve büyük hayal kırıklığı idi. İşte o karamsar anlardan birinde yazmış olduğum Bizim Okul adlı bir şiir denemesini de ekte yolluyorum. Okuluna göndereceğim kitapların öğrencilerinize faydalı olacağını umut eder, mesleğinde başarılar diler gözlerinden öperim. Mersine geldiğinde ………gelir, Hocam Ben M.G. öğretmenim, bir çayınızı içmeye geldim dersen beni son derece mutlu edersin.
Sohbetimizi Yüce Atatürk’ün en sevdiği şairlerden olan Tevfik Fikret’in dizeleriyle noktalıyorum.
Kimseden fayda ummam, dilenmem kol kanat,
Kendi boşluk ve gök kubbemde uçar giderim.
Eğilmek, esaret zincirinden ağırdır boynuma,
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetişmesi ve yetiştirmeniz temennisiyle gözlerinizden öperim…
Yurt içi kargo ile kitapları okulunuzun adresine gönderdim….
Not: Yazıda bahsettiğim BİZİM OKUL şiiri sayfamda yer almaktadır.
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&